Yükseliş/düşüş hikâyeleri

Ortalık toz duman; göz gözü görmüyor. Nerede bulunduğuna, hangi zaman diliminde yaşadığına dair en küçük bir fikri yok. İnsan mekâna dair tüm ip uçlarını yitirmişse sadece yön bulma yetisi dumura uğramaz, anlamı da yitirir, kaybolmuştur. El yordamıyla yolunu bulmaya çalışır. Birden irkildi, yüzüne bir şeyin dokunduğunu hissetmişti. Bir ip olduğunu fark edince içi rahatladı, yukarıdan bir yerlerden aşağıya doğru sarkıyordu. Sevinmişti, ip kurtuluşu olabilirdi, en azından tutunabilir, gerekirse tırmanabilirdi. İpin ucunu sıkıca kavradı. İp uçları önemlidir; karmaşık, içinden çıkılmaz olayların ancak ip uçları sayesinde çözülebileceğini, okuduğu polisiye romanlarından öğrenmişti. İpin ucunu kaçıranların başlarına nelerin geldiğini ise kendi hayatından biliyordu. İpin ucu kaçmamalıydı, yoksa göz gözü görmeyen ortamda kaybolup gidebilirdi. Aklına ipi boynuna dolayıp ucunu da düğümlemek geldi. “Böylesi çok daha iyi, üstelik ellerim de boşta kaldı”. Boynundaki iple dolaşabiliyor, ellerinin yardımıyla arayışını sürdürebiliyordu. Aradığı, sıradan tanıdık şeylerdi; bulabilseydi, yitirdiği anlama yeniden kavuşabilirdi. Bulamadı. Zaten sular da durulmaya başlamıştı. Önce silüetler gördü. Toz duman tamamen dağıldıktan sonra onların da kendisi gibi, yukarıdan sarkan iplere boyunlarından bağlı olduklarını fark etti.

***

Bulanık sulara dalanlar bilir. Bir dalgıç yönünü şaşırdığında suyun yüzeyi neresi, dibi neresi, karıştırabilir. Çıkmak ya da inmek, yükselmek ya da düşmek, yön duygusuyla alakalı bir şey. Dibe doğru gittiği halde yükseldiğini sanabilir. Hakikat sonrası çağdı; bulanık sularda yönlerini yitirenlerin dip çamuruna gömüldükleri, kılavuza muhtaç oldukları zamanlar. Kılavuz ya içine düştüğünüz karmaşadan sizi kurtarabilir ya da daha da batırabilir. Minotauros mitinde kılavuz bir ipti; Ariadne’nin ona verdiği ip olmasaydı Theseus asla labirentten çıkamazdı. Ne var ki atalarımız kılavuz konusunda kuşkuludur: “kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz”. Hele kılavuzunuz despot ve şürekasıysa pisliğe daha fazla gömülürsünüz. Despotun av sahası bulanık sulardır. Önce suları bulandırır, sonra oltalarını atıp bekler. Yönlerini şaşırıp yükseldiğini sananların çok geçmeden dip çamuruna gömüleceklerini bilir. Dip çamuruna gömülenler, değersiz yaşamlarına değer katacak, anlamsız hayatlarını anlamlandıracak kılavuzun yukarıdan geleceğine inanmışlardır. Misinalara rast gelince hiç vakit kaybetmeden tutunmuş, üstelik boyunlarına dolayıp düğümlemişlerdi. Spinoza, “İnsanlar, sanki kurtuluşları için savaşıyormuşçasına, kölelikleri için savaşıyor” demişti. Artık savaşmıyorlar bile, gömüldükleri çamurda despotun oltasını bekliyorlar.  Sahipsizliğin ne demek olduğunu siz bilemezsiniz, ancak köleler bilir. 

Tarihin en trajikomik düşüşü, İkarus’un düşüşüdür. Mumdan kanatlarıyla yeryüzünden kurtulmaya, güneşe ulaşmaya çabalayan İkarus, Pieter Brueghel’in 1558 tarihli “İkarus’un düşüşü” tablosuna da konu olmuştu. Tablo, yeryüzündeki gündelik hayatı gösterir. Bir çiftçi tarlasını sürmekte, bir çoban koyunlarını otlatmaktadır. İkarus ise hiç kimsenin umurunda değil. İkarus’un sulara gömülüşü tabloda çok küçük bir ayrıntı, arayıp bulmanız gerekir. Yeryüzüne inanların çoğunlukta, hakikatin yeryüzünde olduğu ya da yeryüzünün hakikat olduğu zamanlar. Despot bulanık suları sever. Yeryüzünü bulandırdıkça yerin yüzeyinde yaşayanların yere dair tüm referanslarını yitireceklerini bilir. Bir zamanlar yerin yüzeyine inananlar şimdi ya yükseklere ya da derinlere inanıyor. Ve her ikisinde de karşılarına despot çıkıyor. Tüm yolların despota çıktığı bir çağda hakikat de despot tarafından belirlenir. Hiç kimsenin dip çamurundan çıkıp hakikati arayacak hali kalmadı. Zaten hakikatin ne olduğunu da unuttular. Bulanık sularda birileri tarafından kandırılmayı bekliyorlar. 

***

Birbirimize anlatacak ne çok yükseliş ve düşüş hikâyemiz var. Anlata anlata bitiremiyoruz. Oysa hiç kimse yerin yüzeyindeki yatay hareketlerinden bahsetmiyor. Hatırlamıyorlar bile. Sadece toprağı oya gibi işlemedik. Bir mekik gibi, yeryüzünde birbirinden ayrı düşmüş şeyleri de birbirlerine dokurduk. Ve dokudukça anlam dünyamız zenginleşirdi. Şimdi anlamsızlığın bulanık sularındaki oltalara tav oluyoruz.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Oyuncu Hayal Garip, şiddete maruz bırakıldığını açıkladı Emekli olduğunu açıklayan Yıldız Tilbe, düşük aylıkları eleştirdi Türkan Şoray'dan Kadir İnanır paylaşımı: "İyi haberlerin sevindirdi" Titanik'in tartışmalı meşhur kapısı rekor fiyata satıldı Yönetmen Nuri Bilge Ceylan'dan 'film çekmeyi bırakma' sinyali