2006 yılı sonbaharında çıkıp 2007 yılında sona eren kısa ömürlü Fermuar mizah dergisinde, en sevdiğim karakter Gündemden Kaçamayan Kişi’ydi. Cengiz Üstün’ün çizdiği bu karakter, sürekli gündemden kaçmaya çabalar, kulaklarını tıkar, insanlarla muhatap olmamaya çalışır ama yine de gündeme maruz kalmaktan kendini alıkoyamazdı. Çizgi karakterin henüz sosyal medyanın emekleme çağında yaratıldığını düşünürsek, bugünün dünyasında Gündemden Kaçamayan Kişi’nin işi çok daha zor. Twitter’ı kapatsanız, Whatsapp’tan, Whatsapp’a bakmasanız Facebook’tan, Tiktok’tan veya Instagram’dan, her şeyi kapatsanız günlük hayatta rastladığınız bunlardan birine maruz kalan herhangi birinden derken gündemden kaçmanın yolu yok. Elbette belli bir düzeye kadar etrafımızda olup bitenlerden haberdar olma sorumluluğumuz da var ama yaşadığımız çağda maruz kaldığımız doz hiç de insani değil.

GÜNDEMDEN NASIL ÇIKTIM?

2009 yılından bu yana devam eden bu köşede okuduğunuz yazıların sıcak gündemden yani o hafta olup bitenlerden büyük ölçüde soyutlanması, aşamalı olarak 2015, 2016 yıllarında başlar. O güne dek, o haftanın medya gündemi, köşe yazarları üzerine genellikle hicvi bol ve dili sert denebilecek yazılar yazardım. Zaten köşenin isminin Köşe Vuruşu olması da oradan gelir. Bunu yapabilmek için de hiç hoşlanmadığım yayınlar dahil bütün gündemi yalayıp yutardım. Sonra yaptığım şeyden sıkıldım ve ciddi ciddi yazı yazmayı bırakmayı düşünmeye başladım. Nihayetinde zaten başka bir işim vardı ve yazı benim için bir zorunluluk değildi. Her hafta “Bu son yazım olacak, ama sonra açıklayacağım” diye yazıya başlarken, eşimin de ufkumu açan telkinleriyle gündeme mahkûm olmadığımı fark ettim. Hiç unutmuyorum, o dönemde rotayı çevirdiğimde “Şimdi bunların sırası mı, hele şu ülke bir düze çıksın, normalleşsin bunları hep birlikte konuşacağız” tarzı birkaç yorum almıştım. Bunu artık siyasetle ilgilenmekten korkmama yoran bir iki yorum da okuduğumu hatırlıyorum. Şimdi bugünden bakıldığında, eğer o yıllarda yani 7-8 yıl önce bu yorumlara hak verip aynı şekilde devam etseydim, yazılarımın tamamı o ana ait kalacak ve sonradan okunduğunda pek de bir anlam ifade etmeyecekti. Yani yeni medya kültürüne olan ilgim ve oluşturduğum birikim, kâğıda ya da söze dökülmeyecek bir hobi olarak kalacaktı. Ayrıca yeni medyanın ruhunu anlamak da ilk bakışta anlaşılmasa da oldukça politik bir şeydi.

BU NEDEN HEPİMİZ İÇİN GEÇERLİ?

