Medikal maskelerin tarihi ve tek kullanımlık maskelerin yükselişi

Bir sonraki pandemide maske sıkıntısının önüne geçebilmek adına büyük miktarlarda tek kullanımlık maske stoklamanın ötesine geçmeli ve hayat kurtaran gereçlere uygulanan kullan-at tüketici kültürünün risklerini göz önünde bulundurmalıyız. Belki bir gün tıbbi araştırmacıların 1918 yılında koruyucu maske hakkında yazdıklarını söylemek yeniden mümkün olabilir: “Bir maske defalarca yıkanıp süresiz olarak kullanılabilir.”

Bruno J. Brasser & Thomas Schlich

Covid-19 pandemisiyle birlikte yaşanan yüz maskesi kıtlığı, modern tıp ve toplum sağlığının ne denli kırılgan olduğunun sembolü oldu. Panik içinde maske stoklamaktan tutun da, üretimin ucuz maliyetli ülkelere kaydırılmasıyla küresel ticaretin bozulmasına kadar (içinde yaşadığımız) duruma dair pek çok açıklama ileri sürüldü. Tıp tarihi ise başka bir faktörün de göz önünde bulundurulması gerektiğini gösteriyor: Bu da, yeniden kullanılabilir yüz maskelerinin 1960’lardan itibaren yerlerini tedricen tek kullanımlık maskelere bırakması… Life Dergisinin 1955’te büyük bir coşkuyla “tek kullanımlık yaşamak” (throwaway living) diye adlandırdığı tüketim kültürü içinde, tıp uygulamaları da dönüştü. Medikal maske tarihi işte (bu kültür içinde) bu zafiyetin nasıl oluştuğuna ışık tutuyor.

Tarihsel olarak cerrahi maske kullanımı

Burun ve ağzın örtülmesi, erken modern Avrupa’da bulaşıcı hastalıklara karşı geleneksel hijyen pratiklerinin bir parçasıydı. Bu koruma, veba doktorlarının gagalı maskeleri gibi, bir maskenin altındaki ıtriyat ve baharatlar sayesinde havadaki pisliği (miazma adı verilen) nötralize etme amacı taşıyordu. Ancak bu pratikler 18. yüzyıla doğru marjinal kalmaya başlamıştı. Bugün sağlık alanı ve toplum içinde kullandıklarımız gibi yüz maskeleriyse, bulaşma olgusunun mikrop teorisine dayanarak yeniden anlamlandırılarak cerrahiye uygulanmaya başladığı daha yakın zamanlara denk geliyor.

1867 yılında İngiliz cerrah Joseph Lister, yara hastalıklarına, Louis Pasteur’un tarif ettiği mikroskopik küçüklükte canlı oluşumların mikroplarının sebep olduğunu ileri sürdü ve mikroplardan antiseptik maddeler kullanarak kurtulabileceğimizi gösterdi. Ancak 1880li yıllarda yeni kuşak cerrahlar mikropların yaralara girmesinin önceden engellenmesini amaçlayan *asepsi stratejisini geliştirdi. Bu riskli bir stratejiydi. Artık eller, araç-gereçler, hatta cerrahın soluğu bile şüpheli olarak değerlendiriliyordu. Bresleu (şimdiki Polonya Wroclaw) Üniversitesi Cerrahi Bölümü Başkanı Johann Mikulicz, solunum damlacıklarının kültür edilebilen bakterileri taşıdıklarını deneysel olarak kanıtlayan bakteriyolog Carl Flügge ile birlikte çalışmaya başladı. Mikulizc, bu bulgudan hareketle 1897 yılında, “burun, ağız ve sakalı örtmek için yüzü kaplayan iki iple kepe bağlanan bir gazlı bez parçası” olarak tarif ettiği yüz maskesini takmaya başladı. Paris’te cerrah Paul Berger de aynı yıl operasyon odasında maske takmaya başladı. Yüz maskesi; mikropları kimyasallarla öldürmenin aksine, onları yaradan uzak tutmaya odaklanan bir enfeksiyon kontrol stratejisi olarak kullanılmaktaydı. Böyle dar hedefli bir strateji, tartışmasız bir şekilde kabul edilebilir bir şey değildi. Örneğin, Berlin’de doktor Alexander Fraenkel’in, “bütünsel yara sterilitesi sloganı altında tasarlanan bone, yüz maskesi ve siperlikten oluşan cerrahi kostüme” dair de kuşkuları vardı. Buna rağmen, maskeler giderek yaygınlaştı. 1863 ve 1969 yılları arasında ABD ve Avrupa hastanelerinde bulunan ameliyathanelerdeki 1000’den fazla cerrah fotoğrafı üzerine yapılan bir çalışma; 1923’e kadar cerrahların üçte ikisinden fazlasının, 1935’e kadar ise çoğunun maske kullandığını gösteriyordu.

