Utumuna yaşanır mı?

Ufuk Beytekin - Marmaris Kent Konseyi Başkanı

Muğlalıların kullandıkları bir söz vardır ‘utumuna’ diye. Anlamı ise “gelişigüzel, aptalca baştan savma, lalettayin, düşünmeden, üstünkörü” demektir. Tabi olarak yaşadığınız kentte “utumuna” yaşayabilirsiniz, ilişkilerinizi “utumuna” kurabilirsiniz. Bunu bilinçsizce ve cahilce yapabilirsin ama ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları, sorunları biliyor ve bunların çözümüne dair bir fikir sahibi isen ve gerek siyaset alanında ve gerekse demokratik kitle örgütlerinde bulunuyorsan böyle ‘utumuna’ yaşayamazsın. O kente ve o kenti birlikte paylaştığın halka karşı bir sorumluluğun olmalıdır. Bu sebeple ki; güçlünün değil doğrunun, bireysel çıkarın değil toplumsal faydanın yanında olup ortak akıl ve demokratik katılımın yaşadığın yerde, her sorunda ve her yatırımda öncelik olmasına çaba göstermek zorundasın.


Marmaris İçmeler’de Sinpaş GYO/Kızılbük GYO’nun inşaatı süren bir toplu konut projesinin Muğla Valiliğinden aldığı “ÇED gerekli değildir” kararı sonrasında Marmaris Kent Konseyi olarak kentimize, doğamıza ve halkın haklarına sahip çıkma adına ÇED kararının iptali için Muğla 3. İdare Mahkemesinde bir dava açtık. Dava dosyasına koyduğumuz tüm itiraz sebeplerini kurumlardan aldığımız bilgi edinme cevaplarından, şirketin halka açık olan web sayfasından, SPK’ ya verdiği belgelerden, hukuk raporlarından, banka ve KAP raporlarından edindiğimiz bilgiler ışığında hazırladık ve dava açtığımızı duyurduğumuz tüm basın açıklamalarında da hiçbir yorum veya ekleme yapmadan bu bilgileri paylaştık. Sonrasında şirket Marmaris Kent Konseyi ‘çevre temsilcisi’ olan yürütme kurulu üyemiz Halime Şaman’a bizim korkutma ve sindirme girişimi diye nitelendirdiğimiz 300 bin liralık ‘haksız rekabet’ davası (İstanbul Çağlayan 5. Asliye Ticaret Mahkemesi) açtı. Davanın yapılan duruşmasında avukatımız yönetmeliğin amaç ve görevler bölümünde kent konseylerine verdiği yükümlülüklerin gereğinin yapıldığını, birimiz sussa diğer arkadaşımızın susmayacağını belirtti. Hâkim davacı tarafa zararlarının ne olduğunu ayrıntılı şekilde belirtmesini (yani davalı nasıl bir yanlış bilgi verdide siz nasıl veya ne kadar zarar gördünüz) isteyerek duruşmayı 8 Mart gününe erteledi. Bu özel günde kadınların arkadaşımızı yalnız bırakmayacağına inanıyoruz.

Bu arada Milli Parklar İlçe Müdürlüğü’nün milli parka yol açılması ve tahrip edilmesi konularında tuttuğu tutanaklar ve bizlerin kamu alanı işgali ile inşaat yasağına uyulmadığı konularında yaptığımız şikâyetler savcılık tarafından bir dosyada birleştirilerek alanda keşif yapılmış, bilirkişi raporu hazırlanmış ve milli park işgali bilirkişi tarafından tespit edilmiştir. Bu güne gelinceye kadar şirket ve maalesef belediye başkanlığı ısrarla proje alanı ‘Milli Park içerisinde değildir’ ifadesini kullandılar.

30 Aralık günü açtığımız bu davanın bilirkişi incelemesi alanda gerçekleştirildi. Alan ve civarındaki tahribat gözler önüne serildi. Dinamit kullanımı hasarını, milli park tahribatını, termal olmadığı kullanılan vana ve borunun pozisyonu ile belli bir sondaj kuyusunu, vatandaşın girmesine izin verilmeyen kamu alanını, 8-9-10 kat inşa edilmiş binaları ve sahile nazır beton santralini hem bilirkişi heyeti hem de katılan herkes gözleriyle gördüler. Maalesef ki şirket avukatları savunabilecekleri bir şey olmadığından görünen her şeyi belediyeden aldıkları ruhsatlara bağlayarak kendilerini savundular. Ayrıca buradaki toplu konutların kanalizasyon yükünün sorumluluğunu, yolların ağır hafriyat araçları sebebiyle bozulmasının giderilmesini ve oluşacak trafik yükünün çözümünü de yine belediyeye yükleyerek onların çözmesi gerektiğini belirttiler. Tüm yaşanan bu süreçler boyunca en üst seviyede bilgilendirmeler yaptığımız halde ne belediyeden ne de müdahil olması gerekenlerden neden ve niçin anlamında bir yardım ve bilgi alamadık.

Bunun üzerine verdiğimiz çevre mücadelesinin doğal akışının devamı olarak belediyece verilen ruhsatların ve bu ruhsatlara dayanak yapılan (harita ve şehir plancısı sorumlularının imzasının olmadığı) iki imza ile hazırlanan imar durum belgesinin iptali için dava açtık.

Tabi bu son dava “nasıl olur, kime güveneceğiz” hüsranı ile STK, DKÖ ve siyaset alanı içinde küçük çapta olaylara ilkesel mi bakılmalı yoksa tarafgirlikle mi bakılmalı ikilemi yaratsa da doğrunun halkın ve kentin çıkarı olması gerektiği bizim için nettir? Tabi ki; herkes aynı düşünmek zorunda değildir. Burada önemli olan kente, çevreye ve orada yaşayan halkın yaşam kalitesine zarar verme potansiyeli olabilecek projelerde kent halkını bilgilendirmek ve onun da fikrini alıp itirazlarını değerlendirmektir. Maalesef bu süreçler geçilmediğinden şimdi böylesi bir ikilem yaşanmasını da normal olarak karşılıyoruz. Yalnız son olay gösterdi ki; her türlü hak mücadelesinin önünde o bildiğimiz zehirli ve ayrıştırıcı dil var. Alanı ziyaret etmek için gelen gazeteciyi ve arkadaşlarımızı kamu alanına sokmayan şirket yetkilisi, kameralar önünde arkadaşımızı solcu ve PKK’lı gazetecilere röportaj verdiğini söylemekten ve itham etmekten çekinmedi. Buradan da anlaşılıyor ki; Kent halkı birlik içinde mücadele etmez ise gücü olan, kendini yasalardan ve halktan üstün görenler bu dil ve bu tavırla yıkarak, ezerek ve birbirine düşman ederek emeline ulaşacak. İşte tamda bu olmasın diye çevre örgütleri, Baro, TMMOB, Tabip Odası, tüm sendikalar ve başta Marmaris olmak üzere tüm Muğlalıları hatta kıyılarımızın bu şekilde tahribine karşı duyarlı tüm halkı bizimle birlikte davranmaya/bize destek olmaya çağırıyoruz.

O yüzden yaşamak “utumuna” yapılacak bir şey değil.

Büyük ustanın dediği gibi “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…”

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
AKP’li Menemen Belediyesi’nde işçi kıyımı: "Köprüyü geçer geçmez gözünü işçilere dikti” TOKİ inşaatında hatalar olduğu ortaya çıktı 13. Alaçatı Ot Festivali başladı Mücadele bütün Datça kıyıları için Su indirimi için ilk adım