5 Ağustos’ta verilecek tek karar, sözleşmeyi daha fazla gecikmeden eksiksiz uygulamak olmalı

İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili yalanlar ve gerçekler

Kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırılara karşı mücadele eden 300’ü aşkın kadın örgütünün, 150’yi aşkın destekçi kurumun oluşturduğu Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan kadınlar, aylardır yaptığı gibi İstanbul Sözleşmesi’ni anlatıyor. Özellikle 5 Ağustos’ta İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kararın AKP Merkez Yürütme Kurulu toplantısında verileceği haberi üzerine Platform, her akşam sosyal medya aracılığıyla sözleşmeyi anlatıyor.

Erkek şiddeti ile mücadele mekanizmalarımızın bekası açısından oldukça önemli bir dönemeçteyiz. Bu yazıyı da, sözleşme hakkında yazılan tüm yazıları da okumanız dileğiyle.

Düzenlemenin tam adıyla başlayayım; çünkü konusunun ne olduğunu adı anlatıyor:

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi.

Gelelim İstanbul Sözleşmesi’nin ne işe yaradığına…

Sözleşme imzacı devletlere, toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti önleme, koruma, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet fiillerini etkin bir şekilde soruşturma ve kovuşturma ile şiddete maruz bırakılan kalanlara destek mekanizması oluşturma konularında yükümlülükler getiriyor.

Sözleşme, şiddeti kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin bir sonucu olarak görüyor ve eşitliği sağlayacak politikaların geliştirilmesi için yol gösteriyor. Bir cinsin diğeri üzerinde egemenlik kurmasını önleyerek şiddetsiz bir yaşam amaçlıyor.

Sözleşmeyi bir kez bile okumadığı belli olan kişilerce metin hakkında içeriği doğru olmayan yazılar yazılıyor.

istanbul-sozlesmesi-yle-ilgili-yalanlar-ve-gercekler-763237-1.

Gerçekler ise şöyle:

“Sözleşme dine, kültürümüze aykırı” diyenlere: Sözleşmede dine dair doğrudan hiçbir madde yok. Tersine 4’üncü maddede hiç kimseye dini inancından ötürü ayrımcılık yapılamayacağı gibi gelenek, görenek ve kültürün bir ayrımcılık sebebi olamayacağını söyler.

“Sözleşme boşanmayı artırıyor” diyenlere: Sözleşmede evlenme ya da boşanmayı teşvik edici hiçbir madde yok. Boşanmaların başlıca nedeni uluslararası sözleşmeler değil, erkek şiddetidir.

► “Sözleşme şiddeti önleyemiyor, ülkemizde istatistikler şiddetin azalmadığını gösteriyor” diyenlere: Sözleşmenin şiddeti engelleyebilmesi için uygulanması gerekiyor. Sözleşme imzalandığı günden bugüne sürekli tartışma konusu edilmiş, iç hukuka uyarlanmamış ve uygulanmamıştır.

“Toplumun çoğunluğu sözleşmeden rahatsız” diyenlere: İçinde bulunduğumuz ayda yapılmış olan araştırmaya göre toplumun yüzde 63,6’sı sözleşmeden çıkılmasını onaylamıyor. Kadınlar, kazanılmış haklarından vazgeçmiyor ve sorumluları İstanbul Sözleşmesi’ni karalamaya değil, uygulamaya davet ediyor.

“İstanbul Sözleşmesi ya da 6284 sayılı Kanun nedeniyle erkekler haksız yere ceza alıyor” diyenlere: Hayır, şiddet uygulamaya hakkı olduğunu düşünen erkekler verilen cezaları “haksız” buluyor.

“Sözleşme toplumsal cinsiyet kavramıyla bir toplumu ayakta tutan kültürel değerleri yok saymaktadır” diyenlere: Toplumsal cinsiyet, toplumun kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü, sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özelliklerdir. Kadınlar toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa ve şiddete maruz kalmaktadır.

“Sözleşme nafaka yükümlülüğünü erkeğe yüklüyor” diyenlere: Sözleşmede nafakaya ilişkin bir cümle yok. Kaldı ki, Medeni Kanun’un da nafaka konusunda düzenlemesi bu ifadeye uygun değildir. Medeni Kanun’un 175’inci maddesi, cinsiyet belirtmeyen bir maddedir.