Medikal maskeler topluma yayılıyor

Yüz maskesini ameliyathane dışında sağlık çalışanı ve hastaların bulaşıcı hastalıklardan korunma aracına dönüştüren ise, 1910-11 Mançurya vebası ve 1918-19 İnfluenza pandemisi sırasında ağız ve burnu örtmek amacıyla kullanılması oldu. 1918-19 İnfluenza pandemisi esnasında - kullanımı tartışmaya açık olmasına rağmen - bazı ABD eyaletlerinde polis güçleri, sağlık çalışanları ve hatta yurttaşlar için bile maske takmak zorunluydu. San Fansisko gibi şehirlerde influenzadan ölüm sayılarındaki düşüş, kısmen zorunlu maske takma politikalarıyla ilişkilendirildi. Bu noktada, maske takmanın arkasında yatan mantık, ameliyathanelerdeki orijinal kullanımının ötesine geçmişti: Maske artık takan kişiyi de enfeksiyona karşı koruyordu.

Bu arada, tıp alanında maskeler geliştirilmeye devam ediyordu. Doktorların maskenin genel işlevine dair hemfikir olmalarına rağmen, 20. Yüzyılın başlarında en etkili maske türlerini belirlemeye çalıştıkları gibi, çeşitli tasarım patentleri de ortaya çıkmıştı. Maskeler genellikle metal bir çerçeveyle tutturulmuş birkaç tabaka pamuk gazlı bezden oluşuyor; bunlara bazen geçirgen olmayan ek bir tabaka da eşlik edebiliyordu. Mikulicz ve Flügge’ün ameliyathane ortamı için ortaya koydukları gibi, maskelerin temel amacı solunum yoluyla ortaya çıkan damlacıkların maske takan kişiye ve o kişiden başkalarına bulaşmasını önlemekti. Çoğu maske yıkanabilirdi; metal kısımları sterilize edilebiliyor ve 1919 yılında medikal maske patenti alan bir ABD’li mucidin açıkladığı gibi, “böylelikle maskenin uzun süre kullanılmasına imkan sağlanabiliyordu”.

Medikal araştırmacılar, yeniden kullanılabilir maskelerin filtreleme etkililiğini; klinik ortamlarda yapılan gözlemsel çalışmaların yanı sıra, deney odalarında maske takan gönüllü bulaşıcı hastaların yaydığı veya maskelerde nebülize olan bakteri kültürlerini kapsayan deneylerle test edip kıyasladılar. Ve maskelerin bakteri filtreleme boyutu açısından önemli oranda çeşitlilik gösterdiğini buldular. Ancak düzgün kullanıldığında bazı maskelerin enfeksiyondan koruma sağladığı düşünülüyordu.

Tek kullanımlık maskeler tarih sahnesine çıkıyor

1930’lu yıllarda tek kullanımlık kağıt maskeler medikal maskelerin yerini almaya başladı ve 1960’larda ise artık maskeler tek kullanımlık sentetik malzemelerden yapılıyordu. 1960’ların başlarına kadar, hemşire ve cerrah dergilerinde dokuma olmayan sentetik liften yapılmış yeni tür filtreleme maskelerinin reklamları vardı. Bu filtreleme maskelerinin hepsi tek kullanımlıktı. Bu reklamlar bu tür maskelerin performansı, kullanım rahatlığı ve uygunluğunu vurgulamaktaydı. Çoğu geleneksel medikal maskenin aksine, bu fincan şeklinde solunum maskeleri yüze rahatça oturuyor ve geleneksel maskeler gibi damlacıkların yayılmasını önlemesinin yanı sıra, gelen havayı da çıkan havayı da filtreliyordu. Bu maskeler, sentetik dokusu sterilizasyon esnasında bozulabileceği için sadece bir kez kullanılabiliyordu.

Tek kullanımlık maskelere geçişin tek sebebi hijyen hassasiyeti miydi?

Tek kullanımlık maskelerin yeniden kullanılabilirlerin yerini alması; 1969 yılında bir hastane idarecisinin şırınga, iğne, tepsi ve tüm cerrahi malzemeleri de kapsayan şekilde “topyekün tek kullanımlık sistem” diye adlandırdığı- daha geniş bir dönüşümün parçası olarak gerçekleşti. Bu, kısmen kullan-at sisteminin hassas sterilite riskini azaltması beklentisinden kaynaklanıyordu. Buna karşın, kullan at maskelere geçişin diğer bir nedeni de, emek maliyetlerini düşürme, ikmal yönetimi sağlama ve aktif pazarlama kampanyalarının sağlık çalışanları arasında yarattığı tek kullanımlık malzemelere yönelik artan talebe cevap verme arzusuydu. Bir İngiliz araştırmacının 1980 yılında belirttiği gibi, “personelin bantları ayırdığını ve otoklav bez maskeleri yeniden bir araya getirdiğini gören” kişiye apaçık bir avantaj sağladığı düşünüldüğünde, tek kullanımlık malzemeler kullanışlıydı.

