2010 yılı, Avrupa Kültür Başkentleri etkinlikleri açısından olağanüstü geçti

2010 yılı, Avrupa Kültür Başkentleri etkinlikleri açısından olağanüstü geçti. (İstanbul, Essen, Pecs) Şunu unutmayalım ki; ilk defa organizasyon sorumluluğu Avrupa Birliği sınırlarının dışında olan bir şehre −İstanbul’a– geçmiş oldu bir yıl boyunca. Geçmişte Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları'nın başkenti olan İstanbul, 15 milyonu geçen nüfusu ile Avrupa ve Asya kıtaları arasında köprü olduğunu AB’ye girmeye çabaladığını, Türkiye'nin ve tüm Balkanlar’ın ekonomik ve kültürel hayatının cazibe merkezi ve iki kıtanın hatta geleneksel ile çağdaşın benzersiz bir bileşimi olduğunu hissettirdi.

Sayılı günler sonra bu kez de, 2011’de coğrafi uzaklığı ve farklı tarihsel ve kültürel miraslara rağmen Türkiye ile arasında pek çok ortak nokta olan Tallinn (Estonya) Avrupa kültür başkenti olacak.

Karadeniz'e kıyısı bulunan İstanbul ve Baltık Denizi'ndeki Tallinn deniz ticaretinin önemli limanları olmalarından dolayı Avrupalının sahip olmak isteyeceği yerlerin başında geliyordur hiç kuşkusuz. İstanbul, şehrin kurucusu Roma İmparatoru Konstantin’den bu yana Romalılar, Bizanslılar, Latinler, Osmanlılar, İngilizler ve sonunda Türkler tarafından nasıl yönetilmişse; Tallinn de Araplar, Venedikliler, Genovalılar, Bulgarlar, Ruslar, Haçlılar ve diğer birçok ulus tarafından ele geçirilmek istenmiş.
Öte yandan iki şehir arasında benzerlikler de yok değil. Bir Estonyalı, dil eğitimi almadan Türkçeyi kullanamaz ama gramer benzerlikleri sayesinde (mesela ismin halleri ve fiil çekimleri kullanılması) biraz anlayabilir. Çünkü Hem Estonca hem de Türkçe, Ural-Altay dil ailesinden. Bu dil ailesinde bütün Fin-Ugor ve birçok Orta-Asya dilleri de bulunmakta. Estonca ve Türkçe’de benzer tınılar ve aynı anlamı taşıyan kelimeler bulabiliriz: olema–olma, unustama–unutma, ütlema–ötme, kartm –korkma vs. İsimlerde de benzerlikler dikkat çekiyor: Meelike–Melike, Märt–Mert, Kaja–Kaya, Kadri–Kadri, Ulvi–Ulvi, Meelis–Melis, Selma–Selma...

Türkiye'nin en yüksek tepesi Ağrı Dağı’na (5.137 m) 9 Ekim 1829'da tırmanan kişinin Tartu Üniversitesi Rektörü Friedrich Parrot olduğunu ve bu tırmanışla dünyada ilk kez bir insanın 5.000 metrenin üzerindeki bir dağın zirvesine tırmanmayı başarabildiğini biliyor muydunuz? Bu tırmanış aynı zamanda Estonya dağcılık geleneğinin temelini oluşturuyormuş. 16 Mart 2008’de Estonya’nın Türkiye’deki Büyükelçiliği tarafından organize edilen ilk Anadolu Kayak Maratonu, Türkiye’nin klasik kayak maratonu geleneğinin başlangıcı olarak kayıtlara düşmüş. Onur konuğu da Estonya’nın Başbakanı Andrus Ansip’olmuş. Yanısıra, 1946–51 döneminde Ankara Üniversitesi’nde çalışan Eston biliminsanı fizikokimyacı Adolf Parts’ın Türkiye'de fizikokimya eğitiminin temelini attığını ve Estonya’nın 1929–32 yıllarındaki İstanbul fahri konsolosu Ernst Weberman’ın Balıkçılık Enstitüsü’nün kurucularından olduğunu bilmiyor olabilirsiniz. Türkiye’nin 2011 Avrupa Kültür Başkentleri Tallinn ve Turu’da yapılacak etkinliklerde yer almasına vesile olacağını varsaydığım bu yazıda, Baltık Denizi kıyısındaki 400 bin nüfuslu Tallinn kentinin ev sahipliği yapacağı projeler için tecrübeli misafirlere de ihtiyacı olduğu gerçeğini yabana atmayalım.

’60 SANİYE YALNIZLIK’
 2011 Avrupa Kültür Başkenti Tallinn’de, ilginç bir projeden söz edeceğim şimdi: ‘60 Saniye Yalnızlık’ adlı bir film hemen öne çıkıyor. Indrek Kasela filmle ilgili şu bilgileri veriyor: Proje bir anlamda sinemaya yönelik bir ilan-ı aşk. Dünyanın her köşesinden gelen yönetmenlerden yalnızlık üzerine bir dakikalık birer film çekmelerini istedik. Bunlardan bir saatlik bir film oluşturacağız. Filmi, denizin üzerine inşa edilecek bir sinema perdesinde göstereceğiz. Film de sinema perdesi de gösterimin ardından ateşe verilecek."
Tek kopya olarak üretilecek filmin sinema perdesiyle birlikte ateşe verilecek olmasının nedeni, projeyi her türlü materyalin milyonlarca kopyasının oluşturulduğu dijital çağda sadece bir kez yaşanabilecek bir görsel şölene dönüştürmek. Bir diğer ilginç girişimse Laur Kannissare'nin samandan inşa edilen tiyatrosu. ‘99 No'lu Tiyatro’da gösterimler sadece belli bir süre için Tallinn'in konuğu olacak.

2011 Kültür Başkenti'nin ev sahipliği yapacağı en sıradışı fikirse,, gösteriler sırasında seyircilerin kullandığı kondisyon bisikletlerinden üretilen enerjiyle aydınlatılacak olan MIM adlı sahne. Tallinn 2011 sözcüsü Maris Hellrand, Kültür Başkenti seçilmesinin kent için çok büyük bir fırsat olduğunu belirtiyor: "Bu kültürümüzü dünyaya tanıtabilmek için eşsiz bir fırsat. Çünkü uluslararası basının gözü üzerimizde olacak. Ayrıca kente şimdiye kadar içlerindeki sanatçıyı henüz keşfetmemiş olan gerek genç gerekse yaşlı çok daha fazla turist akın edecek."

Biz İstanbullular 2010’da bir yıl boyunca kültürel renkliliğimizin sesini elimizden geldiğince duyurmaya çalıştık. Bakalım 2011’de Tallinn deniz hakkındaki hikâyelerini anlatabilmek için nasıl bir performans gösterecek?