Uygulanmayan sözleşme neden korkuttu?

Doç. Dr. Özge YÜCEL

İstanbul Sözleşmesinden çekilme sebebi olarak sıralanan sebeplerin gerçek sebepler olmadığını anlamak için Sözleşmeyi bir kere okumak yeterlidir.

Bu yazıda açıkça ifade edemedikleri gerçek sebepleri sıralayarak anlatmak istiyorum. İstanbul Sözleşmesi şiddetle mücadele için yasaların yeterli olamayacağını, bunları samimiyetle uygulayacak siyasal iradeye ihtiyaç olduğunu anlatır. Sadece merkezi yönetime değil, yerel yönetimlere, üniversitelere, kamu kurumlarına, özel sektöre, medyaya da görev düştüğünü anlatır. Sözleşmenin yüklediği yükümlülükleri göğüslemek yürek, vicdan ve empati ister. Ama hepsinden önemlisi hak temelli yönetim anlayışını gerektirir.

1- Şiddetin amacı güç, kontrol ve iktidar kurmaktır. İstanbul Sözleşmesi bunu açık hale getirmiştir. Şiddet hangi araçla gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin fail, mağduru kontrolü altına almayı veya bu kontrolü sürdürmeyi, mağdur ve hatta dolaylı olarak tüm çevrede iktidar kurmayı hedefler. Fiziksel ve cinsel şiddet kadar psikolojik, sosyal (çevresinden uzaklaştırma) veya ekonomik şiddette de failin motivasyonu aynıdır, güç gösterisi aracılığıyla mağduru boyun eğmeye zorlamak, ikna etmek amaçlanır.

2- Şiddeti besleyen eşitsiz güç ilişkileri ve süregelen ayrımcılıktır. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin temel sebebinin tarihten gelen eşitsiz güç ilişkileri olarak açıklamaktadır.

“Kadınlarla erkekler arasında de jure ve de facto eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına karşı şiddetin önlenmesinde temel bir unsur olduğunun bilincinde olarak;

Şiddet ile ayrımcılık arasında nedensellik bağını kuran ilk metin İstanbul Sözleşmesi değildir. Pek çok uluslararası sözleşmede ve tavsiye kararlarında süren ayrımcılığın, eşitliğin hayata geçirilememesinin şiddetin önüne geçilememesine neden olduğu ifade edilmektedir. Yapılan bilimsel çalışmalar da bu nedensellik bağını doğrulamaktadır.

“Kadınların ve genç kızların erkeklerden daha fazla oranda toplumsal cinsiyete dayalı şiddet riskine maruz kaldıklarının ve erkeklerin de aile içi şiddetin mağdurları olabileceğinin bilincinde olarak”

3- Şiddet toplumsal ve hatta küresel bir salgındır. Şiddet öfke kontrolü veya kötü çocukluk dönemi gibi bireysel sebeplerden değil toplumsal sebeplerden güç ve destek alır. Bugün yalnızca kadına yönelik şiddetin değil, avukatlara, hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına, çocuklara, engellilere, sığınmacılara yönelen şiddetin de çok fazla yaygın ve ağır bir düzeye varması şiddetin bulaşıcı olduğunu ve toplumsal sebepleri olduğunu göstermektedir.

4- Şiddetle mücadele vicdanla, merhametle değil, eşitlikle, saygıyla, güç dengesiyle, mağduru güçlendiren, bağımsızlaştıran politikalarla olur. Muhtaç ve mecbur olduğu için bir arada yaşayan insanlar aile değildir, gerçek bir aile yaşamı saygı ve dayanışmaya dayanır. Muhtaçlığa, bağımlılığa devletin seyirci kalması şiddeti dolaylı olarak desteklemesi anlamına gelir. İstanbul Sözleşmesi bu nedenle şiddet mağdurlarının ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak güçlendirilmesini, desteklenmesini sağlayacak sosyal politikalar izlenmesini öngörür.

5- Özel yaşam şiddeti politik ve kamusal bir meseledir. İstanbul Sözleşmesi özel yaşam ilişkileri kuran kişiler arasında işlenen şiddete özel önem atfetmektedir. Çünkü ister birlikte yaşasın ister ayrı yaşasın isterse daha önce birlikte yaşamış olsun, partnerler, eşler, hısımlar, anne babalar, çocuklar arasında halen veya geçmişte mevcut olan özel yakınlığın üçüncü kişilere kıyasla kişiliğe müdahale etme konusunda neden olduğu cesaret, mekânsal veya zamansal sebeplerle neden olduğu korunmasızlık özel yaşam şiddetinin politik ve kamusal bir mesele olarak ciddiye alınmasını gerektirmektedir. Boşanmış eşler ya da ilişkiyi sonlandırmış partnerler arasında yaşanan şiddet eylemleri çoğunlukla erkekler tarafından kadınlara otoritenin devam ettirilmesi amacıyla yönelmektedir. Bu bakımdan özel yaşam şiddeti (ev içi /aile içi şiddet) cinsiyet temelli şiddettir.

6- Yaşamı, özgürlüğü, onuru ve emeği hedef alan, zararlı örf ve âdetler korunamaz. Türk Medeni Kanunu gibi İş Kanunu ya da Türk Ceza Kanunu da devrimcidir. Eğer örf ve âdetler hiçbir şekilde değiştirilmeseydi başlık parası meşru sayılacak, töre gerekçe gösterilerek işlenen kadın cinayetleri meşrulaştırılacak, kadınların boşanma hakkı olmayacak, görünmez kılınan ve artı değer yaratan kadın emeğinin mal rejimleriyle karşılığı sağlanmayacak, çocuk emeğinin sömürülmesinin önüne geçilemeyecek, evlenmenin asgari yaşı olmayacak ve bu nedenle daha ilkokul çağındaki çocukların cinsel sömürüsü devam ediyor olacaktı. İstanbul Sözleşmesi suçların kabul edilemez gerekçeleri arasında örf ve âdeti göstererek buna sığınarak cezadan kurtulmanın veya başka bir meşrulaştırmanın önüne geçilmesi gerektiğini belirtir. Çocuk dövmek de örf ve âdette kendine yer bulabilir ve savunulabilecek bir yanı yoktur.