Maske türlerini karşılaştıran çeşitli araştırmalar var

Endüstri sponsorluğunda yapılan çalışmalar, yeni sentetik maskelerin geleneksel yeniden kullanılabilir pamuk maskelere göre üstün olduğunu ortaya koyuyordu. Buna rağmen, yeniden kullanılabilir maskelerin karşılaştırmalı çalışmalara yaygın bir şekilde dahil edilmediğini de belirtmek gerekiyor. 1975 yılında endüstriyel olarak üretilmiş bir pamuk maskeyi de (karşılaştırmaya dahil eden) son araştırmalardan birinde, dört katlı pamuk müslin bezden yapılmış yeniden kullanılabilir bir maskenin popüler tek kullanımlık kağıt maskelere ve yeni sentetik respiratöre göre daha üstün olduğu kanıtlandı. Araştırmacı, “pamuk kumaşların, iyi bir maske dizaynıyla sentetik kumaşlardan daha etkili olabileceğine” dikkat çekiyordu. Bazı araştırmalar, yeniden kullanılabilir maskeleri yıkamanın, liflerini gerginleştirerek bakteri filtreleme etkililiğini arttırabildiğini göstermiştir. Daha güncel araştırmalar ise, ticari pamuk maskelerin olmadığı bir durumda, sadece elde ev yapımı maskelerle endüstriyel olarak üretilmiş tek kullanımlık maskeleri karşılaştırmış ve endüstriyel maskeleri daha üstün bulmuştur. Bu gibi sonuçlar, iyi tasarlanmış ve endüstriyel olarak üretilmiş yeniden kullanılabilir maskelere yönelik araştırmaların kısmen cesaretini kırarak, bir boyuta kadar yeniden kullanılabilir maskelerin potansiyel olarak güvenli olmadığı fikrini pekiştirmiştir.

Yeniden kullanılabilir medikal maskelerin terk edilmesinde kültürün etkisi

Covid-19 pandemisiyle birlikte, bazı ülkelerde sağlık yetkilileri vatandaşlarına belli şartlar altında toplum içinde maske takmayı önermişlerdir. Bu bağlamda, katılımcı çağımıza özgü olarak, bir dizi yurttaş inisiyatifi ortaya çıkmıştır; (bu inisiyatifler) insanların kişisel kullanım için bez maske dikmesine yardımcı olmakta ve bazı toplumlarda yakındaki hastanelere tedarik etmektedirler. Bu doğaçlama maskeler, eski pamuk maskelerin etkiliği açısından önemli olan bazı dizayn unsurlarını gözden kaçırmaktadır. Ancak yine de en azından (maske yapımı) öğretim videolarını izleyen insan sayısıyla ölçülebildiği kadarıyla, bazı yerlerde toplumun istekli olduğu söylenebilir. Toplumda yeniden kullanılabilir maskelerin evde üretilmesi son çaredir, ancak küresel kişisel koruyucu ekipman sıkıntısını çözmesi ihtimal dahilinde değildir. Sağlık çalışanları ve hastanelere gelince, bazı durumlarda tek kullanımlık maskeleri sterilize etme denemeleri gerçekleştirdiklerine tanıklık ediyoruz, buna rağmen bu maskeler yeniden kullanılmaya uygun tasarlanmamıştır. Böyle bir yaklaşım, 1970’lere kadar kullanımda olan titiz bir şekilde tasarlanıp test edilerek üretilen yeniden kullanılabilir maskelerden çok farklıdır.

Yeniden kullanılabilir maskeler bugünün ihtiyacını karşılayabilir hale getirilebilir

Yeniden kullanılabilir maskeler bir zamanlar tıbbi cephanenin temel bir unsuruydu. Buna rağmen, yeniden kullanılabilir maskelerin endüstriyel üretim ve gerekli araştırma geliştirme çalışmaları, 1960’lı yıllarda tek kullanımlık maskelere geçişle birlikte büyük oranda durduruldu. Tek kullanımlık maskeler ve respiratörler, bir kısmı sağlık alanında kullanılmak üzere özel filtreleme niteliklerine sahip olduğu için, gelecekte kesinlikle kişisel koruyucu ekipmanın temel bir unsuru olarak kalacaktır. Bir sonraki pandemide maske sıkıntısının önüne geçebilmek adına büyük miktarlarda tek kullanımlık maske stoklamanın ötesine geçmeli ve hayat kurtaran gereçlere uygulanan kullan-at tüketici kültürünün risklerini göz önünde bulundurmalıyız. Belki bir gün tıbbi araştırmacıların 1918 yılında koruyucu maske hakkında yazdıklarını söylemek yeniden mümkün olabilir: “Bir maske defalarca yıkanıp süresiz olarak kullanılabilir.”

Lancet’ten çevirilmiştir: Dış Haberler Servisi


*Asepsi: Antiseptik ilaçlar kullanılmadan, salt ısı ile aygıt, pansuman gereçleri ve benzeri şeyleri mikropsuzlaştırma işi

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Erdoğan ekonomik krizi kabul etti; asgari ücret zammına kapıyı kapattı Yaşlı yoksulluğu patlaması yaşandı İmamoğlu 'kırık sandalye' olayını anlattı: Erdoğan'a verdiği yanıtı söyledi Meteoroloji'den gök gürültülü sağanak uyarısı Erdoğan ve Altınok'un geçen hafta açtığı kulenin son durumu kameralara yansıdı