Müzelerdeki sessiz çığlık

Bakanlığa bağlı müze çalışanları arasında kanser riskiyle baş başa bırakılan da var, yaşamına son veren de. Kapalı kapılar ardında ciddi mağduriyetler yaşadıklarını ifade eden emekçiler, acilen önlem alınmasını talep ediyor.

Işıl ÇALIŞKAN

Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzelerde arkeolog, restoratör gibi görevlerde yer alan çalışanlar ağır çalışma koşullarının altında eziliyor. Sayıları bin 500’ü aşan emekçiler arasında eserlerdeki kimyasal maddeler nedeniyle kanser riskiyle baş başa bırakılanlar da var, üzerine zimmetlenen milyar dolarlık eserlerin sorumluluğuna dayanamayıp yaşamına son veren de.

Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi’nde mobbinge maruz bırakılan arkeolog Merve Kaçmış’ın intiharı örnekler arasında. Zimmetlenen eserlerin soruşturmasına tabi tutulan Kaçmış’ın savunmasında yer alan, “Bu kadar özverili çalışmama rağmen benden savunma istenmesi hem psikolojik hem de biyolojik olarak beni çok yıpratmıştır” sözleri durumun vahametinin kanıtı niteliğinde.

Üstelik Bakanlığa bağlı müzelerde çalışan söz konusu emekçilerin hiçbiri 3600 ek göstergeden yararlanmıyor. Müzelerin arka koridorlarında yaşananları emekçilerle ve sendika temsilcileri ile konuştuk.

KARŞILIĞINDA YALNIZCA 100 TL VERİYORLAR

Zimmet konusunda yaşanan sıkıntıları aktaran bir arkeolog, “Çoğu zaman eser sayımı yapılmadan işlerin yoğunluğu, baskı gibi nedenlerle zimmeti üzerimize almak durumunda kalıyoruz. Diyelim ki 100 bin eser var ve bunun zimmetini almanız gerekiyor. Bunların nitelikli sayımı bile 3-5 yıl sürebiliyor. Çoğu zaman personel yetersizliği ve iş yoğunluğu gibi nedenlerle devredilip üzeri kapanıyor” dedi.

Arkeolog, “Biz milyar dolarlık eserleri üzerimize alırken zimmet tazminatı diye hesabımıza yalnızca 100 TL aktarılıyor. Sadece bir eser parasıyla bile bir ev alabiliyorsunuz. Şu an bir memurun bir ev alma durumu olabilir mi?” siteminde bulundu.

Müdüriyetin yaptığı zimmet baskısının intihara kadar sürükleyebildiğini ifade eden arkeolog, “Bir eser kaybolduğu vakit bırakın maddi kısmını, bazıları için o bile intihara sebep olabilir. Bu bir arkeolog için ciddi bir sorun, mesleki olarak onur, gurur yapabiliyor. Bu baskı nedeniyle ciddi psikolojik sorun yaşayan arkadaşlarımız var. Çoğu müdüriyette zimmet baskısı oluyor. İş bilmeyen yöneticilerden kaynaklanıyor. Mesleğin erbabı yönetime gelmediği için sorun büyüyor. Liyakat çok önemli” ifadelerini kullandı.

Çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı: “Eserler bir şirket tarafından sigortalanabilir. Böylece bir memurun üzerine yıkılmaz, daha sistematik bir şey olur. Sayım komisyonları artırılabilir, personel yeterliliği şart. Zimmet tazminatı da çok ciddi artırılmalı.”

EMEKLİ OLDUKTAN SONRA KANSER OLUYORUZ

Bakanlığa bağlı müzelerde çalışan bir restoratör ise, meslek hastalıklarının kanser olduğuna dikkat çekerek “Restoratörler, iş tanımı gereği, kültür varlıklarının korunması ve onarılması işi yapıyor. Biz tabii ki kültür varlıkları ile ilgili çalışmaları eser üzerinde yapıyoruz. Eser üzerinde çalıştığımız şeyler ise kimyasal oluyor. Bizim meslek hastalığımız da kanser. Biz ‘çok tehlikeli’ sınıftayız” dedi.

