Neden kaybedildi?

Ülke tarihinin uzak ara “en önemli seçimi” geride kaldı.

Her seçim gibi bu seçimin de kazananı ve kaybedeni var.

Seçimi, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü; laiklik, bilimin yol göstericiliği; kadın-erkek eşitliği ve barış ya da Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in değerleri kaybetti; milliyetçilik rüzgârını arkasına almayı başaran Siyasi İslâm kazandı.

ASIL SORUMLU

Kaybın asıl sorumlusu Kemal Kılıçdaroğlu ve onun “bilinen ve bilinmeyen” destekçileridir.
Neden mi?

Önce, Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı seçildiği 22 Mayıs 2010’den sonra CHP’yi,  “kadroları” ve “söylemiyle sağcılaştırdı”; o Kurultayda yaptığı konuşmayı hiçe sayarak, parti içi demokratik katılımcılığı, önseçim dahil, iyice yok etti.  

Sonra, 2014’te Atatürk düşmanı olduğu öne sürülen Ekmeleddin İhsanoğlu’nu MHP ile işbirliği yaparak aday yaptı ve “tıpış, tıpış” gidip oy vereceksiniz diyebildi; 2018 Muharrem İnce adaylığı da etkin yönetilmedi. Ancak, Kılıçdaroğlu bunların hesabını vermedi. Aday saptamada tek başarısını 2019 yerel seçimlerinde gösterdiyse de o başarıyı da tutarlı bir “ülkede demokratik iktidar” hareketine dönüştüremedi.

Çok daha önemlisi, Kılıçdaroğlu, iktidarın siyasal İslamcı özelliğini ısrarla görmezlikten geldi; çok yanlış bir tutumla uyarılara aldırmadan ona “benzeme yarışına” girdi; kendi seçtiği destekçilerinin ve sağcı basının alkışları arasında CHP’yi Cumhuriyet’in değerlerinden tamamıyla uzaklaştırdı. Örneğin, Başbakan Erdoğan bir AİHM kararı için “o konuda kararı din uleması verir” diye gürlerken Kılıçdaroğlu “laiklik tehlikede değildir” diyordu. “İnsan hakkı” yerine özenle “kul hakkı” demeyi yeğledi; aşırı sağı “ikna” turlarına çıktı; haksızlıklara “dilsiz şeytan olmayacağı” vurgusuyla karşı çıktı; dahası, yurtseverlerin canla başla karşı çıktığı NATO için “bir demokrasi örgütüdür” diyebildi; sosyal devlet kavramının yerini Halil İbrahim Sofrası aldı.

Başından beri kamuoyu araştırmalarının da gösterdiği ve bu köşede de, özellikle 14 Kasım 2021 ve 23 Ekim 2022 tarihli yazılarda belirtildiği gibi, Kılıçdaroğlu’nun, kendisini aday yapması amacıyla oluşturduğu Altılı Masa girişiminin de seçimi kazanmasına yetmeyeceği çok açıktı.

BU NASIL BİR KÖRLÜK?

14 Mayıs 1950 seçimleri bu ülkenin siyasal tarihinde bir dönüm noktasıdır. Hileli olduğu öne sürülen 1946 seçimlerinden sonra, iktidar (CHP)-muhalefet (DP) ilişkileri sertleşir. DP 7-11 Ocak 1947’de yaptığı Büyük Kongre’de “Hürriyet Misakı” kararı alır. Kararda Cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığının ayrılması; seçimlerde devlet olanaklarından yararlanmada “iktidar muhalefet eşitliğinin” ve “seçim güvenliğinin” sağlanması istenir. Ve sıkı durun: eğer bunlar gerçekleşmezse DP’nin Meclis’i terk edeceği vurgulanır.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kararlı demokrat tutumuyla 12 Temmuz 1947 Beyannamesiyle başlayan süreçte DP’nin bu isteklerinin tamamı yerine getirilir. 14 Mayıs Destanı CHP’nin eliyle böyle yazılır.

Bu seçimde Kılıçdaroğlu’nun CHP’si, 76 sene öncesinin DP’si kadar olamadı; “bilerek ve isteyerek” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koyduğu “oyun kurallarıyla” seçimlere girdi.

Kılıçdaroğlu, şimdi de “şartlar eşit değildi”; “sahte videolar”, “yalan, iftira suçlamaları yapıldı” diye yakınıyor; seçim “ahlaken meşru değildir” diyor ve kendi özünü göstererek ekliyor; “hukukçular ve ilahiyatçılar” tartışmalıdır. Kılıçdaroğlu’nun bu görüşünün Erdoğan’ın AİHM kararını eleştiren görüşlerinden ne farkı var? Ne zamandan beri “meşruiyet” bir ilahiyat konusu oldu?

Tarih, elbette Kılıçdaroğlu “neden adaylıkta ısrar etti” diye soracak. Ancak, sonuç bugünden çok açık, Kılıçdaroğlu, seçimi kaybetti, ama bir “görevli” gibi davranıp doğumuna ebelik ettiği siyasal İslamcı iktidarın, bu seçimlerle daha da büyüyerek “kalıcılaşmasını” sağlamış oldu. Parlamenter demokrasiye dönüş mü? Artık ağza alınamıyor.

Kuraldır; seçimi kaybeden istifa eder. Ancak, öyle olmuyor.

AKP iktidarında gülmeceyi iyice unuttuk ama “kara gülmece” yapabiliriz: Kılıçdaroğlu’nun “aklının yarısı” olduğunu söyleyen, partinin sağcı yapılanmasına büyük eylemsel katkılar yapan Gürsel Tekin CHP Genel Başkanlığı’na aday olabileceğini açıkladı; bence seçilmeli. Böylece iktidarı siyasal İslamcı olan ülkenin ana muhalefeti de daha açık bir biçimde Siyasal İslamcı olur ve resim tamamlanır.

Bundan sonrası mı? Seçmenin yüzde 47,82’si, partileri ve örgütleriyle, seçimler sonrası girilen çok olumsuz koşullarda da mutlaka bir çıkış yolu bulacaktır. Çünkü, onların bilinçle oy verdiği, Kılıçdaroğlu değil, zamanında Cumhuriyet’in sahiplendiği insanlığın gelişmesinin evrensel değerleridir.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Altınok, '600 daire' sorulunca sinirlendi: Hakaretler yağdırdı İstanbul’u istiyorsa Erdoğan nerede? Zeydan Karalar ikinci döneme hazır: Seçim için oran verdi O karanlığa artık millet izin vermez Erdoğan ekonomik krizi kabul etti; asgari ücret zammına kapıyı kapattı