Muhafazakâr solun, muhafazakâr sol olduğu için Ergenekon sürecini desteklemediği ya da az desteklediği doğru değildir. Böyle bir bağlantı yoktur. Bunu iddia edenlere karşı muhafazakâr...

Muhafazakâr solun, muhafazakâr sol olduğu için Ergenekon sürecini desteklemediği ya da az desteklediği doğru değildir. Böyle bir bağlantı yoktur. Bunu iddia edenlere karşı muhafazakâr solun savunulması gerekir, çünkü öteden beri devletin gizli mekanizmalarının afişe edilmesi için çaba göstermişlerdir, göstermektedirler. Bunu bir kez daha belirtmek ihtiyacını hissettim.

Muhafazakâr solun sorunları ayrı bir konudur. Bunu köşe yazısı çerçevesinde ele almak mümkün değildir. Ne var ki iş o noktaya geldiği için ve ayrıca muhafazakâr sola karşı mücadele etmeye çalıştığım halde, hatta bunu kendime iş güç edindiğim halde Ergenekon konusunda onları yukarıda söylediğim nedenle savunduğum için onlardan biri olarak gösterilmem sebebiyle bu solun bir varyantı, BirGün gazetesinde ağırlığı olan varyantı üzerine bir şeyler söylemeye çalışacağım.

Oğuzhan Müftüoğlu, son yazısında bu çizgiyi sınıf mücadelesi, bağımsızlık, emperyalizm ve devrimci muhalefet kavramları üzerinden tarif etti. Ben böyle bir politik hattın günümüz dünyasında boşa düştüğü kanısındayım. Çok kısaca bunu anlatmaya çalışacağım. Emperyalizme karşı mücadelenin kapitalizme karşı mücadele anlamına gelmedikçe sosyalistlerin amaçlarına hizmet etmediği artık anlaşılmış olmalıdır. Anti-kapitalist mücadelenin ise ancak dünya kapitalist sistemini hedef alarak sosyalistlerin amaçlarının gerçekleşmesini sağlayabileceği de artık anlaşılmış olmalıdır. Bunun günümüzdeki somut ifadesi ise neoliberalizme karşı devrimci muhalefet olarak tanımlanamaz. Çünkü bu ne anlama geldiği anlaşılamayan bir kavramdır, üzerinden politika yapılmasına imkân sağlayan bir kavram değildir. Birincisi devrim kavramının bir kısım sosyalistin elinde şartların beyhude zorlanması haline geldiği anlaşılmıştır. Devrim ortamı zorla oluşturulamaz. Devrim şartları olgunlaştığında kendini belli eden bir şeydir.

Burada kritik kavram, devrimin öznesinin ne olduğudur. İşçi sınıfının “uzun vadeli çıkarını bilmeyen bir sınıf” olduğu görüşü artık çok az kişi tarafından benimsenmektedir, bilimsel olarak savunulması mümkün olmayan bir fikir durumuna düşmüştür.

Bağımsızlık da içi boşalmış bir kavramdır. 20. yüzyılın genelde solcular önderliğinde yapılan ulusal bağımsızlık savaşları biçimsel bir siyasal bağımsızlık getirmiş ama ekonomik bağımlılık sürmüştür. Bugün bütün ülkeler dünya kapitalist sistemine bağlıdır. Venezuela da bağlıdır.

Hal böyle iken bu kavramlara dayalı devrimci ve/veya sol politika yapmaya çalışmak beyhudedir. Bu politik hat kendisini ötekilerin eleştirisi üzerinden kuvvetlendirmeye çalışıyor. Bu bir politik taktik olarak işe yarayabilir ama gerçeği arayan sosyalistler böyle bir zihniyeti reddetmelidir. Ötekiler küreselleşmenin peşine takıldı, demokrasi diye ABD’nin dümen suyunda gidiyorlar gibisinden doğru sözler söyleyebilirsiniz, ama bu sizin kendinizi tanımlarken söylediklerinizin doğru olduğu anlamına gelmez.

1960’lar devrimci isyan ruhunun dünyaya egemen olduğu yıllardı. Gençler zaten yürüyüp gideceklerdi, ihtiyaçları ideolojik destek idi. Onu da Marksizm’den sağladılar. Ne var ki Marksizmi yanlış öğrendiler. Çünkü Türkiye’de bunun kaynağı olarak basılan kitapların çoğu SSCB Bilimler Akademisi’nin yayınları idi. Bunlar resmi Sovyet görevlilerince yazılmış propaganda kitaplarıydı. Analitik nitelikleri yoktu, argümantasyonları da ya yoktu ya da çok zayıftı. Ezbere dayalı idiler. Bu kitaplardan yarım yamalak bazı laflar öğrenen devrimci gençler yürüyüp gittiler. Batı Marksizmi denen şeyden pek haberleri olmadı. 1980 sonrasında okumaya ve düşünmeye daha çok vakit varken ise kafaları iyice bloklaşmıştı. Türk solunun cahil olduğunu söylemeye çalışıyorum ama belki de politik hayatın bununla ilgisi yoktur. Bana daha farkında olanlar, daha çok bilenler daha doğru politik hattı buluyor, bunu mu söylüyorsun derseniz pek bir cevap veremem. Benim gördüğüm, politik hayatla bilimin pek ilgisinin olmadığıdır.