Festival mevsimi tüm hızıyla devam ediyor. Adana ve Ayvalık’ın ardından Antalya başlarken, Adana Altın Koza ve Ayvalık Film Festivallerinde izlediğimiz uluslararası yapımlara göz atabiliriz.

Adana’dan Ayvalık’a dünya sineması
Eo. (Fotoğraflar: IMDB)

Geçen hafta, 29. Adana Altın Koza Film Festivali’nden izlediğimiz yerli yapımların büyük kısmını özellikle senaryo açısından yetersiz bulduğumu belirtmiştim. Altın Koza günleri henüz tamamlanmadan başlayan Ayvalık Film Festivali’nin ulusal seçkisinde bu yıl Ayvalık Festivali’nde ilk kez verilen “Yeni bir…” ödülü, Altın Koza’dan Büyük ödül dâhil 7 ödülle ayrılan “Ela ile Hilmi ve Ali”nin yönetmeni Ziya Demirel’in oldu. Yarışma içermeyen seçkide, bu filmin ortak senaryo yazarı Nazlı Elif Durlu’nun ilk filmi, yılın en başarılı yapımlarından “Zuhal” ve Adana’nın ödüllü filmlerinden Ali Kemal Güven’in “Çilingir Sofrası”nın yanı sıra geçen yıl Antalya’da, bu yıl İstanbul ve İzmir’de En İyi Yönetmen ödüllerini kazanan Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr”i de yer alıyordu. Adını andığım birkaç film (ve henüz izleyemediğim Çiğdem Sezgin’in “Suna”sı) dışında, anlatım araçlarını ustalıkla kullanabilen, neyi nasıl anlatacağına ilişkin sağlam bir çizgi tutturabilen bir yapım göremedik. Umarım, bu hafta sonu Antalya’da başlayacak 59. Altın Portakal Film Festivali’nde izleyeceğimiz filmler bu karamsarlık bulutlarını dağıtır.

UZAKDOĞU’DAN AVRUPA’YA

Adana ve Ayvalık’ta izlediğimiz uluslararası yapımlar ise, tematik çeşitlilikleri, ustalıkla kotarılmış senaryoları ile bizim sinemamızın ürünlerinden farklılaşıyordu. İki festivalde de -yanlış saymadıysam- 25’er uluslararası film gösterildi. Bunlardan 9’unun ortak olması bir rastlantı değildi elbette. Hepsi de son yıl dünya sinemasının ürettiği en önemli yapımlar arasındaydı. Seçkilerde Avrupa sinemalarından ürünler çoğunluktaydı. Ama Uzakdoğu’dan ustalar da eksik değildi. Önce onlarla başlayalım. İki festivalde de gösterilen, Güney Koreli Hirokazu Kore-eda’nın “Broker / Bebek Servisi”nin başrol oyuncusu Song Kang-Hu bu yıl Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu seçilmişti. Ebeveynleri tarafından terk edilen bebekler ve onları sahiplenen ailelerin öyküsünü anlatan Kore-eda, 2018’de Altın Palmiye kazanan “Arakçılar”da olduğu gibi mizah duygusunun eksik olmadığı insancıl bir bakış açısıyla aktarıyor öyküsünü. Ayvalık’ta açılış filmi olarak gösterilen, bu yıl Cannes’da En İyi Yönetmen seçilen Güney Koreli Park Chan-wook’un “Ayrılma Kararı” aşk ve tutku teması üzerinde yoğunlaşan usta işi bir kara film.

Belçika’nın övünç kaynağı Dardenne kardeşler, bu yıl Cannes’da ‘75. Yıl Ödülü’nü kazanan filmleri “Tori ve Lokita”da, Afrikalı göçmenlerin Avrupa’da yaşadığı sorunları ele almışlar bir kez daha ve gene profesyonel olmayan iki genç oyuncuyla çalışmışlar. Göçmen sorununa kayıtsız kalan insanlığın ayıbını gözler önüne seren bu film keşke okullarda gösterilebilse… Toplumsal sorunlarla bireysel dünyaların kesiştiği noktalar üzerinde yoğunlaşan filmler bugün dünya sinemasının en yetkin örneklerini oluşturuyor. Mısır asıllı İsveçli yönetmen Tarık Saleh, “Cennetten Gelen Çocuk”u da günümüzde tehlikeli boyutlara ulaşan radikal dinci akımlar arasındaki güç mücadelesinin ortasında kalan El-Ezher Üniversitesi okuyan bir gencin yazgısını anlatıyor. Film, 2023 Oscar’larında İsveç’in ‘Uluslararası film’ dalındaki adayı (tabi, şimdilik aday adayı).

Bu yıl Cannes’da ‘Büyük Ödül’ü (Altın Palmiye’den sonra gelen, bir anlamda ikincilik ödülü) kazanan Claire Denis, “Öğle Güneşinde Yıldızlar”da, Nikaragua’da 80’lerin başında gerçekleşen Sandinista devrimi sırasında geçen Deniz Johnson romanını günümüze, COVID salgını günlerine uyarlamış. Romen sinemasının usta yönetmeni Cristian Mungiu “M.R.”da (özgün adıyla “R.M.N.”) bir Transilvanya köyündeki ırkçılığı, bir fırında işe girmek isteyen Sri Lankalı göçmenlerin yaşadıklarına çeviriyor kamerasını.

