İstanbul’un direnişi 365 günde anlatıldı

“Gün Gün İstanbul” kitabıyla İstanbul’un binlerce yıllık tarihine ışık tutan Metin Hakyeri, “Yokluklar, göçler, işsizlik, iktidar çekişmeleri değişmemiş… Belki ayrıntılar değişmiş ama sorunların özü hep aynı kalmış” dedi.

Işıl ÇALIŞKAN

Gazeteci Metin Hakyeri, yeditepeli şehir İstanbul’u Bizans, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet dönemlerindeki iz bırakan olayları ve kişileri ile 365 günde anlattı. İBB Yayınları’ndan çıkan “Gün Gün İstanbul” isimli kitap, İstanbul aracılığı ile toplumsal hafızayı gün yüzüne çıkarıyor.

Hakyeri kâh Osmanlı İmparatorluğu’nun opera ile tanıştığı 1797’ye götürüyor, kâh yayıncıların tarihi direnişi olan 1986’ya... Depremlerden ayaklanmalara, zaferlerden kültür sanata çok sayıda olayı mercek altına alıyor. Sözü Hakyeri’ye bırakalım…

“Bir İstanbullu olarak, bu şehre âşık bir insan olarak Gün Gün İstanbul projesi hep aklımdaydı” diyen Hakyeri, “İstanbul’un kimi kaynaklara göre 8 bin yılık bir geçmişi var. Elbette 365 günde anlatmak fikri çok iddialı… İBB Yayınları bu proje için en doğru adresti” ifadelerini kullandı.

Hakyeri’ye bu kitapta yer alan olayların nasıl bir seçkiyle yer bulduğunu sorduğumuzda ise “Bu işin en zor tarafıydı” cevabını verdi. “Gün Gün İstanbul” kitabında yer alan konuları bir tarihçiden çok gazeteci bakış açısıyla yansıttığını belirten Hakyeri, kitabının hazırlanış sürecini şöyle anlattı: “Temel olarak İstanbul’u iktisadi, siyasi ve kültürel olarak etkileyen olaylara yer vermek, dolaylı etkileyenleri elemek gerekiyordu. Her bir olayın yaşandığı günü doğru olarak tespit etmek neredeyse bir yıllık bir zamanı aldı. Olayları günleriyle birlikte belirledikten sonra yaklaşık bir yıllık uzun ve titiz bir araştırma ve yazım süreci başladı. Ben o dönem yaşasaydım bunu haber yapardım dediğim her olaya kitapta yer vermeye gayret ettim.”

Metin Hakyeri

TARİH TEKKERRÜR İLİŞKİSİ

“Gün Gün İstanbul”u çalışırken her şeyden önce kendi belleğini yenileme olanağı bulduğunu belirten Hakyeri, “Dahası gözümden kaçırdığım birçok ayrıntıyı keşfettim ve açıkçası şehrin tarihine ilişkin çok şey öğrendim. Çok heyecanlandım ve sevindim. Kitabın sonlarında tarih hep tekerrür etmiş duygusunu yaşadım” sözlerini kaydetti.

İstanbul’un toplumsal hafızasına dair kronolojide yer bulan ilginç çıkarımlarını sorduğumuzda, “Tarihi süreç içinde hepsi olağan ama bu değişmezlik ilkesinin varlığı yeterince ilginç değil mi?” sorusuyla cevap verdi. Hakyeri, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sözgelimi Bizans döneminde de, Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de İstanbullu hep iktisadi sorunları yaşamış. Yokluklar, kıtlıklar, hayat pahalılıkları, göçler, işsizlik, yönetimsel sorunlar, iktidar çekişmeleri değişmemiş… Belki ayrıntılar değişmiş ama sorunların özü hep aynı kalmış. Kentin susuzluk derdinden, altyapı sorunlarına, deprem, yangın gibi afetlere karşı halkın her dönem nasıl çaresiz kaldığına bir kez daha tanık oldum.”

