Tarım ve Orman Bakanlığı çiftçilere direktif mi verecek?

Prof. Dr. Tayfun Özkaya / Tarımsal Ekonomist

Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarım Kanunu’nda, Orman Kanunu’nda çok köklü değişiklikler yapıyor. “Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” “Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna” getirildi.

Sözü edilen bu taslağa göre bakanlıkça belirlenen ürün ve ürün gruplarının üretimi için çiftçiler Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan izin almak zorunda olacaklar. Çiftçinin ne üreteceğine bakanlık karar verecek. İzin almayanlar önce uyarılacak, izin almadan üretime devam ederlerse desteklerden men ve idari para cezası uygulanacak. Bakanlığın belirlediği ürünleri çiftçi sözleşmeli olarak üretmek zorunda kalacak. Üst üste iki yıl ekilmeyen tarım arazileri bakanlık tarafından başkalarına kiralanacak.

SÖZLEŞMELİ ÜRETİM ZORUNLU OLABİLİYOR

Kanun teklifinde “Bakanlık tarafından belirlenen ürün veya ürün grupları bu madde kapsamında sözleşmeli olarak üretilir.” denmektedir.

Önceden Şeker Şirketi çiftçilerle sözleşmeli üretim yapıyordu ve münavebeyi (nöbetleşme) yaygınlaştırması gibi özellikleri nedeniyle bu sistem olumlu olarak kabul edilmekte idi. Ancak çoktandır sözleşmeli tarım nerede ise tamamen şirketler lehine çalışan, çiftçiye hiçbir seçim şansı bırakmayan, ekolojiye düşman, endüstriyel tarımı güçlendiren, çiftçiyi adeta köle durumuna indirgeyen bir uygulama olmuştur. Güçlü şirketler sözleşmeye uymayabilmektedir. Örneğin piyasada fiyatlar düştüğünde domatesi zamanında almayarak çiftçiyi sözleşmenin altında fiyatlarla ürün vermeye zorlamaktadırlar. Ürünü küflenme ve değersiz hale gelme tehlikesi içinde olan çiftçi düşük fiyatla satmaya razı olmaktadır. Piyasa fiyatları sözleşme fiyatından yüksek olduğunda ise şirket ürününün en azından bir kısmını şirketten kaçırmak isteyen çiftçiye sözleşmeyi dayatarak istediği sonuca ulaşabilmektedir. Tütünde sözleşmeli üretim Tütün Kanunu ile epeydir zorunlu hale getirilmiştir. Tütün şirketleri istedikleri fiyatı çiftçiye dayatabiliyor. Bu sistem şirketlere tam bir hegemonya sağlayacaktır.

Taslakta sözleşmeden vaz geçen taraflara ceza öngörülmüştür. Ödenecek tazminat olarak “alımından ya da satımından kaçınılan ürün miktarının sözleşmedeki bedelinin yüzde yirmisinden az ve yüzde ellisinden fazla olamaz” denmektedir. Şirket ürünü almadığı için çürürse ödenecek %20 veya %50 tazminat çiftçinin zararını gideremeyebilir. Çiftçi arabulucuya başvurmak yerine düşük fiyattan satmaya razı olacaktır.

ÇİFTÇİLERİN ÜRÜNLER İÇİN İZİN ALMA ZORUNLULUĞU

Taslaktaki diğer bir konu da çiftçilerin ekecekleri ürün için izin alma durumudur. Teklifte şöyle belirtiliyor:

“Tarımsal üretimin planlanması, gıda güvencesi ve güvenliğinin temin edilmesi, verimliliğin arttırılması, çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi için Bakanlıkça belirlenen ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce Bakanlıktan izin alınır. Bakanlık, arz ve talep miktarı ile yeterlilik derecesini dikkate alarak hangi ürün veya ürün gruplarının üretileceği ile tarım havzası veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarım belirler.”

Taslak bu maddeye uymayanların destekleme programlarından yararlanamayacağını, uymamaya devam ederlerse idari para cezası verilmesini öngörüyor.