İki festivalde de gösterilen filmler arasında insan ilişkileri üzerinde yoğunlaşanlar da var, Norveçli yönetmen Kristoffer Borgli’nin “İlgi Manyağı”, bir kavramsal sanatçının dünyasına eğiliyor. Birleşik Krallık-ABD ortak yapımı “Güneş Sonrası”nda Charlotte Wells, bir genç kızın 90’lı yıllarda babası ile birlikte Türkiye’de geçirdikleri bir yaz tatilinin anılarından yola çıkarak anıların gizemini anlatıyor. Bir başka kadın yönetmen Maha Haj’ın “Akdeniz Ateşi” de, Hayfa yaşayan Filistinli bir ailenin komşularıyla ilişkisini konu alıyor. Adana’da izlediğimiz film, Oscar’ın aday adayları listesinde yer alıyor. Adana’nın yanı sıra Ayvalık programında da yer alan ve incir toplayan kadınların dünyasına ilişkin duyarlı ve pastoral bir bakış sunan “İncir Ağaçlarının Altında”, Tunuslu genç kadın yönetmen Erige Sehiri’nin imzasını taşıyor.

İncir Ağaçlarının Altındaİncir Ağaçlarının Altında

BİR EŞEĞİN GÖZÜNDEN

İki festivalin programında da yer alan “Ai” (özgün adıyla “Eo”) bu yılın en güzel filmlerinden biri. Bir eşeğin sirkten mezbahaya uzanan acıklı serüvenini yalın ama etkileyici bir dille anlatan Polonya- İtalya ortak yapımı Polonyalı usta yönetmen Jerzy Skolimowski’nin imzasını taşıyor. Robert Bresson’un “Rastgele Balthasar” adlı başyapıtından yola çıkarak günümüz dünyasında hayvanların maruz kaldığı zulmü anlatan bu filmin de okullarda gösterilebilmesini dilerdim. Bu bir hayal olduğuna göre, iş ailelere düşüyor. Yanınıza çocuklarınızı alarak bu filmi sinemada izlemenizi öneririm. Festivalin uluslararası programını hazırlayan Alin Taşçıyan ve Esin Küçüktepepınar’ın, “Ai”nin yanı sıra Bresson’un klasik yapıtını ve Ergin Çavuşoğlu’nun, Bresson’dan esinlenen ve kaçakçı katırlarını anlatan “Başkalık” adlı kısa filmini de seçkiye dahil etmeleri övgüye değerdi.

Adana’da izlediğim bir diğer önemli film de, İtalyan yönetmen Mario Martone’nin “Nostalgia” adlı son yapıtı. İtalya’daki ailesini terk edip Mısır’a yerleşen bir adamın, annesini son kez görmek üzere geldiği Napoli’de yaşadıklarını, bir Mafya liderine dönüşmüş çocukluk arkadaşı ile ilişkisini anlatan “Nostalji” bir kentle kurulan gönül bağını olağanüstü bir duyarlıkla yansıtıyor. Adana’da izleyiciyi çokça memnun eden bir diğer film “Bütün Kızlar Toplandık / Cinema Sabaya” adlı İsrail-Belçika ortak yapımıydı. Yönetmen Orit Fouks Rotem, Tel Aviv’de bir film yapım atölyesine katılan Arap ve Yahudi kadınların öyküsünü anlatıyor.

KELEBEK GÖRÜŞÜ

Adana programının en iyileri arasında yer alan, Maksym Nakonechnyi’nin yönettiği “Kelebek Görüşü” bir Ukrayna-Hırvatistan-Çekya- İsveç ortak yapımı. Ukrayna ordusunda hava keşif uzmanı olarak görev yaparken Ruslara esir düşen bir kadının yaşama tutunma mücadelesini anlatıyor. Genç kadın, esir mübadelesi sonucu ülkesine iade ediliyor; karnında bir çocukla birlikte… Erkek değerleri ile kadın duyarlığının çatışmasını konu alan film, bu yıl Cannes’da ‘Altın Kamera’ (En İyi İlk Film) ödülünü kazanmıştı. Toplumsal-siyasal olayların birey üzerindeki etkilerini ele alan bir başka film de Manuele Martelli’nin yönettiği “1976” adlı Şili-Arjantin-Katar ortak yapımı. Pinochet diktası yıllarında yaralı bir genci koruyan bir burjuva kadının öyküsünü anlatan film klişelerden kurtulamıyordu. İki festivalde de yer alan film, seçicilerin ‘pozitif ayrımcılığı’ sayesinde programa girmiş olmalı.

Ayvalık programındaki birkaç filme de değinip, bitirelim. David Cronenberg’in “Müstakbel Suçları” adlı bilim kurgusu, Lucile Hadzihalilovic’in demir leblebi “Earwig”i (“Anlaşılmazlık Meselesi” adlı panel boşuna yer almıyordu programda), “Hallelujah: Leonard Cohen, Bir Yolculuk, Bir Şarkı” belgeseli ve George Miller’in Osmanlı’dan günümüz Türkiye’sine uzanan masal filmi “Üç bin Yıllık Bekleyiş” festivalin çizgi dışı yapımlarıydı. Hak ettikleri ilgiyi de gördüler. Ayvalık Festivali’nin direktörü Azize Tan, ‘Başka Sinema’nın başlattığı festivali bu kez bir dernek kurarak (Seyir Derneği) kendisi üstlenmiş. Başarılı organizasyonu ve nitelikli programı ile 200’e yakın konuğu ve Ayvalık seyircisini mutlu etmeyi başarıyor. Festival danışmanı Fatih Özgüven’in katkılarının da altını çizmek gerek. Yarışma içermeyen program, en nitelikli filmlerin seyirciyle buluşmasını kolaylaştırıyor. Bakalım, Uluslararası Yarışma içeren Antalya’da karşımıza neler çıkacak?