Gezegenimizin hali pek vahim. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick uyardı: Açlık tehlikesi 100 milyon insanı tehdit ediyor. Batı’nın tuzu kuru efendileri haziran ayındaki...

Gezegenimizin hali pek vahim. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick uyardı: Açlık tehlikesi 100 milyon insanı tehdit ediyor. Batı’nın tuzu kuru efendileri haziran ayındaki G-8 zirvesinde meseleyi ele alacaklarını söylüyor. Zoellick itiraz ediyor: Haziran’a kadar bile bekleyecek süre yok. (Bir yanlış anlaşılma olmasın, 100 milyon insanı bekleyen hayati tehlike önümüzdeki birkaç ay içinde. Yoksa orta vadede açlığın pençesine düşecek 1.2 milyar insan var...)
Haiti’den Mısır’a, Etopya’dan Filipinler’e, Bangladeş’ten Meksika’ya kadar dünyanın hemen her coğrafyasında açların öfkesi büyüyor. Gıda fiyatlarında yaşanan olağanüstü artış yoksulları sokağa döküyor, birçok başkentte iktidarlar endişe içinde.
İşin buralara varacağı öteden beri söyleniyordu.
Dünya nüfusu artarken ekilebilir alanların azalması...
Küresel ısınmanın yol açtığı iklim dengesizlikleri...
Tarıma dayalı ekonomilerin uluslararası sermaye kuruluşları tarafından ithalata yöneltilmesi...

Yatırım fonlarının gıda fiyatları üzerinden yürüttükleri spekülatif kazançlar...
Karşı karşıya olunan tehlikenin başlıca nedenleri olarak bunlar sayılıyor.
Hepsi doğru. Ama bunların bir üstbaşlığı olmalı, değil mi?
O üstbaşlık kapitalizmdir. Yani açgözlülük düzeni.
Erdal Şafak, birkaç gün önceki yazısında vermiş rakamları: Sadece ABD’de 147 etanol fabrikası 138 milyon ton mısırdan yılda 8.5 milyar galon yakıt üretiyor. Bunlara bir-iki yıl içinde 5.1 milyar galon üretim kapasiteli 61 fabrika daha eklenecek. Böylece 200 milyon ton mısır, etanol fabrikalarında kullanılacak. Yani dünyada 400 milyon insanı bir yıl boyunca doyurabilecek mısır, yakıt için feda ediliyor.
Çok değil, bundan 15 sene önce kapitalizmin nihai zaferinden söz ediliyordu. İşte zafer bu. Sadece parası ve otomobili olanların hayatta kalabildikleri bir dünya.

•••
Sosyalizmin ilk deneyimi yenilgiye uğrayıp uluslararası kapitalizm dünya egemenliğini ilan ettiğinde derin bir oh çekenlerin sayısı az değildi. Şimdilerde sureti haktan görünerek Batı’nın gereken tedbirleri almadığından yakınıyorlar. Ne tedbiri allaşkına? Mesele, sanki dünya ekonomisinde teknik bir düzenlemeymiş gibi akıl veriyorlar. Oysa bu tablonun, gerektiğinde rüşvetle, üçkağıtçılıkla, gerektiğinde topla-tüfekle önü açılan küresel kapitalizmin zaten beklenen sonuçları olduğunu bilmeyecek kadar cahil olmadıkları aşikâr. Gelin görün ki, felaketin, ebedi olduğunu umdukları sistemin tabiatından kaynaklandığını söylemeye dilleri varmıyor. Hasılı, sahtekârlık, ikiyüzlülük hız kesmiyor.
Tedbir diyorduk. Merak edilmesin, Batı’daki merkezlerde bal gibi tedbir alınıyor! Hayali değerler üzerinden yaratılmış spekülatif kazançlar, vakti gelmiş saatli bomba gibi patlayınca topu dikmek üzere olan bankalara, yatırım fonlarına milyarlarca dolar akıtıyorlar.

•••
Sermaye için insan, üzerinde uzun boylu durulmaya değer bir şey değildir. O sadece üretebildiği ve tüketebildiği ölçüde hesaba katılabilir bir ekonomik değişkendir; büyüme iptilasına tutulmuş, acımasız rekabet ortamında varlığını başka türlü sürdürmesi mümkün olmayan sermayenin yeniden-üretimine katkısı kadar önemsenir. Hal böyle olunca, üretim ve tüketim süreçlerinin dışına düş(ürül)müş yüz milyonlarca insan için parmağını kıpırdatmaya gerek görmez. Elbette, bir köşede sessizce ölümü beklemeleri koşuluyla! Tek sorun, sokağa çıkıp isyan etmeleridir. Tehlike diye sözünü ettikleri de budur esasen. İnanın, milyonlarca insanın açlığa sessizce boyun eğeceklerini bilseler, bütün yapacakları uyduruk birkaç fona sadaka mahiyetinde bağışta bulunmak ve dünyanın ışıltılı ve müreffeh şehirlerinde birkaç konser düzenlemektir. Tabii ki bu işlerden de kâr etmenin yolunu bularak...

•••
Siz bu yazıyı yaklaşık üç buçuk dakikada okudunuz. Bu üç buçuk dakika içinde ABD, Irak işgali için 1,2 milyon dolar harcadı ve aynı süre içinde dünyanın yoksul ülkelerinde 42 çocuk açlıktan öldü. İşte kapitalizmin dünyası böyle bir dünya.