Bir efsane veda etti: Pharoah Sanders

Murat BEŞER

Memleketi Arkansas’ta ona Little Rock diyorlardı. Yıllar sonra John Coltrane sordu:

- “Adamım, adın ne? Biri adının Little Rock olduğunu söyledi, adın ne?”

- “Adım Farrell Sanders”

- “Senin çok ismin var, Farrell veya Little Rock ya da her neyse...”

O günlerde evrakları doldurması gerekiyordu, Müzisyenler Birliği’ne katılmak istediğinde adını sormuşlardı. O da durup dururken Pharoah dedi, Pharoah. Zaten kimse gerçek adını bilmiyordu, Coltrane’den sonra bu memur dışında soran olmamıştı. Sonra sonsuza dek adı Pharoah Sanders oldu. Oysa bizzat yıllar sonra bunu bir gazeteciye anlatana değin, bu adı kendisine Sun Ra verdi sanıyordu herkes. Özel hayatı hakkında konuşmayı pek sevmiyordu.

***

1940 doğumluydu, Oakland’den ırkçılık yüzünden ayrılmak zorunda kalmıştı; orada perdenin arkasında çalmak zorundaydı, siyahları görmek istemiyorlardı. 1961 yılında otostop yaparak New York’a gitmesi hayatının kırılma anlarından biri oldu. Yüksek binaları ilk kez burada gördü. Birinci caddeden 116’nı caddeye yürürken nereye gideceğini bilmiyordu, çünkü gidecek yeri yoktu, açtı. Kan vererek para kazanabileceği bir yere girdi, 42.’nci cadde üzerinde. Cebine koydukları beş dolar ile önce bir hamburger yedi. Bir kulüpte dışardan Monk’u dinledi, çünkü onun gibi hırpani bir evsizi içeri almıyorlardı. Kısa bir süre sonra tanıştığı iki adam talihini değiştirdi: Sun Ra ve John Coltrane.

Saksofonu çalışında bir farklılık olduğunu hisseden Coltrane, onu yeni kuracağı dörtlüye davet etti. Ustanın ölümüne dek burada çalan Pharoah, Coltrane’in caz tarihinin önemli kilometre taşları kabul edilen albümlerinin efsanevi kadrosunda yer aldı. Coltrane’in “Soultrane” kavramının fikir babası oydu. Ardından Coltrane’in eşi ünlü arpçı Alice Coltrane’in albümlerinde çalarken bir taraftan da kendi solo çalışmalarına yöneldi. “Karma” ve “Thembi” albümleri alışıldık caz anlayışından radikal kopuş örnekleriydi.

***

Hayatın anlamını ve insanı arayan bilge bir ruha sahipti Pharoah. 20. yüzyılın ortalarında, cazın çalgısal tekniklerinden ziyade özgür ruhunu ve doğaçlamalarını, kolektif bilincini arayan; aramakla kalmayıp yaratan bir avuç müzisyenden biriydi. Kendinden önceki kuşak özgür caza, karmaşık bir tonal uyum, nota ve akorlar arasındaki ilişkiler sistemiyle geçme çabası içindeyken, Pharoah melodiyi geriye itip armoni kurallarını terk etmekle bir çeşit kısa yol oluşturmuştu. İlham kaynaklarını sayarken “suyun dalgalarını, trenin uzaklaşmasını, havalanan bir uçağı dinliyorum” diyordu. Özgür cazın altmışlı yıllarda şekillenmesinde önemli rol oynamıştı.

24 Eylül 2022 Cumartesi günü yaşama 81 yaşında veda eden efsane saksofoncu, müziği insanlığa uzanan bir yol olarak görüyordu. Ülkemize defalarca gelip konser vermişti. Ustayı her defasında izlemiş, ancak plak imzalatma hevesim 2014 yılında İş Sanat’taki son konserine denk gelmişti. Siyah zemin üzerine kurulmuş çatık kaşlarıyla mermerden yapılmış kübik bir heykel görümünün altında yumuşak çizgiler vardı. Zor bir hayatın yorgunluğu her halinden belli oluyordu. 73 yaşındaydı, gözleri iyi görmüyordu, o nedenle yanımda duran bir kaç arkadaşın elindeki CD’leri küçük olduğu gerekçesiyle nazikçe reddetmişti. Plaklara kalın keçeli kalemle attığı o enfes imzalar ise kapağın bir ucundan diğerine uzanıyordu.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Kaybolma sanatı Şair Haydar Ergülen'den 'vize' isyanı Zülfü Livaneli’ye ‘Yılın En İyi Hikâye Ödülü’ Sahte fragman izlenme rekoru kırdı "The Platform 2" filmi geliyor: İlk görseller paylaşıldı