Bilimde devrim yapan bir kadın: MARIE CURIE

Seda BALMUMCU


“Hayatta korkacak hiçbir
şey yoktur, yalnızca anlaşılması
gereken şeyler vardır”

Fransız bilim insanı olarak tanıdığımız Marie Curie, 7 Kasım 1867’de Maria Skolodowska ismiyle Varşova’da dünyaya geldi. Peki, 86 yıl önce bugün bilim uğruna yaşama veda eden Polonyalı Maria nasıl Marie oldu?

Babası fizik öğretmeni, annesi okul yöneticisi olan Maria dünyaya geldiğinde Polonya, Çarlık Rusyası’nın işgali altındaydı. Maria’ya bakmak için işini bırakan annesi kısa süre sonra vereme yakalanarak yaşamını yitirdi. Maria, babasının sayesinde bilime büyük ilgi duymaya başladı. Fakat o yıllarda Çarlık yönetimi altındaki Polonya’da da kızların bilimsel alanlarda eğitim almalarına imkân tanınmıyordu.

Maria, ablası Bronya ile bir anlaşma yaptı. Anlaşmaya göre, Bronya Paris’e gidip tıp fakültesinde okuyacak daha sonra da Maria’nın Paris’te okumasına yardımcı olacaktı. Ablasının Paris’e gitmesiyle çocuk bakıcılığı yapmaya başlayan Maria, kazandığı paranın bir kısmını ablasına gönderip geri kalanını eğitim planları için ayırdı. Geçinebileceği kadar para biriktiren Maria, 24 yaşındayken Sorbonne Üniversitesi’nde eğitimine başladı.

Paris’te zor bir yaşam süren Maria, 1893’te Fizik bölümünü, 1894’te de Matematik bölümünü birincilikle bitirdi. Okulu bitirdikten kısa süre sonra daha sonra yaşamını birleştireceği, Endüstriyel Fizik ve Kimya Okulu laboratuvarının başkanı olan ve piezoelektriği keşfeden Pierre Curie ile tanıştı. Pierre ile evliliğinin ardından Fransız vatandaşı olarak Marie Curie adını aldı.
1896 yılında öğretmenlik diplomasını aldıktan bir yıl sonra çelik konusunda fizik doktorası yapmak isteyen Marie, o yıl uranyum elementinin kendiliğinden ışın yaydığını, yani radyoaktif olduğunu keşfeden Fransız fizikçi Henri Becquerel’i duydu ve uranyum konusunda doktora yapmaya karar verdi. Marie, uranyum mineralinin içinde, uranyumdan daha radyoaktif olan başka bir element daha olmalıydı diye düşünüyordu. Wilhelm Conrad Röntgen’in X ışınlarını keşfinden sonra Becquerel’in bazı maddelerin sürekli ışıma yaptığını bulması ilgisini çekmişti. Yeni gözlenen bu olguya sürekli ışıma anlamında “radyoaktivite” adını verdi. Uranyum denen bu muazzam maddenin ışıma özelliğini inceliyordu.

Alfa, beta, gama diye adlandırılan 3 tür ışın saptayan Becquerel ile benzer bulguları elde etmesine rağmen bir gariplik olduğunu düşünüyordu. Yalnızca uranyumun değil toryumun da ışın yaydığını fark eden Marie, artık birlikte çalıştığı eşi Pierre’in buluşu olan “basınç elektriği” yöntemini ışıma miktarını ölçmek için kullanmaya başladı.

Araştırmaları esnasında uranyumdan daha radyoaktif olan iki element keşfetti ve birine doğduğu ülkenin adını verdi; Polonyum. Ve daha sonra yaşamını yitirmesine neden olacak olan Radyum… Bu element sayesinde geliştirilen radyoterapi ile kanser hastaları günümüzde tedavi ediliyor.

Radyumun özelliklerini inceleyerek ve yeni bir element oluşumu hakkındaki tartışmalara son vermesi gerektiğini ve bunun için çok büyük miktarda maden filizine ihtiyacı olduğunu düşünen Marie, gümüş elde etmek için işletilen Bohemya’daki maden yataklarında işe yaramaz atık kabul edilen uranyum yüklü toprak yığınları olduğunu öğrendi. Tüm paralarını, bu toprak yığınlarını taşımak için harcadılar.

Tonlarca atık yığını içinden kilo kilo alarak arıtma yapmaya uğraşıyor ve ışıması çok yüksek olan Radyum ancak miligram miligram birikiyordu. Bu sırada radyoaktiviteye maruz kalan Marie, 10 kilo vermişti.

Bıkmadan usanmadan birkaç bin kez tekrar ettikleri kristalleştirme işleminden sonra, sadece 100 miligram radyum biriktirebildiler. Bu 8 ton artıktan 1 gram radyuma ulaşmak demekti. 100 miligramlık radyumun Niton adını verdikleri bir gaz yaydığını ve bunun içinde de helyum gazı bulunduğunu keşfettiler.

Marie Curie, 1903 yılında doktorasını alarak Fransa’da gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın oldu. Aynı yıl Marie doktora hocası olan Antoine Henri Becquerel ile paylaştığı Nobel Fizik Ödülü’nü alarak tarihte Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu. İlk Nobel ödülünü aldığı törende maalesef Marie Curie’nin konuşmasına izin verilmedi, konuşmayı Pierre Curie yaptı.
Keşfettikleri elementlerin tüm insanlığın yararına kullanılması gerektiğini düşünen Marie ve Pierre bu nedenle patent almadı ve kâr amacı gütmeden bilimsel çalışmalarına devam etti. O sıralar Marie ve Pierre, radyasyondan kaynaklanan rahatsızlıklar geçirmeye başladı.

19 Nisan 1906’da Pierre’in yaşamını yitirmesinin ardından profesörlük unvanını Marie’ye verdiler. Ancak tamamı erkeklerden oluşan bilim insanları buna itiraz etti. 2 çocuğuyla birlikte yokluk içinde bilimsel araştırmalarını sürdüren Marie, mücadelesinden vazgeçmedi ancak bilim çevresindeki erkek egemenliğinden dolayı akademi üyeliği seçimini kaybetti.

Marie, bilim dünyasında bile hakim olan cinsiyetçiliğe ve gericiliğe karşı mücadele ederken, 1911 yılında radyum ve polonyumun keşfi ve araştırılmasındaki rolünden ötürü Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldü. Böylece tarihte iki Nobel Ödülü’ne sahip ilk insan oldu.

1934’te Curie laboratuvarlardaki çalışmaları sırasında radyoaktif ışınların bedenini etkilemesi ve yavaş yavaş işgal etmesi nedeniyle kanser olarak Fransa’nın Savoy kentindeki Sancellemoz Sanatoryumunda, bilim uğruna yaşama veda etti.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
‘Önce yaraladılar sonra saldırdılar’ Bolu'da bir erkek, evli olduğu kadını ve kayınpederini bıçaklayarak öldürdü Saldırıya uğrayan trans kadın Açelya: Ölüyoruz, kimsenin umurunda değil Maraş'ta bir erkek evli olduğu Emine'yi silahla vurarak katletti CHP'li Bankoğlu kadroların cinsiyete göre dağılımlarını sordu: Devlet kurumlarında kadın temsil oranları ne?