İSTANBUL DİRENMİŞ

Kültür sanatın kalbi denilebilecek İstanbul’da ülkenin kültür sanat hafızasına dair de çıkarımlara da ulaşılabiliyor. Sözü günümüzde sanata ve sanatçılara uygulanan yasaklara ve baskılara getirdik. “Yaşanılan dönemde iktidarlar sanatı şekillendirmede ne kadar etkili?” diye sorduğumuz Hakyeri, “Çok etkili… Esasen şehrin kültürel tarihi sanat tarihçilerinin alanı… Ancak değişmeyen tek şey iktidarların sanata, kültüre, aydınlanmaya karşı hep temkinli davranıyor olması” cevabını verdi. Ve bunu bir örnekle açıkladı: “Osmanlı döneminde yaygınlaşan kahve tiryakiliği, kahvehanelerin birbiri ardınca açılması, buralarda sanat, felsefe ve edebiyat konuşuluyor olması, kahvehanelerin giderek bir fikir platformuna dönüşmeleri iktidarı ürkütmüş. Fitne fücur mekânları olarak kabul edilmiş. Bu nedenle yıkılarak, yasaklanarak kapılarına kilit vurulmuş. Ama yine de kültürün, sanatın ve tabii ki edebiyatın merkezi İstanbul olmuş… İstanbul yenilmemiş, direnmiş…”

***

Yazar kitap ile yalnızca İstanbul’a değil, İstanbul eksenindeki kültürel konulara da ışık tutuyor. Sizler için 3 olayı derledik. Hazırsanız sanat yolculuğuna başlayalım…

•27 EYLÜL 1897
Deniz Müzesi kuruldu

İstanbul Deniz Müzesi 1538’de açıldı. Barbaros Hayreddin Paşa Preveze Deniz Savaşı’nda Andea Doria komutasındaki Haçlı donanmasını bozguna uğratmıştı. Preveze Deniz Zaferi’nin yaşandığı 27 Eylül, her yıl Deniz Kuvvetleri Günü olarak kutlanmaya başlanmış. Açılış da bu güne denk getirilmiş. Müze aynı zamanda Türkiye’de açılan ilk askeri müze olma özelliği de taşıyor. Farklı sebeplerden dolayı birkaç kez yer değiştiren müze, Beşiktaş İskele Meydanı’ndaki bugünkü yerine taşınmış.

•19 MART 1910
Halka açık ilk sinema

19 Mart 1910’da açılan Milli Sinema, Türkiye sinema tarihinin bir başlangıç noktası olarak kabul ediliyor. Osmanlı İmparatorluğu Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın kurdurduğu Merkez Ordu Sinema Dairesi de sinemanın kamusallaşması açısında önemli bir adım kabul ediliyor. 1916 yılında Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti aldığı kararla sinema çalışmalarına başlamış. Cemiyetin çektiği Pençe ve Casus Türk sinemasının ilk konulu film denemelerinden kabul ediliyor. İlk sansür uygulanan film ise Ahmet Fehim’in Mürebbiye’siydi.

•2 EKİM 1992
İlk kadın heykeltıraş Bengütaş

Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşı Sabiha Bengütaş, 2 Ekim 1992 yılında yaşama veda etti. Sanat yaşamı boyunca Atatürk, İsmet İnönü, Abdülhak Hâmid, Ahmet Hâşim gibi çok sayıda tanınmış kişinin heykel ve büstünü yapmış. İstanbul Sanayi-i Nefise Mektebi’nin heykel bölümünden mezun olan ilk kadın sanatçı olmuş. 1938 yılında, Atatürk ve İnönü için açılan anıt heykel yarışmalarına katılmış, iki yarışmada da birincilik kazanmış.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Yorgun, yalnız ve öfkeliyiz Yüreğimize dokunan filmler Hazar Ergüçlü'den Nuri Bilge Ceylan yorumu: Üniversite eğitimi gibiydi Yönetmen ve sinema yazarı Mesut Kara hayatını kaybetti Roma’da kartlar yeniden…