“Sözleşme dış güçlerce hazırlanmıştır” diyenlere: Sözleşme çeviri bir metin değildir. Türkiye’nin kurucu üye olduğu Avrupa Konseyi’nin bir sözleşmesidir. Sözleşmenin yazım aşamasında yazıma öncülük eden Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin Kadın ve Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı da ülkemizden bir kadındır (Gülsün Bilgehan). Sözleşmeyi kaleme alan sekiz kişilik komitede bir Türk akademisyen (Feride Acar) bulunmaktaydı. Ülkemizdeki tüm kadın STK’leri bu sürece dahil oldu. Mevlüt Çavuşoğlu tüm süreci takip eden siyasetçiydi.

“Sözleşme eşcinselliği özendirmektedir” diyenlere: Sözleşmede eşcinselliğe dair böyle bir ifade yok. Sözleşme açıkça şiddete karşı cinsel yönelim, cinsiyet kimliğine dayalı ayrım yapmayı yasaklar.

Ayrıca bu madde ile derdi olanlara sormak lazım, kanun önünde herkes eşit değil mi? İstanbul Şişli’de bir erkek LGBT+ bireye saldırıyor, “Sizi burada istemiyoruz, yaşatmayacağız” diye de tehditler savuruyor. Hedef göstermeler sonucu insanların hayatları tehlikeye atılıyor. Oysa sözleşmenin 4’üncü maddesi “Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrım Gözetmeme” başlığını taşır.

Esasen cinsel yönelim ve buna ilişkin hak kavramını İstanbul Sözleşmesi madde 4/3 ile sınırlı tutmak da hatalı olur. Çünkü bu haklar sözleşmeden ayrı olarak, doğrudan Anayasa’da düzenlenmiştir. Anayasa’nın özü ise bireyin temel haklarını içerir. Anayasal haklar olan beden dokunulmazlığı, ayırımcılık yasağı, kadın-erkek eşitliği ve kişilik haklarının hepsi bir arada cinsel yönelim hakkının varlığını destekler. Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun ‘Kişiliğin Korunması’ bölümünde bulunan 23 ve 24’üncü maddeler, kişinin vazgeçilmez haklarını vurgulamaktadır. İnsanın değerine, onuruna ve insanca yaşamasına dayanır. Beden bütünlüğü ve kişilik hakkı başka bir birey tarafından zedelenen kimse, haksız saldırılara karşı devletçe korunur. Şayet saldırı devletten gelirse, devlet eliyle bireyin insan hakları ihlal edilmiş olur.

“Sadece kadının beyanı ile başka hiçbir delil olmaksızın erkek hapse atılmaktadır” diyenlere: Şiddet içeren davalarda sadece şiddeti uygulayanın uzaklaştırılması tedbir kararı olarak verilmektedir. Sadece beyanla verilen hapis kararı yoktur. Şiddete uğrayan kadın ve çocuklara geçici maddi yardım yapılması, kalacak yer sağlanması, danışmanlık hizmeti verilmesi, evden uzaklaştırma, şiddeti önlemek için yaklaşmama gibi tedbir kararlarının verilmesinde kadının beyanı esas alınmaktadır.

Sözleşme kadına yönelik şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğu kabulüyle başlıyor ve devletleri bu eşitsizliği gidermekle yükümlü kılıyor. Bu yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Ve yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde sözleşme çerçevesinde sorumlu olan ise devlettir.

İstanbul Sözleşmesi, şiddeti kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin bir sonucu olarak görür ve eşitliği sağlayacak politikaların geliştirilmesi için yol gösterir.

Kadına yönelik şiddete karşı taraf olmak, devletlerce kadınların şiddetten uzak bir hayat kurabilmelerinin sağlanması için yapılan çalışmaları takip etmek herkesin görevi.

Türkiye’nin sözleşmeden imzasını çekmemesi ve sözleşmenin uygulanması için mücadele edelim.

5 Ağustos’ta verilecek tek karar ise İstanbul Sözleşmesi’ni daha fazla gecikmeden eksiksiz uygulamak olmalıdır.