Marshmello ismini üç ay önce ilk kez duydum. Babam arayıp Derin’e marşmelov ayarla deyince “Hani bu çocuk şeker yemiyordu. Şimdi ne oldu” diye içimden geçirdim. Şu Amerikan gençlik filmlerinde kamp ateşinde sopanın ucuna geçirilip ateşte kızartılıp yenen beyaz şekerler var ya işte, o sandım önce. Değilmiş. “Şeker değil lan, konser” dedi babam. İnternete girdim baktım […]

Yeni neslin kodlarını çözmüş bir DJ: Marshmello

Marshmello ismini üç ay önce ilk kez duydum. Babam arayıp Derin’e marşmelov ayarla deyince “Hani bu çocuk şeker yemiyordu. Şimdi ne oldu” diye içimden geçirdim. Şu Amerikan gençlik filmlerinde kamp ateşinde sopanın ucuna geçirilip ateşte kızartılıp yenen beyaz şekerler var ya işte, o sandım önce. Değilmiş. “Şeker değil lan, konser” dedi babam. İnternete girdim baktım hakikaten böyle bir DJ varmış. On iki yaşındaki kardeşim ve okuldaki tüm arkadaşları bu DJ karşısında aklını kaçırmış vaziyette. Bu arada belirtmem gerekiyor kardeşim bu konser için yaşadığı Fethiye’den geldi İstanbul’a. Okuldan pek çok arkadaşı da aynı planı yaptı bildiğim kadarıyla. Gerçekten büyük bir adanmışlık. 

DJ Marshmello’nun sahne alacağı Küçükçiftlik Park’ta gerçekleştirilen Electric Playground etkinliğine gittiğimizde fazlasıyla şaşırdım. Ama ne şaşkınlık, son 6-7 yıldır kendimi hafiften yaşlanmış hissettiğim anlardan biriydi. Son yıllarda bu anları daha çok yaşamaya başladım bu arada. Artık bazı konserlerde kulak tıkacı bile kullanıyorum. Eskiden haftanın en az 5 günü konsere giderdim şimdi 2 konser izlemek yetiyor. Marshmello, fiziki sınırlarımı zorladığım konserlerden biri oldu gerçekten, kardeşim mutlu ayrıldı konserden. O mutluysa ben de mutluyum. Sorun yok, gıkım çıkmaz. Ama konserin bir kısmını ışıklar yüzünden güneş gözlüğüyle izledim. Kulaklar zaten sizlere ömür…

İlk izlenim…

Her yer çocuk ve o çocukları yol kenarından yavrularını toplayarak çimen alana doğru ittiren anne ördek gibi koşuşturan terden sefil olmuş anne babalar… Ergenliğinin baharındaki genç arkadaşlarımız sahada kontrolsüzce koşturuyor. Düşenler var, dizler kanıyor. 30 yaşlarındaki genç hanımlardan birkaçı ufak tatlı çocuklara bakarak “Ayy ne şirin” diye yoklama çekiyor manitaya, sevgililer duymamış gibi yapıyor. Başına iş açıldığının gayet farkında, birasını yudumluyor. Omzundaki çocuğuna laf atılan babalar, bekar hemcinslerine “Biyolojik saate hayır diyemezsin, bittin olm sen” dercesine kaç buradan işareti çakıyor. Her cins ve yaş için farklı bir gerginlik yayılmış durumda ortama. Kardeşimin yaşıtları boğazları kanayana kadar çığlık atıyor ama kardeşim soğuk kanlı, sabit duruyor sahneye doğru. Daha önce sayısız kez konsere gittiyse de bu ilk festival ortamı. Durumdan hoşnut ama gergin, kontrolü elden bırakmıyor Derin. Öpüşen çiftler var, onlar öpüşürken bacaklarının arasından geçmeye çalışan çocuklar var. Ortama panik havası hakim olmak üzereyken saatlerimiz 22:30’u gösteriyor ve DJ Marshmello sahneye çıkıyor. Işık gösterileri, ledli sahne, animasyon gösterilen backdrop (sahnedeki sanatçı/grubun arkasına siyah zemin) falan ateş ediyor. Her yer civik civik rengarenk. Hayatımda bu kadar ışık ve rengi bir arada görmedim. Sanki bir tek boynuzlu at üstümüze pasta kustu, öyle bir renk şovu. Veliler birbirine tek bakışla “Allah kurtarsın kardeş” diyebilecek kıvama geldi konser başlar başlamaz. Herkes neyin içine düştüğünün farkına ilk 3 dakikada vardı. Gelmişti gelmekte olan ve yaşanıyordu. Çocuklar mutluydu ve buradan çıkış yoktu artık. Battıysak hepimiz batmıştık. 