Şimdi bu adam neden durup dururken kişisel hikâyesine girişti ki demiş olabilirsiniz. Çünkü bu dönüşümde hepimizi ilgilendiren bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Deprem gibi büyük felaketleri hariç tutarak sorayım, günümüzün ne kadarlık kısmını “gündemle ilgilenmek” alıyor? Altılı Masa dağılıyor, üç gün sonra toplanıyor, Yeniden Refah, Cumhur İttifakı’ndan ayrılıyor, bir süre sonra geri dönüyor, öyle oluyor, böyle oluyor, nihayetinde elimizde ne kalıyor? Ülkenin geleceği için endişelenmek elbette çok normal ama bu endişe en az son 20 yıla yayıldıysa, bizi sürekli gündeme, o ana mahkûm ettiyse, endişelenmemiz gereken şey belki de geçip giden yıllarımızdır. Benim bunun farkındalığını kazanmamı sağlayan şeyse, aslen Gezi yazı sonrası 2013 sonlarında başladığım ve 2015 yılında yayınlanan Saraydan Saray’a Türkiye’de Gazetecilik Masalı kitabım olmuştur. Çünkü bu kitabı yazmak için 1,5 yıl kadar basın arşivlerinde gezinmiş ve Osmanlı’dan bu yana gazeteciliğin seyrine dalmıştım. Orada gördüm ki, geçmişte de bugünküne çok benzer şeyler yaşanıyor ve insanlık oradan oraya sürükleniyormuş. Böyle gelmiş, böyle gitmesin diye mücadele edenleri ayrı tutuyor ve saygıyla anıyorum ama saniye saniye gündemle ilgilenerek bununla mücadele ettiğimizi düşündüğümüz anda, işin rengi değişiyor. Ne mi oluyor? Bugünü yitirdiğimiz yetmiyormuş gibi sorunları çözme ihtimalimizi de azaltıyoruz.

ZİHİN GEZİNMESİ VE AKSAMASI

Johann Hari, Çalınan Dikkat-Neden Odaklanamıyoruz? (Metis Yayınları, 2022) kitabında ‘zihin gezinmesinin aksaması’ diye bir olgudan söz ediyor. Kitap için görüştüğü psikoloji profesörü Jonathan Smallwood’dan aktardığına göre “Yaşadıklarınızın size anlamlı gelmesi için zihin gezinmesi şart. Bunu yapmadığımızda bir sürü başka şey de kaybolup gidiyor.” Çünkü zihnimiz gezinirken yeni bağlantılar da kurmaya başlıyor. Zira yaratıcılık da beynimizin içinden yepyeni bir şey çıkartmaktan çok, zaten beynimizde olan iki veya daha fazla şey arasında bağlantı kurmaya deniyor. Bunu da aslen “zihin gezinmesi” sağlıyor. İşte sürekli ekranlara ve oradan akan gündeme odaklı yaşadığımızda, zihin gezinmesi aksıyor ve hayat karşısında paralize oluyoruz.

GÜNDEMDEN KAÇMAK MÜMKÜN MÜ?

Peki böyle bir çağda gerçekten gündemden kaçmak mümkün mü? Bence bu noktada değiştirebileceğimiz şeyler ve değiştiremeyeceğimiz şeylerin ayrımını iyi yapmak gerekiyor. Gündem adı altında maruz kaldığımız şeyler; değiştirebileceğimiz şeyler mi, yoksa değiştiremeyeceğimiz şeyler mi? Değiştiremeyeceğimiz bir şey için zihin gezinmemizi aksatmanın faydası yok. İkincisi, bir şeyi olduğu anda öğrenmenin bize bir faydası var mı, yarın öğrensem yahut hiç öğrenmesem olur mu? Tüm bunlar üzerine düşünüp bir farkındalık geliştirebilirsek gündemden kaçabilmenin ilk adımını atmış oluruz. Yanlış anlaşılmasın, hep birlikte apolitik olalım demiyorum kesinlikle. Bir gündemi, saniyesi saniyesine öğrenmek yerine, internet öncesi çağda yaptığımız gibi günde bir kere toplu halde alarak da politik kalabiliriz. Sonrası daha basit. Bazen günde bir saat tüm ekranlardan, elektronik aletlerden ve diğer toksik girdilerden uzak bir yürüyüş. Hiçbir şey yapmadan tavana bakarak bir süre düşünmek bile “zihin gezinmesi”ni yerine koyabilir. Size de olmuştur, bazı büyük fikirler aklınıza, sorun üzerine odaklı düşünürken değil, düşünmeye ara verdiğinizde gelir. İşte bu durum, o arada zihin gezinmesine izin verdiğiniz için gerçekleşiyor. Sıcak gündemi saniye saniye takip edip anında yorumlayarak, sorunlarımızı çözemeyeceğimizin farkında olmak gerek. Neyse, şu seçimi bir atlatalım da bakarız.