“Savaşın göbeğinde çektiğim vahşi görüntüler var elimde. Ne yazık ki mesleğimiz gereği oto sansür yüzünden bu görüntüleri yayınlamadık. Artık bunun hesaplaşmasını belki tarihle vereceğiz ileride, ama bu tür bir sınırlamaya soktuk kendimizi.

Şiddet faktörü insanın içyapısında olan bir şey diyebilirim, ama şiddete yönelten ısı ve ortam önemli. Önemli olan şiddeti minimalize etmek. Bugün çağdaş dediğimiz ülkelerde bazı insanlar şiddet faktörü üzerinde uğraşıyor. Bilimsel bazı açıklamaları var, genetik bazı tahlilleri var işin. Eğitimle bakmamız gerek öncelikle. Salt ilköğretim, lise, üniversite eğitimi değil. Aile içinde eğitim. Benim meslek yaşamımda tanık olduğum ilginç olaylardan biri. 1988 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmemizde, çok ilginç şeylere tanık oldum.  Kendisi işte bugün dünya çapında bir örgütün lideri. Ama şiddete yönelik açıklamaları çok ilginçti. Örneğin annesi tarafında kulağından yukarı kaldırılarak cezalandırıldığını, dövüldüğünü anlatıyordu. Ve eli taş tuttuğunda ilk taşladığı kişi annesi olmuş Öcalan’ın ve bu bizim toplumumuzda çok alışılagelmiş bir mesele. 

Plastik mermi olayı ile tanışmam 1981’de Belfast da oldu. Yaklaşık üç gün hastanede yattım ben de bu plastik mermi yüzünden. Gerçekten çok insancı bir şey değil, benim yaralandığım gün işte Kuzey İrlanda kurtuluş ordusu IRA’nın sempatizanları bizim Gaziosmanpaşa’da yaşadığımız günü, günlerce yaşadı. Silah olarak plastik mermi kullanılıyordu. Adeta çok sertleştirilmiş bir plastik, döne döne geliyor. Benim bulunduğum yerde bir çocuk hayatını kaybetti, bir gazetecinin kolu kırıldı, ben de kasıklarımdan yaralandım ve üç gün hastanede yattım. Normal merminin boyutundan 4-5 kat daha büyük ve bir ilaç kutusu şeklinde. Başa geldiğinde ölümcül hasarlar verebiliyor. İnsanlar nedense insanlığı kurtaracakları, buna yatırım yapacakları yerde silahlara yatırım yaparlar, yeni arayışlara girerler. Bir diğeri de o silahı etkisiz hale getirmek için başka bir silahla piyasaya çıkar. En iyi ticaret alanıdır silah.

Ben kesinlikle bu savaşın bir an önce bitmesi için gerekli bütün yollara başvururum. Ama bunu yaparken çok ilkel yöntemlerle, bazı insanların günlük hesaplarıyla yapılan politikalar, alım satımlarla alakalı hesaplar yapmam. Dünyada savaş sanayi gelişirken iki açıdan gelişiyor. Bir ülkelerin kendi savunma ve saldırı amaçlarına yönelik, bir de ticari amaçlar yani dışarı satıp insanları savaştırıp para kazanmasıyla yapılan teknolojiyle. Bizim ne yazık ki bu konudaki uzmanlarımız yeterli çalışmadı, sadece aldıkları komisyonlarla yetişiyorlar. Bu tür araştırmalara girmiyorlar. Bugün dünyada potansiyel savaş bölgeleri var. Savaş çıkması muhtemel yerler var. Bunlar haritalarda belirli. Zaten bu mesleği yapmayı isteyen birinin bunları takip etmesi gerekir.

Ben Cağaloğlu’nda başladım eski mesleğime, gazeteciliğe, Bab-ı Ali yokuşunu tırmanarak başladım. Ayrı bir havaydı. Daha insancıl, daha duygusal bir ortamdı. Sürekli haberleşme söz konusuydu abilerim arasında, karşı görüşlere sahip olsak bile, ayrı görüşleri yansıtan gazetelerde çalışsak bile dostane bir hava içindeydi. Ne yazık ki plazalar bizi bu ortamdan kopardı, aynı acıyı ben de yaşıyorum gerçekten. Oraları yapan kurum sahiplerine sorarsak, bu metropol içinde kendilerine daha rahat hareket etmek için ortam arıyorlardı ve en uygunu olarak da İkitelli bulundu. Bugün gerçekten teknolojide bazı değişiklikleri bir Cağaloğlu Meydanı’na uyarlayabilmek imkânsız diyebilirim, gerçekten de bir otopark sorunu var öncelikle. Gerçi zaman içinde yapılmış olsaydı olurdu diyebilirim. Bu Paris içinde geçerli. Eskiden kentin en eski, en köylü olan gazeteleri, dergileri şimdi Paris’in dışına kayıyor. Ben isterim ki her gazetenin her kurumun şehir merkezinde halkla irtibat büroları olsun ve sanırım var bunlar..

Birleşmiş Milletler’in fonksiyonu konusu hep tartışma konusu bütün uluslararası basın da. Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlar her zaman orada söz sahibi ülkelerin kararları doğrultusundadır. Saraybosna’ya gelince, batıda her zaman yüzde 25’lik kamuoyu İslam karşıtıdır, bu onlardaki eğitim sistemi gereği, Müslümanlara hakikaten farklı bakarlar. Ben bunu 5 yıllık Amerika, 15 yıllık Fransa deneyimlerimden biliyorum.

Osmanlılığı iyisiyle kötüsüyle, günahıyla sevabıyla bir defa kabullenmemiz lazım. Bugün gündemdeki Kürt meselesinin benzeri Kasr-ı Şirin Antlaşması’na kadar varan bir tarihe uzanıyor. Osmanlı döneminde de birçok isyan vardır, bazı ayaklanmalar vardır. Çok yanlış uygulamalar sonucu çok büyük katliamlar olmuştur. Bunlar tabii tarihçiler tarafından araştırılacak ve her zaman için tarihten faydalanmamız lazım diyorum. Biliminsanlarımıza, tarihçimize bir defa sahip çıkmamız lazım. Ve bunu uydurma tarih kitaplarıyla insanların beyinlerini yıkamak yerine, gerçekçi yani günahıyla sevabıyla, geçmişimize sahip çıkarak söylüyorum.”

(Radyo kayıt tarihi: 19.03.1995)