Formülü ortaya koymuş 

Beni bırakırsanız üç gün boyunca yaptığım gözlemleri yazabilirim o yüzden müziğe geçiyorum. Marshmello izlerken bir şeyi fark ettim. Yıllar önce gazetelerde yazılar kısalmaya başladı. Şartlar gereği eğlenceli olmayan içeriklere ayrılan yerler azaldı. Okunmuyordu, tık almıyordu. Normal karşıladık, neticede dünya değişiyordu. Deneyim ön plandaydı, ben de gözlem yapmayı sevdiğimden, teknik müzik yazıları yazmayı ve okumayı sevmediğimden işime gelmişti bu durum. Hem daha eğlenceliydi. Hala öyle… 

Sonra müzik değişti. Plak ve kaset gibi CD de bitti. MP3 üstüne dijital müzik servislerle birlikte albüm dinleme işi unutuldu. Single bilemediniz 3 şarkılık EP’ler yayımlanıyor artık. Bırakın albümün tamamını dinlemeyi şarkılar bile baştan sona bitirilmiyor artık. Gençlerin şarkılara tanıdığı fırsat 10-15 saniye. Girizgah uzunsa geçmiş olsun. İngilizce’de “Catchy” yani insanı anında yakalayan bir şarkı olmak zorunda. Nakaratından bitişe kadar. İki notada kaybedersin gençliği. Ama Marshmello ne yapmış? Zeki genç… Pop, rock, grunge tür gözetmeksizin ne kadar hit parça varsa almış ve hepsinin en fazla 15 saniye dinletiyor. 

Formül şöyle. Nirvana’nın Smells Like Teen Spirit parçasını biliyorsunuzdur. O meşhur gitar riff’i giriyor önce, ana riff ikinci kez dönmek üzereyken dubstep miksi duymaya başlıyorsunuz. Midenizde hissettiğiniz bir breakdown (daha çok EDM ya da hardcore müziklerde karşılaştığımız herkesin kopup çıldırmak için beklediği nokta) dinliyorsunuz. O sırada konfetiler patlıyor, sis ve ateş gösterisi… Bütün bunlar tam 40 saniyede oluyor ama mütemadiyen oluyor, iki saat boyunca… Sadece bazı çok hit pop şarkılarında bahsettiğim süre 1,5 – 2 dakikayı gördü. Kanye West’in 2010 tarihli All Of The Lights’ını da bu şekilde çaldı genç DJ Journey’in 1981 tarihli Don’t Stop Believin’ şarkısını da… 

Youtube gençliğinin nasıl müzik dinlediğini biliyoruz. Videolarda kalma süresi git gide düşüyor. Anında sıradaki videoya, şarkıya geçiliyor. Her an her şeyden sıkılan bu neslin kodlarını Marshmello çok iyi çözmüş çünkü kendisi de 1992 doğumlu. Yani Youtube nesli. Çok da şaşırmamak gerek. Şarkılardan anında sıkılan gençleri şarkıların 15 saniyelik en can alıcı yerlerine yaptığı dubstep remixleriyle avuç içine alma fikri anca 1992 doğumlu bir DJ’den gelebilirdi. Bu kadar kötü bir müzik anca bu kadar iyi bir ticari hamleye dönüştürülebilirdi. Ayakta alkışlıyorum.