Bu yıl için Avrupa Kültür Başkenti ünvanını alan Almanya’nın Ruhr bölgesine (Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti içerisinde bir bölge)

Bu yıl için Avrupa Kültür Başkenti ünvanını alan Almanya’nın Ruhr bölgesine (Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti içerisinde bir bölge) yaptığım yolculuk sonrasında, geçen hafta bu köşeden sizlerle paylaştığım kültür başkentliğinin algılanma analizlerine bu hafta da devam ediyorum.
Essen (Ruhr bölgesi içerisinde belediye), Avrupa Birliği tarafından kültür başkenti seçilirken; bir kent endüstri bölgesinden nasıl çekici ve dinamik bir kente dönüştürülür göstergesinin  takdir edilmesiyle seçilmiş.
“Kültür demlenmeden içilmeyen çay gibi bir olgu” demiştim yine geçen haftaki yazımda. Essen’in kültür başkentliği için ise bu benzetmem hayli yersiz olacak. Şöyle ki; demlenmesini bekleyecek zamanı olmayan pratik insanların düzenlediği hızlı, hareketli ve halkına hizmet sunan bir belediyecilikten söz edebiliriz Ruhr bölgesinde. Elbette Almanya’nın tamamı için de bu benzetmeyi yapabiliriz. En önemli kültürel başarı bence ulaşım olarak öne çıkıyor.
Yeraltı ve yerüstünde örülmüş raylarla ile bir bölgeden diğer bir bölgeye trenle 2 saatte ortalama 20 avroya güvenle gidebiliyorsunuz. Örneğin Essen’den Hagen’e S Bahn ile 1 saatte 16 avroya gidip bir konser izleyip rahatça dönebilirsiniz. Ama unutmadan belirtelim ki biletinizi zamanında aldığınızda ancak planladığınız etkinliğe zamanında ulaşabilirsiniz Almanya’da. Bu İstanbul için çok zor. Onun için bizim kültürel etkinliklerin planı en uzun 3 aylık dönemlerle oluşturulabiliyordur herhalde. Bu son dakikacılık elbette bizim kentte yaşayanlar yani bizler için de bir yaşama kültürü kılavuzu oluşmasına neden oluyordur diye düşünmekteyim. Yağmur yağdığında kaçınız Kuruçeşme’deki plastik sandalyeli, seyirci için zulüme dönük açık hava mekânlarındaki konser etkinliğini izlemek için erkenden mekâna gelmeyi düşünmüştür? ‘Aslan bağlasan durmayacak’ bu mekâna, biraz boğaz esintisi biraz da konser vermeye gelen ünlünün hatırına gidiyoruz ya bunu bilen kimse yok. Demek ki neymiş, İstanbul’un konser verilebilecek meydanları yokmuş, var olanlar da ya kömür ocaklarından bozma mekânlar ya da stadyum türü seyir engelli alanlarmış. İşte bu anlamda ister istemez kıyaslamaya girişiyorsunuz kültür başkentlerini. Ruhr bölgesinde sayısız meydandaki yüzlerce konserin, şu anda bile rahatça izlenebilir tribünlerinin olması önemli bir fark olarak öne çıkıyor. Sadece konsere endeksli bakmayın, bu geniş meydanlarda hızla sökülüp takılan sahne platformları, sonrasında çok iyi bilirsiniz ki; sokak tiyatrosundan defilelere, pazar yerinden fuar mekânlarına her türlü aktivite kolaylıkla yapılabilsin diye beklemekte. Bana İstanbul’da dümdüz (engelsiz) sadece bir tane etkinlik meydanı gösterenin alnını karışlarım. İstanbul Taksim Meydanı’nda Hilmi Yavuz’un İBB Kültür Başkanlığı döneminde bir tiyatro gösterisi yapmak için izin istemiştik de bize Çağlayan meydanını önermişlerdi. Hadi onu anladım peki şimdi kültür başkentisin. Sokaklarının meydanlarının cıvıl cıvıl olması gerekmez mi? Kültürün sokakla buluşması gerekmez mi? Odaların, merkezlerin, salonların içine, sıkıştırılmış zamanlarda yapılan izole kültür etkinlikleriyle nasıl kutlayacak bu halk kültür başkentliğini?
Kültür Başkenti resmi açılışında Taksim Meydanı’ndaki gösterişli açılış hala belleklerde, tamam çok beğendik güzeldi. Aynı etkinliği neden Tuzla’da, Pendik’de, Büyükçekmece’de, Sarıgazi’de, Armutlu’da, Samatya’da yapmıyoruz? İstanbul, surlarla, köprülerle, kulelerle dolu, ama bomboş duruyor kültür başkentliğinde? Sayın Topbaş İstanbul’u temsil eden heykeller yapılacak demişti kentin çeşitli yerlerine. Yapıldı mı gören duyan var mı? Her neyse yine daldık kentin sorunlarına…
Almanya’da Hagen’deyim şimdi de. Ruhr Bölgesinin sınırında bir belediye. Savaş sırasında büyük ölçüde yıkılan kent, modern bir anlayışla yeniden düzenlenmiş, çok sayıda park, bir tiyatro binası, sanat ve yerel tarih müzeleri inşa edilmiş. 19. yüzyıldan kalan kuleleri: Freiherr-vom-Stein-Turm, Kaiser-Friedrich-Turm, Eugen-Richter-Turm, Bismarck-Turm etkileyici güzellikte. Unutmadan söyleyelim ki içimizde kalmasın. Hagen’in yüzde 42’si ormanlarla kaplı. Nehirlerinden köprü geçirmek için ağaçlarını kesmemişler yani. Bu yıl kültür başkenti sınırları içinde adları geçse de, demir-çelik, basınçlı döküm, makine, kimya, kâğıt ve dokumacılık başlıca sanayi kolları olarak öne çıkıyor.
Hagen’e yaptığım günü birlik ziyaretten sonra şimdi kültür başkentinin, bir tür merkezi diyebileceğimiz Essen’e dönüş zamanı. Essen Merkez Tren İstasyonu’na trenle 1 saatte ulaşıyorum. Ertesi günkü etkinlikleri belirlemek için Ruhr kültür başkenti bürosuna gitmeyi düşünüyorum. Kültür başkenti ofisi karşımda duruyor (fotoğrafta) ama meydanda yol düzenleme çalışmaları var. Her yer barikatlarla çevrilmiş. Fotoğrafta gördüğünüz beyaz barikatları güç bela aralayıp ulaşıyorum. Ama o da ne? Günlük etkinlikleri gösteren dev ekran bozulmuş ve tamir ediliyor. Bir bilgisayar çıkışıyla idare ediyorum etkinliklere göz atma fikrini. Ve Böll Otele dönüyorum. Devamı haftaya…