Bildiğimiz kadarıyla çiftçilerin ne ekeceklerini buyuran bir ülke yok. Tarımda planlama yararlıdır. Ancak çiftçinin ne ekeceğine bürokratların karar vermesi, uygulanabilir ve iyi sonuçlar verecek bir anlayış değildir. Planlama ancak teşvik edici veya caydırıcı önlemler, teşvikler veya kısıtlamalar ile akıllıca yapılabilir. Eşitliğe, dayanışmaya önem verecek bir sistemde ise planlama aşağıdan yukarıya bir katılımcılık olmadan gerçekleştirilemez ve iyi bir plan ortaya çıktığında da bu her bir çiftçinin veya çiftliğin ne ekeceğine merkezi olarak karar verileceği anlamına gelmez. Ülkemizde tarımsal plânsızlık ile ilgili çok olumsuz örnekleri yaşadığımız doğrudur. Patates, soğan gibi ürünlerde bir yıl aşırı üretim, ertesi yıl yetersiz üretim ile karşılaşıyoruz. Örümcek ağı teorisi denilen bu konu önemlidir. Bu gibi sorunları aşabiliriz. Birçok önlem alınabilir. Üretimin çok yüksek ve dolayısıyla fiyatın düşük olduğu yıllar merkezi yönetim ve belediyelerin alım yaparak çiftçi eline geçen fiyatı arttırarak, tüketicinin ödediği fiyatı düşürmesi, ürünün bir kısmının stok yapılarak gelecek yıla devretmesi etkili olacaktır. Fiyatların çok yüksek olduğu yılı takip eden yıl ise; çok hızlı artacağı beklenen ekim alanlarını azaltmak için hızlı sistemler (dijital platformlar) oluşturarak ekim alanları ile ilgili bilgi yayarak henüz ekmemiş olanların ekimden vazgeçmelerini sağlamak gibi değişik yöntemler uygulanabilir.

Tarım bir zamanlama işidir. Çiftçi belli bir ürünü ekmeyi planlayabilir. Ancak hava koşulları onun hızla fikrini değiştirmeye zorlayabilir. Tarım il müdürlükleri bu izin işini nasıl hızla çözecek? Diğer yandan agroekolojik tarımda ekilen tür sayısının arttırılması, polikültürü güçlendirmek esastır. Bu nedenle bazı bölgelerde verimi biraz düşük olsa da bazı türlerin belirli miktarlarda ekilmesi gerekebilir. Örneğin buğday veriminin daha az olduğu bir bölgede çok değerli yerel buğdaylar aile veya yerel halkın tüketimi; hayvanlar için dane, saman, altlık; bitkiler için malç, gelecek yıl için nematod gibi zararlıları azaltma vb. birçok amaçla belli miktarlarda ekilebilir ve çiftçinin bu kararı ekolojik, ekonomik, beslenme vb. birçok açıdan çok yararlı olabilir. Bu seçimlerin nedenlerinin bir otorite tarafından hızlı bir şekilde anlaşılması bile mümkün olmayabilir.

Ülkemizde, örneğin Hollanda’da çiftçilere ne ekeceklerinin devlet tarafından bildirildiği ile ilgili bir şehir efsanesi yaygın. Hollanda’da kooperatif uzmanları çiftçilere hangi ürünleri, nasıl üretecekleri, fiyat beklentileri konusunda bazı bilgiler veriyor ve bazı önerilerde bulunuyorlar. Ürün dikte etmek gibi bir olay hiç olmadı.

EKİLMEYEN ARAZİLERİN DEVLETÇE KİRALANMASI

Yasa teklifindeki diğer bir konu da iki yıl ekilmeyen arazilerin bakanlık tarafından başkasına kiralanacak olmasıdır.

Yasa teklifindeki gerekçelerde 656 bin hektar tarım arazisinin hisselilik, parçalılık, mülkiyet ihtilafları, göç gibi nedenlerle atıl durumda olduğu belirtilmektedir. Bu gerekçeler de doğrudur. Ancak bazı tarım arazilerin son yıllarda ekilmemesinin temel nedeni tarım girdilerin fiyatlarındaki olağanüstü artışlara karşı, ürün fiyatlarının yetersiz artışıdır. Tarımsal üretim artık kârlı değildir.

Aralarında yabancı tohum şirketlerinin de olduğu birçok şirket büyük arazileri halen satın almaktadırlar. Böylelikle büyük şirketler veya büyük kapitalist çiftçiler kiraladıkları ve bütünleştirdikleri arazileri bir süre sonra düşük fiyatlarla satın alacaklardır. Bunu kolaylaştıran bir durum da kanun teklifinde belirtildiği gibi bu kiralama işlemlerinin özel şirketlere yaptırılabilmesidir. Bu şirketler arazi toplamak isteyen şirketlere veya büyük çiftçilere büyük kolaylık sağlayabilecektir. Bu durum tarım arazilerinin çok az elde toplanmasına yol açabilir.

Hisselilik, parçalılık gibi diğer nedenler de şüphesiz önemlidir. Bütün bu sorunları çözmek için toplulaştırma da yapılarak gerçek bir toprak reformu ile kullanılamayan arazilerin topraksız veya az topraklı çiftçilere verilmesinin sağlanması en yararlı çözüm olacaktır. Kârlı olmaması nedeniyle boş bırakılan arazilerin ekilebilmesi için ise tarım politikasında köklü değişiklikler ve agroekolojinin yaygınlaştırılması gerekiyor.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Türk-İş Başkanı Atalay'dan asgari ücret açıklaması Tabip-Sen’ciler 28 Şubatçılarla kol kola Müzakereden müsamereye: Çalışma Meclisi nereye? DB programında mülteci işçi planı AKP’ye ikinci ‘dur’ 1 Mayıs’ta