Önlemlerin yanlış ve eksik yapıldığına dikkat çeken restoratör, “Bizim çalışırken 6 ayda bir mesleki hastalıklar hastanesine gidip kontrol ettirilmemiz gerekiyor. Çünkü biz vücudumuzda yıllarca toksik madde biriktiriyoruz. Ama tabii ki bu yapılmıyor. Koruyucu gıdaları da yanlış ve eksik veriyorlar. Yoğurt, süt gibi yiyeceklerin yanında kuruyemiş verilmesi gerekiyor. Kuruyemiş kurtlu oluyor, kimse yemiyor” siteminde bulundu.

Laboratuvar ve ofis ortamının farklı yerlerde olması gerektiğini ifade eden emekçi, sözlerini şöyle sürdürdü: “O esnada ofiste 6 kişi varsa 6’sı da o kimyasala maruz kalıyor. İş Sağlığı Güvenliği’nden uygun olmadığıma dair raporum olmasına rağmen inceleniyor dendi, 3-4 yıl geçti hâlâ aynı. Mesleki hastalıklar 60 yaşından sonra ortaya çıkıyor. Emekli oluyor bundan kısa bir süre sonra kanser oluyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı denetimler yapmıyor. Ciddi bir mağduriyet söz konusu, hiçbir önlem alınmıyor. Ben bu konuda sendika ile birlikte çalışmalar yaptım ve farklı bir ile sürüldüm. Daha sonra davayı kazandım. Bu kapsamda tehlikeli kimyasallardan etkilenen uzmanlara yıpranma tazminatı hakkı da tanınmalıdır.”

DÖNER SERMAYE geliri ÇALIŞANLARA DÖNMÜYOR

Kültür Sanat Sen Genel Hukuk ve TİS Sekreteri Ahmet Rıza Evci de, birçok soruna rağmen özveriyle çalışan 4 yıllık lisans mezunu müze çalışanlarının 3600 ek göstergeyi hak ettiklerine vurgu yaptı.

Sualtı çalışanlarının bir yönetmeliğinin olmamasına dikkat çeken Evci, “Balık çiftliklerinin kuruluş aşamasında bile gerekli olan sualtındaki kültür varlıklarının araştırılması dâhil sualtı kazılarına kadar denizlerde yapılacak olan her türlü işlemlerde, iş yükünü sırtlayan müze emekçilerinin bakan oluru ile çalışmaları birçok sorunu beraberinde getiriyor. Dalış ekipmanlarının düzenli kontrollerinin yapılmasının yanında iş güvenliğine yönelik gerekli çalışmaların yapılması ivedilikle çözüm bekleyen sorunlardan” dedi.

Sualtında, arazide ve kimyasallarla çok farklı çalışma şartlarına sahip olan müze uzmanlarının yıpranma hakkının hak sahiplerine verilmesi gerektiğinin altını çizen Evci, “restoratörlerin de bir görev tazminatı hak ettiklerine değindi.

Aynı işi yapan uzmanların farklı unvanlarla çalıştırıldığını söyleyen Evci, “Bu da sosyal ve ekonomik farklılıklara neden oluyor. Aynı işi yapan uzmanların aynı kadroda birleştirilmeleri gerekiyor. Bunun yanında müze ve ören yerlerinden elde edilen döner sermaye gelirlerinden, çalışanlara herhangi bir katkı yapılmaması haksızlık. Döner sermaye maalesef çalışanlara dönmüyor” diyerek sözlerini noktaladı.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Zülfü Livaneli’ye ‘Yılın En İyi Hikâye Ödülü’ Müziği bırakan Deniz Tekin İngilizce öğretmeni oldu Márquez'in 'Yüzyıllık Yalnızlık'ı dizi oluyor: Tarih verildi Aşkın Nur Yengi’den emekli aylıklarına gönderme Tepki çeken fotoğrafların ardından Uraz Kaygılaroğlu'ndan yeni açıklama