Siyasetin, dolayısı ile medyanın ilgisi yeniden Anayasa tartışmasına yoğunlaştı. Bu yoğunlaşmanın nedeni ise Cumhurbaşkanı ile Sayın Özel’in yapacakları görüşme. Görüşme, ben yazıyı gönderdiğim sırada yüksek olasılık devam ediyor olacak. Ama bu gündem epey devam edecek gibi. Ben de eksik kalmayıp bir “Anayasa” yazısı yazayım!

Öncelikle genel olarak hukuk devleti, özgürlükler ve siyasete dair tartışmaları ve Anayasa tartışmalarını “halkın gerçek sorunu bu değil, millet aç” diye özetleyebileceğimiz yaklaşımla ötelemek pek doğru değil. Halkın açlık ve yoksulluktan kurtulması için verilecek mücadele ile hukuk devleti, özgürlük ve Anayasa mücadelesi birbirini dışlayan şeyler değil. Bu bahaneye sığınanlar zannedersiniz her gün barikatları parçalıyor! Ayrıca özellikle siyasal özgürlükler ve etkin bir hukuk devleti, emek mücadelesine alan açar. İşte dün Taksim, Saraçhane ve Beşiktaş’ta yaşananlar. 1 Mayıs, iktidarın emek düşmanı bir pratiği olduğu kadar hukuk devleti ve Anayasayı ayaklar altına almasıyla sonuçlandı. 

GELELİM ANAYASA’YA

Ülkemizde herkesin Anayasa ile bir “derdi” var. Ancak anayasaların “hükmünü icra etmeleri” ancak belirli bir “hukuki, toplumsal ve siyasi iklim/zemin” varsa söz konusu olabilir. O da en genel tanımıyla hukuk devleti ve anayasaya saygı. Anayasa tartışmalarını başlatan ve ülkenin çeyrek yüzyılına hâkim olan siyasi iktidarın derdi ne peki? Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirmesi ile gollük pas haline gelen başörtüsü, aile ve LGBTİQ+ meselesi, laiklik mi? Erdoğan’ın tekrar seçilmesi, 50+1 oranının değiştirilmesi ya da parlamenter sisteme geçiş mi? Ya da 31 Mart sonuçları ve ekonomik yıkımın seçmen tercihlerinde etkili olmaya başladığı iklimi değiştirmek mi? Biri, birkaçı veya hepsi olabilir. Bence göz ardı edilmemesi gereken bir husus da iktidar, bürokrasi ve sermayenin Erdoğan sonrasına hazırlığı, bu bağlamda mevcut “kazanımlarını” Anayasal güvence altına alma istekleri. Ne de olsa AKP/MHP sonrası hiçbir iktidar bu kadar pervasız davranamayacaktır.

Burada AKP’nin anayasa ve yasalarla kurduğu ilişkiyi hatırlamak gerekli. AKP dönemi anayasacılığı “İstismarcı Anayasacılık, Askıda Anayasa” gibi kavramlarla açıklanır oldu. Hele söz konusu kanunlar ve yargı kararları olunca durum daha vahim. Detaylandırmaya bile gerek yok. Anayasa değişikliklerinin hepsinde izledikleri şablon (hatta suç yolu/iter criminis diyebiliriz) aynı: önce sistemi/kurumu işlemez hale getir, sonra bunun propagandasını yap, az konuşan ağır adamlarını ve “Lümpen Anayasacıları” (bu da benim Anayasa literatürüne katkım olsun!) sahaya sürüp süslü cümlelerle kamuoyunu ikna et, uzlaşmaz görünmekten ürken muhalefeti arkana tak ve amaca ulaş. Sonra yeri geldiğinde kendi değiştirdiğin kurallara bile uyma! Böylelikle anayasa dahil mevzuatımız kanunlar hiyerarşisinin alt üst olduğu bir “bulamaca” dönüştü. AKP/MHP iktidarının kadro ve zihniyet olarak bu tutumundan koptuğuna dair en küçük bir işaret yok. İşte 1 Mayıs, Can Atalay, Kobane Davası, Gezi Davası, basın özgürlüğü, akademinin hali...

Tam da burada, anayasayı artık zemini kalmayan sivil/askeri anayasa, tüm sorunları anayasaya bağlama, anayasanın geçirdiği değişimleri görmezden gelme, anayasa yapmayı metine indirgeme gibi tuzaklara düşmemek gerek. Bu yaklaşımlar devletin niteliğini ve iktidar ilişkilerini saklar ki asıl amaç bu ilişkileri ezilenlerden ve hukuk devletinden, barıştan yana kuracak bir dinamik yaratmak olmalı. Anayasa arkasından gelir. Tüm sorunları anayasaya bağlama yaklaşımının yanlışlığını ise bizatihi AKP döneminde yaşadık. Aynı metin olduğu halde bazı özgürlükler aşama aşama yok edilebildi. Mahkemeler bile anayasayı takmıyorum diyecek noktaya geldiler. Özetle: sorunumuz bir anayasa yazma (hatta Anayasa) sorunu değil. “…çünkü sorunlar öncelikle metnin kendisinden kaynaklanmamaktadır. Metinler, daha çok kendi tarihsel, toplumsal koşullarının bir ifadesi, yansıması, temsili ve en fazlasından hayata giydirilmek istenen kuralların bir manzumesidir. Her durumda anayasa metinleri, belirli bir sosyo-politik durumla koşullanmış ürünlerdir. Bu çerçevede metinler iktidar ilişkileri içinde şekillendikleri gibi, aynı ölçüde kendileri de şekillendirilmek istenen yeni iktidar ilişkilerini vaaz ederler…” (Ayhan Yalçınkaya)

BU OYUNA ALIŞTIK

Tabii ki anayasa üzerine çok uzun yazılabilir. Ama güncel tartışma Sayın Özgür Özel’in yapacağı görüşme. AKP tarafı bu görüşmeyi açıklamalarla ve TBMM başkanının ziyaretleri ile anayasa eksenine oturtmaya çalışıyor. Sayın Özel TBMM başkanı ile görüşme sonrası özetle “önce mevcut anayasaya uyun, sonrasına bakarız” diyerek doğru tutum aldı. Ancak yukarıda değindiğim hukuksuzluklar duruyor ve iktidar geçmiş tutumundan kopmamış iken komisyon kurmak gibi tuzaklara düşmemek gerekir. Ayrıca değişimin kurumsal ve siyasi hafızayı sıfırlamasına gerek yok. Bu oyunu çok yaşadık.

Yapılması gerek her görüşme masasına ezilenlerin, yağmalanan çevrenin, yoksulların, özgürlüğün, barışın temsilcisi olarak oturmak ve bu tartışmaları halka mal etmek.