7- Şiddetin mağduru kim olursa olsun koruyucu düzenlemelerden yararlanır. İstanbul Sözleşmesi ayrım gözetmeksizin herkesin şiddete karşı korunmasını öngörmektedir. Cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim çeşitliliği yalnızca şiddet mağdurları arasında ayrım yapılmaması amacıyla ifade edilmektedir, başka bir anlamı yoktur. Ayrıca cinsiyet kimliğinin sözleşmede yazması bireysel ilişkileri değiştirmediği gibi sözleşmede yazmaması da bu kimlikleri ortadan kaldırmaz. Başkasının yaşadığı aşk sizi değiştirmez, ama şiddetin sürmesi, yaygınlaşması ve teşvik edilmesi şiddetin kuşaktan kuşağa aktarılmasına neden olur. Kadınların görünmez kılınması da cinsiyet kimliği veya cinsel yönelim çeşitliliği olan kişilerin görünmez kılınması da şiddeti derinleştirmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.

8- Ailenin korunması şiddeti önlemekle ve sosyal politikalarla mümkündür. Ailenin korunması için hasta çocukların tedavisinin ücretsiz sağlanması, barınacak yeri olmayan ailelere sosyal konutlar tahsis edilmesi, çocukların eğitiminin her yönüyle ücretsiz sağlanması, çocuk, hasta bezleri ve regl bezleri için vergi alınmaması, işsiz anne ve babalara iş sağlanması, meslek edindirilmesi, engellilerin ailelerine bağımsız, erişilebilir yaşam kurabilecekleri bir gelir sağlanması gereklidir. Şiddet gören kadınların, çocukların korku içinde yaşamaya zorlanması, boyun eğmeye itilmesi aileyi ayakta tutmaz, aileyi hapishaneye çevirir.

9- Aileyi kanun veya sözleşme değil, şiddet yıkar.Sosyal politika, sosyal devlet, failin evsiz, risk altındaki kişinin de korunmasız kalmasını önleyecek bir yoldur. Sosyal devlet 20. Yüzyılda emekçilerin temel gereksinimlerinin karşılanması, eğitim ve sağlık hakkı gibi haklarda fırsat eşitliği için başvurulan bir enstrüman, ilke iken 21. Yüzyılda kadınların, çocukların şiddet ve istismara karşı korunması için vazgeçilmez önemdedir. Mağdurlar için her yerde, her semtte sığınakların varlığına, cinsel şiddet kriz merkezlerinin kurulup işlemesine, kesintisiz olarak şiddet mağdurlarına ücretsiz danışmanlık, tıbbi, psikolojik ve hukuksal destek verecek merkezlere, barınacak yeri olmayanların kalabilecekleri sosyal konutlara, kadınlar için istihdam yaratmaya, çocuklar için ücretsiz kreşlere, okullara, bakıma ihtiyaç duyan engelliler, yaşlılar, çocuklar için ücretsiz bakımevlerine ihtiyaç vardır.

10- Şiddet riski karşısında gerekli koruyucu önlemler almak somut şartların bilinmesini gerektirir. İstanbul Sözleşmesi, her başvuran için aynı tedbirin alınmasını değil, somut olayın şartlarının gerekli kıldığı tedbirlerin alınmasını öngörür, risk değerlendirmesi yapılması gerektiğini belirtir. Oysa uygulamada hâkimler de kolluk görevlileri de konuyu ciddiye almadı, benimsemedi, bir iş yükü olarak gördü. Aile hâkimlerine yapılan her başvuruda başvuran hâkim veya uzman tarafından dinlenmeksizin uzaklaştırma ve diğer tedbirler şablon halinde karara çevrildi, kararları hâkimler bile yazmadı, şiddetle mücadele yazı işleri müdürlerine bırakıldı. 6284 sayılı kanunda delil aranmadan tedbir alınmasının amacı darp raporunu şart koşmamaktı, nasıl ki herhangi bir olayda tedbir isterken kişi ihtiyacının sebeplerini açıklarsa bu tedbir için de bunların açıklanması gerekli olmalıydı. Koruma önlemlerini etkisizleştirmek, değersizleştirmek, şiddet ve şiddetle sözde mücadele kanıksatılmak amaçlandı.

Özetle İstanbul Sözleşmesi bu sürede uygulanmadı, uygulanmayan sözleşme şiddetin sebeplerini ve mücadele yöntemlerini en açık, en somut ve en ayrıntılı şekilde ortaya koyduğu için şiddet faillerini korkuttu. Şiddetle yoksulluk arasında kalmaya mahkûm değiliz hiçbirimiz. Şiddet mağdurlarının merhamete, sadakaya değil, eşitliğe, özgürlüğe, sosyal politikalara, güçlenmesi için önündeki engellerin kaldırılmasına ihtiyacı var.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Yaylada cansız bedeni bulunan kadının üç arkadaşı gözaltına alındı ABD’de ölü bulunan Yağmur Taktaş'ın ailesi, Andre Can F.'den şikayetçi oldu Faile tekrar yurtdışı yasağı Kadın - yaşlılık - sınıf mücadelesi: Kesişen yollarımız Elazığ'da şüpheli ölüm: 68 yaşındaki kadın konteynerde ölü bulundu