Kakafonik bir curcuna

Konuk Yazar
Murat BEŞER

Son 10 yılda memleketin yapısı, neredeyse yüzyıla sığabilecek derecede değişti, her alanda değişti. Ekonomisinden politikasına, insan malzemesinden kültürüne... Bu deviminden en çok etkilenen yerlerden biri Beyoğlu, İstiklal Caddesi oldu, haliyle buranın rengi olan sokak müzisyenleri de bundan muaf kalamadı.

İstiklal Caddesi memleketin en çok sokak müzisyenini ağırlayan yerlerinin başında geliyordu. Burada oluşan kendine has iklimin ve kültürün en renkli folkloruydu onlar. Sokağı başka bir dünya haline getiren, dünyası sokak olan bu müzisyenler, müzik âleminin “zenci”leriydi. Mülksüz olma duygusuna en yakın kesim, müzisyen dünyasının homeless’ları, damsızlarıydı. Şanı-şöhreti, parayı-pulu, mevkii-makamı emel defterine hiç yazmamış; sadece müziğiyle insanlığını muhafaza etmeyi hedeflemiş bu adamlar belki en fazla görünür olmayı, arada bir de takdir edilmeyi önemsemişti. Ayrıca hoşunuza giderse, cebinizdeki bozuk paraları takdim ederseniz ne ala!

PARADAN ÖTE BİR ŞEYDİ

Onların kendilerini ifade etmek için sanatın köşe başlarını tutmuş rantiyecilerle biat ilişkisi içinde bulunması gerekmiyordu. Kendilerini başka biçimde sunmaya, sahne kıyafetlerine bürünmeye ihtiyacı yoktu; buruşuk tişört, solgun pantolon ve parmak arası terlik yeterliydi. Sahneleri tüm şehrin dekorunu, sıradan vatandaş ise oyuncularıydı. Sokak her türden maceraya açık olduğu için, en çok hikâyesi olan müzisyenler bunlardı doğal olarak. Tam da bu yüzden hak ettiğini göremeyen müzisyenler listesinin başındalardı.

Zabıtası, sivili, faşisti derken ciddi saldırılara maruz kaldılar. Çalgıları ellerinden alındı, müzik sevdaları mütemadiyen polisiye misali bir kaçıp kovalamacanın eşliğinde yaşandı. Kâh toplanıp barışçıl eylemler yaptılar. Yeri geldi değişen belediye uygulamalarını protesto ettiler, arkadaşları hastalandı, yardımına koştular.

Küçümsendikleri bir alemde, kendilerine dilenci gibi bakanlara karşı ödün vermeyen yaşam tarzlarıyla, her zaman gururla çaldılar. Amatör ruhuyla yürekten müzik yapan bu şahane insanlar, her şeyi piyasalaştırmaya, metalaştırmaya çalışan zihniyete karşı varoluş mücadelesi verdiler. Sokak müziği, onlar için paradan öte bir şeydi. Çünkü işin zorluklarından çok daha azına daha fazla para kazanabilirdiniz. Bu işi yapmanız için mutlaka paradan öte bir dünya görüşünüz olmalıydı. Çaresizlik değil, bir duruş olarak hayatın ta kendisiydi.

ŞİMDİ HİÇBİRİ KALMADI

Romanlar, Kürtler, Aleviler, göçmenler... Kendi dilinde kendi kültüründe çalıp söyleyerek özgürlüklerini hissediyorlardı manevi anlamda. Aralarında piyasada nam çalmış müzisyenlere dudak ısırtacak derece iyi çalanlar vardı. Bazıları albüm bile yapmış, bilgisayarda çoğaltılıp basılmış kopya CD’ler önlerine koydukları bir çantanın üzerinde satıyorlardı.

Gezi direnişi, salgın günleri ve diğer gelişmeler... Karagüneş’i, Siya Siyabend’i, Light in Babylon’u, tek bacağını yitirmiş roman akordeoncu Florin’i ve bu satırlara adları sığmayacak yüzlercesi; şimdi hiçbiri kalmadı...

İstiklal Caddesi’nde yine sokak müzisyenleri var ama eskisinden çok farklı; politik duruşu olmayan bu kalabalığın sesleri artık kakafonik bir curcunaya dönüşmüş durumda.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Zülfü Livaneli’ye ‘Yılın En İyi Hikâye Ödülü’ Aşkın Nur Yengi’den emekli aylıklarına gönderme Sanatçı Nur Yoldaş hastaneye kaldırıldı Oyuncu Uraz Kaygılaroğlu'na fotoğraf tepkisi Kültür sanat ajandası