Filmin gösterdiğinden çok daha korkutucu bir şey söylediğini fark edeceksiniz. Olivia Wilde’ın en başından güvendiği ve hedeflediği de buydu.

Yolculuğu zevksiz vardığı yer zevkli
Don’t Worry Darling filminden kare. (Fotoğraf: IMDb)

“Dert Etme Sevgilim” (Don’t Worry Darling) filmi haftanın öne çıkan sinema vizyonundan. Oyunculuktan gelen yönetmen Olivia Wilde zorlayıcı bir filmi omuzlayarak pek çok şeyin üstesinden gelmeye çalışmış gözüküyor. Filmi izledikten sonra, Olivia Wilde’ın yönetmen olarak kendi nefsine düşkün biri olduğu yönünde bir değerlendirmem oldu. Ve sanırım o, kendisinin en büyük düşmanı. Belki de film ile ilgili medyaya yansıyan tuhaf olayların da etkisi olmuştur üzerimde ama her iki türlü de filme hâkim olan güç egoydu. Ancak Olivia’nın kötü bir yönetmen olduğu iddialarına katılmıyor ve büyük oranda erkekler tarafından uydurulduğunu düşünüyorum.

OLAYLAR OLAYLAR

Filmin ismini bu kadar fazla duymamızı sağlayan olay başlıklarından kısacık bahsetmek istiyorum. Olivia Wilde’ın “Shia Labeouf’u kovdum” açıklaması ile bunun ardından internete düşen telefon görüşmesi kaydı, başrol oyuncusu Florence Pugh ile Olivia Wilde’ın arasının çok kötü olduğu söylentilerinin ayyuka çıkması ve de Venedik Film Festivali’nde Harry Styles Chris Pine’ın üzerine tükürdü uydurması olarak özetleyebileceğim rezil bir PRcılık oynandı bu filmle ilgili. Hâlâ daha anlaşılmaz bulduğum bu olaylar adeta ‘vurun cadıya’ yönünde iteklenen Olivia Wilde nefretini üretti haliyle. Harry, Chris’e tükürdü meselesinin ne denli trajikomik olduğunu ise hepimiz gördük. O videoyu izleyen makul biri, o görüntülerde bir insanın diğer bir insana tükürmediğinin kanıtını görür sadece. Milyonlarca kişinin gerçekle bağının aynı anda bu denli kopması ve kesinlikle böyle bir şey yaşanmadığı bu kadar barizken, Harry, Chris’e tükürdü diye oluşan histeri çok ürkütücü değil miydi? İnsanların her anda bir drama bulmak için çabalaması umutsuzluk ve yalnızlıktan mı yoksa akıl sağlığının toplum bazında bozulmasından mı?

MODERN GÜNCELLEME

Olivia Wilde her ne kadar, The Stepford Wives (Stepford Kadınları, 2004) filminin modern güncellemesi olduğunu kabul etmese de izleyenin aklına o filmin gelmemesi imkânsız. Fazla acımasız bulduğum yorumlarda gördüğüm gibi Wilde’ın o filmi yağmaladığını düşünmüyorum. Erkek tarafından yazılmış olan romanın 1975 sinema uyarlaması da, 2004’teki tekrar çekimi de ve bu film de gösteriyor ki bu konu lanetli, ne yapılırsa yapılsın ortaya iyi bir film çıkmıyor. Umarım bu temadan vazgeçilir. Tabii, Dert Etme Sevgilim bu iki filmden çok daha gerçekçi ve inandırıcıydı, yeni zeki fikirleri vardı. Psikolojik gerilim türündeki filmin sonunun tahmin edilememesi ve hikâyesinde duygusal twist olması filmin en büyük güçleri. Ancak bu anlara ulaşmak için ciddi sabır gerekiyor. Hızla kendini tekrar etmeye başlaması ile can sıkan ve ‘biz bu fimi izlemiştik’ hissinin ağır bastığı senaryosunun biraz daha geliştirilmesi şartmış. İzlemesi pek keyif vermeyen net 50-60 dakikası vardı bu iki saatlik filmin.Temposunu metodik olarak kontrol altında tutamayınca filmdeki ürkütücü havanın bir gelip bir gitmesi fazla dengesiz durmaktaydı. Tüm filmi bir arada tutan kişi başroldeki Florence Pugh idi ve performansı oldukça iyiydi. Harry Styles biliyorsunuz çok ünlü biri ama oyuncu değil. Her ne kadar 1950’ler kostümü içinde hoş gözükse de tüm basın toplantılarını gezerek gururlanacağı bir performansı da yoktu filmde. İngiliz aksanının bir var bir yok halini saymazsak gene de en azından filmin gerçeklik çerçevesini kıracak kadar da kötü değildi diyelim şimdilik. Her ne kadar gerçekte karakterini sevmesem de bu rol için esas düşünülen isim olan Shia Labeouf daha iyi bir iş çıkarırdı. Ve Chris Pine, şu ana kadar hiçbir rolde kendisini beğenmediğim gibi bu film özelinde ayrıca yanlış bir oyuncu seçimi olduğunu düşünüyorum.

PARLAK GÖRÜNÜMLÜ

Film görsel olarak çarpıcı görünüyor. Olivia Wilde, geleneksel parlak Hollywood tarzında bir film yaparken araya avangard görseller ekleyerek farklı bir tat oluşturmaya çalışmış. Modern sanat parçası gibi duran, aralara yerleştirilmiş bu sahnelerden etkilenmedim ve fazla suni durduklarını düşünüyorum. Bütün bunları dedikten sonra film ile ilgili kararımı paylaşmak istiyorum. Film tamamlandığında ve her şey açığa çıktığında aslında filmin gösterdiğinden çok daha korkutucu bir şey söylediğini fark edeceksiniz ve zannedersem Olivia Wilde’ın en çok güvendiği de en başından beri hedeflediği de buydu. Toplumsal sosyolojisi, algısı ve ekonomisi değişen dünyanın geleceğinin böylesi inandırıcı bir tahayyülü insanı ürkütüyor. Bu ‘feminist gerilim’ filmini tam sevmemiş olsam da son perdesindeki hikâyeyi sonlandırılma şeklini ve yarattığı anlam ile bugüne dokunmasından hoşlandım. Kısacası filmin yolculuğu zevksiz ama vardığı yer zevkli idi.

Film ile ilgili yapılan yorumlar ve aldığı düşük puanlar bir anlamda belki de medyaya yansıyan olaylara karşı bir duruş ortaya koymak içindir. Film bahsettiğim gibi, isterseniz sinemada izleyin isterseniz dijital platformda kiralayarak.