“Şimdi Adnancım, biliyorsun ben otuz yıllık tiyatro sanatçısıyım, yirmi yıldır üniversitede öğretim üyesiydim...

“Şimdi Adnancım, biliyorsun ben otuz yıllık tiyatro sanatçısıyım, yirmi yıldır üniversitede öğretim üyesiydim, yani üyesiyim. Son on yılda da üniversitede idari işlerde bulundum, üç dönem üst üste bölüm başkanlığı ve ana sanat dalı başkanlığı yaptım. Dört buçuk senedir de ülkemizin üçüncü ödenekli resmi tiyatrosu olan Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın kuruluşunda oldum ve onu yönetiyorum.

Sonra sanata yapılan haksızlıklar var hâlâ süren, yanlış anlamalar. Hâlâ onu şurasından burasından politikanın içerisine çekiştirmeler gibi bazı hırpalamalar gördüm. Hem mesleğim adına hem de ülkemin dışarıda da uluslararası boyutta kendi içinde onurlu bir sanatsal kucaklanmayla güzel bir yaşam sürmesini istedim. Birdenbire ben dedim ‘madem böyle siyasiler tarafından hırpalanıyorum, bu siyasilerin başına ben geçeyim, başbakan olayım da hem ülkemi hem sanatımı her şeyimle birlikte uygar uluslararası bir düzeyde bir temsil edeyim bakayım’ dedim.

‘Gelin bizden aday olun’ dediler. Bir dakika nereye aday oluyoruz, hele bir partinize girelim, derken girdim. Tabii biz tiyatrocu olduğumuz için hatiplik sanatımız da var bizim. Hatip olunca güzel konuşuyorsun. Çıkıyorsun böyle sesin terbiye edilmiş falan. Mikrofon bazen kesiliyor, ben rezonansa bir alıyorum sesi, diyaframdan bir patlatıyorum. Başka bir şeye gerek yok, avaz avaz bağırıyorum, emprovize konuşabiliyorum. Nihayet biz genel kurula falan girdik. Bir de baktım genel kuruldan parti başkanlığı derken seçimlere girdik ve talih bu ya erken seçim ve ben başbakan oldum.
 
 
Bakırköy Belediye Tiyatrosu benim çocuğum. 4,5 yaşında bir çocuğum ve biz oyuncularımızla birlikte orada bir ayrı bir sanat dünyası kurduk. Onun için elim her zaman üzerinde olacak. Ben de çok büyük bir yeri var. Şu andaki durumuna gelince, sanıyorum oranın belediye reisi Ali Talip Özdemir ikinci yönetmeliği meclisten geçirmiş. Böyle bir şeye izin veremeyiz. Bu nedenle bu tür yönetmelik değişikliklerinin ancak ve ancak kurumun kendisinden bir istek geldiği takdirde, elemanlarının yönetim kuruluna olan müracaatları ve yönetim kurulunun isteği olduğu takdirde ve bunun belediyeye yansıması sonucu meclise girmesi gerekiyor yönetmeliklerin. Mesela Bağcılar kısmı var ki biz oraya da bir kültür merkezi yapmıştık. Bağcılar’ı çok büyük bir kültür merkezi ve kendi içinde sanat okulları ile çok büyük bir yer yapmayı düşünüyorum.


Ali Talip Özdemir tarafından birinci sefer geçirilen yönetmelik baştan sona sanata bir darbedir. Sanatı tamamen politik bir organı hale getirilmesi ve o tiyatroda sanat yapan tüm elemanların da o örgüt içinde kullanılmasıdır. Sanki onların devlete bağlı bir reklam ajansı gibidir. Şimdi burada mesele tabii ANAP’a da geliyor. Mesut Yılmaz, eskiden kültür bakanlığı yapmıştır ve başarılı bir kültür bakanıydı devlet tiyatroları o zamanlar kendisinin yönetimindeydi ve son derece iyi yönetiyordu tiyatroları. Bu meselelere de çok hassas yaklaşıyordu ben yakinen izledim. Bu konuda ne düşünüyor acaba? Tabii şu anda ben başbakanım kendileri de parti olarak benim muhalefetimde. Ama tabii bir yandan ben sanatçıyım da. Bunu ben bir başbakanın muhalefeti yıpratma sorusu olarak da sormuyorum. Bunu bu şekilde yorumlamamak lazım. Bu bağlamda sanat politikalar ve siyasetin üstündedir, siyasi çekişmelere girmez.

Şimdi benim bir oğlum var. Oğlum geçtiğimiz hafta eğitimini bitirdi ve Amerika’dan geldi.  Ve şimdi oğlumla devamlı tartışmamız şu: ‘müthiş bir genç potansiyel var’ diyor ve ‘dünyadaki yaş ortalamasına baktığınız zaman Türkiye’nin yaşı 25 anne’ dedi. Yani bu şu demek Türkiye’nin yüzde 60’ı genç demek. Bu da demek ki Türkiye dışarıda büyük bir tehlikedir çünkü genç bir ülke. Gençlerin enerjisine, işlere sarılıp kotarmasına, insan gücüne, kafa gücüne, böyle bir şeye sahip bir ülke demektir. Bundan herkes korkar. Şimdi biz bu gençleri, kitleyi ne yapacağız? Bugüne kadar iyi eğitmemişiz biz bu gençleri, bir baltaya sap yapamamışız. Bir kısmı sokaklarda sürünüyor. Günü birlik işler yapıyorlar. İstikbal yok. Bu onları bezginliğe, hayattan kopmaya, depresyona, uzaklaşmaya götürüyor. Ve giderek işte anarşi, terör vs. artık dibe kadar götürüyor. Mafyanın eline düşebilir, her şey olabilir. Biz bu gençlerimizi hemen kazanmalıyız. 3-6 aylık mesleki kurslarla kazanmak zorundayız. Ben Milli Eğitim Bakanı ile görüşeceğim ve devletin tüm olanaklarını ve parasını eğitim meselesine kısa vadede bir defa sürmek istiyorum. Uluslararası eğitim kuruluşlarından ve tüm fonlardan yardım almak istiyorum. Önemli olan bu kitlede bir yer edinmek var bir de.

(Radyo Kayıt Tarihi: 04.09.1994)