Kasım sonunda yeni yıla kadar izninizi istemiştim, vakit doldu. Yeni yılla birlikte umut verici konular üzerinden bir başlangıç iyi olurdu, ama işte dünyanın hali ortada....

Kasım sonunda yeni yıla kadar izninizi istemiştim, vakit doldu. Yeni yılla birlikte umut verici konular üzerinden bir başlangıç iyi olurdu, ama işte dünyanın hali ortada.

Devlet vasfı kazanmış bir terör teşekkülü olarak tanımlayabileceğimiz İsrail (ki, her devlet aygıtı biraz terör örgütüdür; uyguladığı terörün dozajı idare ettiği ülkenin koşullarına ve kendi yönetim alışkanlıklarına, geleneğine bağlı olarak değişir), Filistin halkına karşı gözü dönmüş bir katliam politikası uygularken, dünyanın muktedirleri sözüm ona ateşkes çabası içindeymiş gibi yaparak, katile ihtiyaç duyduğu zamanı kazandırıyor.

Seçildiğinde teninin renginden dolayı dünyayı sevince boğan Barack Obama, şimdilik topa girmiyor. Henüz resmen göreve başlamamış olmasının arkasına saklanıyor.

Ama onunla aynı ırktan/renkten Condoleezza Rice, bütün müdanasızlığıyla tam da kendisinden bekleneni yaptı, İsrail’in katliamına gözlerini kapatıp Hamas’ın roket saldırılarını kınadı. Doğruyu söylemek gerekirse, Yahudi lobisinin desteğini de alarak Beyaz Saray’a çıkan Obama’nın benzer bir yaklaşıma sahip olduğundan kendi adıma kuşku duymuyorum. Biliyorum ki, artık bu dünyada “zenci” olmanın ten rengiyle bir ilgisi yok. Gazze’de İsrail bombalarıyla öldürülen çocuklar “beyaz”, Condoleezza isimli canavar “zenci” öyle mi?

İngiltere Başbakanı Brown, Almanya Başbakan yardımcısı Steinmeier, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy... Hepsinin ilk cümlesi Hamas roketleri... 3-5 yaşında bebeklerin cesetleri durmaksızın yan yana sıralanırken Hamas’ın üç tane uyduruk roketinden söz ediyorlar. Ahlaksızların hepsi kendine ‘demokrat’, hepsi kendine ‘hümanist’. (Yeri gelmişken bunca yaygarası yapılan Hamas’ın roketlerine dair bir döküm: İsrail kaynaklarına göre, 2004 yılının Haziran ayından 2007 yılı sonuna kadar -yani üç buçuk yıl içinde-, Hamas’ın “korkunç” roketleri, toplam, 11 sivil İsrailli ve 5 Filistinlinin ölümüne neden oldu. Aktaran: Pascual Serrano, sendika.org)

•••

Dönüp memlekete bakıyoruz.

Başbakan Erdoğan’ın hali içler acısı... Bir yandan herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti başbakanından duymamızın pek mümkün olmadığı bir dille İsrail’e veryansın ediyor; diğer yandan, ikili anlaşmaların arkasında duruyor.

Başbakan’ın öfkeli dilini, infiale kapılmış tabanını biraz olsun teskin etmeye dönük bir manevradan ibaret görmek haksızlık olur. Gazze’de olup bitenler karşısında onun da dehşet ve azap duyduğundan kuşkum yok. Ama işte iktidar (ya da hükümet) olmanın kefaretinden de kurtulamıyor, oportünüzme sığınıyor. Neymiş? Bakkal dükkânı değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni idare ediyormuş. Grup toplantısında bunları söylerken AKP milletvekilleri ve dinleyici localarını dolduran haybecilerin sürekli alkışlamaları ise başka bir rezalet. Belli ki şakşakçıların hiçbirinin aklına, yedi yıl önce dönemin hükümetinden ikili anlaşmaların iptalini isterken “onlar bakkal dükkânı mı idare ediyordu” sorusu gelmiyor. Bari biraz utanın da sessizce dinleyin.

•••

Kendimizi kandırmayalım. Türkiye’nin özellikle Ortadoğu’ya dönük dış politikası –zaman zaman gündeme gelen küçük ‘gösteriler’ bir yana-  ABD’nin çizgisinden uzaklaşamaz. Hiçbir düzen partisi bunu yapamaz. Hele ki, ekonomik krizin kapıyı tekmelediği, yarın ABD’nin kontrolündeki uluslararası finans kuruluşlarının kucağına düşeceğimizin kesin olduğu bugünlerde...

Bakın Hürriyet gazetesinin ‘analizci’ yazarlarına... İlk ‘kınamanın’ ardından hemen o bildik teraneyi tutturdular: “Hamas’ın roketleri...” Çünkü onlar nerede durmaları gerektiğini herkesten iyi bilir!

Hiç kuşkunuz olmasın, olaylar biraz küllensin, bir sonraki saldırıda Gazze’yi bombalayacak İsrail uçaklarının pilotları katliam antrenmanlarını yine Konya semalarında yapacak.