Geçen hafta içerisinde kutladığımız Dünya Tiyatrolar Günü'nde kendi adıma şanslı olduğumu söyleyebilirim. 27 Mart'ta, üniversitedeki tiyatro dersime misafir olan kişi daha önce aynı sahneyi pek çok kez paylaştığım, tiyatronun duayeni olan bir isimdi: Tiyatro sanatçısı Gülriz Sururi. İsterseniz önce Gülriz Sururi’yi tanıyalım.

Annesi: İlk Türk primadonnası Suzan Lûtfullah Sururi, babası: İlk operet kurucularımızdan Lûtfullah Sururi, amcaları: Yusuf, Celal, Ali Sururi. İlk operet tiyatrosu oyuncu ve yazarları. Önce annesinin karnında sahneye çıktı, sonra Muhsin Ertuğrul’un isteğiyle 12 yaşında Çocuk Tiyatrosu’nda. Muhsin Ertuğrul, onu yetenekli bulup konservatuvara seçti. Orada dönemin önemli hocalarından tiyatro, şan, bale dersleri aldı. Bu arada Şehir Tiyatrosu’nda ufak tefek roller oynamaya başladı. Küçük yaşta hayatını kazanmak zorunda kaldı. Konservatuvarı bitiremeden bazı özel topluluklarda kendini başroller oynarken buldu.

Büyük ustaların yanında çıraklık etti. Kendisi bu döneme çok değer veriyor, “Tiyatroyu Muhsin Ertuğrul’dan öğrendim, sahne rahatlığını Muammer Karaca’dan, şöhreti Haldun Dormen’de buldum, Engin Cezzar çok yönlü oyunculuğumu ortaya çıkardı, HaldunTaner ve Güngör Dilmen’in seçkin bir oyuncu olmamda rolleri büyük” diyor.

O, tiyatroda olduğu kadar, yazdığı kitaplarla da ünlendi. 'Kıldan İnce Kılıçtan Keskince' (Anı), 'Bir An Gelir' (Anı), 'Seni Seviyorum' (Roman), 'Girmediğim Sokaklarda' (Öykü), 'Biz Kadınlar' (Gazete yazıları) adlı kitaplarının yanı sıra, sahnelenmiş üç oyunu ve üç yemek kitabı var.

Gülriz Sururi, üniversitedeki dersime konuk olduğu sürede ise, öğrencilerle çok sıcak bir hava yakaladı diyebilirim. Tiyatro geçmişiyle ilgili deneyimlerini kendine özel tarzıyla paylaştı öğrencilerle ve onlara hem mesleki hem de hayata dönük önerilerde bulundu. Aynı zamanda devlet sanatçısı da olan ünlü oyuncu Gülriz Sururi, tiyatronun insanları birebir etkilediğini ve bu etkileşimin hiçbir sanat kolunda bulunmadığını söyledi. Sururi, günümüzde tiyatroya gönül veren gençlerin apolitik şekilde yetiştiklerine de değinerek, teknolojinin gelişimi ile birlikte günümüzde tiyatronun dışlanması için çok fazla etken bulunduğunu, ancak buna rağmen tiyatronun ölümsüz olduğunu anlattı. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 1960’lı yıllarda tiyatronun altın yıllarını yaşadığını belirten Sururi, bu yıllarda ‘güzel günler göreceğiz, güzel günler gelecek’ mesajı verildiğini, bu güne göre daha çağdaş ve modern oyunculuk yapıldığını ifade etti.

Gülriz Sururi, 60’lı yıllarda tiyatro yazarlarının oyunlarını korkmadan yazdıklarını ve izleyicilerin ise bu oyunları hoşgörü ile izlediklerini söyledi. Devekuşu Kabare'nin oyunlarını özellikle o dönemde politikacıların bizzat salona giderek izlediklerini, şimdilerde ise sanat etkinliklerini izlemeye giden politikacı sayısında düşüş olduğunu söyledi.

Şu anda dünya nüfusunun hızla arttığına da değinen Sururi, kültür erozyonu yaşandığını anlattı. Eskiden çevrenin ve okulun insan gelişiminde büyük etkisi olduğunu belirten Sururi, şimdilerde bu iki etkenin yanı sıra kişinin kendisini daha fazla yetiştirmesi gerektiğinin altını çizdi. İnsanların chat yapar gibi konuştuğunu belirten Sururi, Türkçe'nin daha iyi öğrenilmesi ve eskiden olduğu gibi sesli harflerde yine şapkaların da kullanılmasını önerdi.

Sururi, “Devlet Tiyatroları çok büyük hizmetler verdi. Evrensel tiyatronun ülkemize gelmesine vesile oldu. Tabii ki her şey gibi onlar da değişti. Tiyatronun devamlılığı ve gelişimi açısından ise mutlaka usta-çırak ilişkisi olması gerekiyor” dedi.

Öğrencilerden gelen bir soru üzerine ünlü oyuncu Gülriz Sururi, televizyonda yapılan skeçlerin tiyatro olmadığını belirterek, Haldun Taner’in yazdığı 'Keşanlı Ali Destanı' oyununun tiyatroda seyredilmesi ile aradaki farkın çok daha iyi anlaşılabileceğine dikkat çekti. Sururi, şu anda ekranda seyredilen oyunun sadece Haldun Taner’in yazdığı eserden esinlenme olduğunu, aslının asla bu olmadığını söyledi. Hatta eser sahibi olarak Haldun Taner isminin bile bulunmaması gerektiğini çok keskin bir şekilde belirtti.

Yine bir öğrencinin "Türkan Şoray Kanunları gibi bir şeyden söz ediliyor" sorusu üzerine sanatçı, bu sözü duymadığını ama Türkan Şoray’ın bir dizide oynamasını tasvip etmediğini, onun böyle bir şeye ihtiyacı olmadığını söyledi.

Öğrencilerin sinemanın çok daha fazla öne geçtiğini ifade etmeleri üzerine Sururi, tiyatrocuların fedakârlıklara göğüs gererek gönülden çalıştıklarını, bütçeler konusunda hiçbir zaman sinemacılarla boy ölçüşemeyeceğini belirtti.

Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen 'Fosforlu Cevriye' oyununun yzaarlığı ve yönetmenliğini de yapan Gülriz Sururi, kendi iş disiplininden de örnek vererek, bu oyundaki Cevriye rolü için 100 genç kız arasından Feray Darıcı’yı seçtiğini ve onun dört senedir de başarı ile bu oyunu sergilediğini anlattı.

Ünlü oyuncu Gülriz Sururi’ye, Yeni Yüzyıl Üniversitesi öğrencileri tarafından 'Tiyatronun Meleği' heykelciği de takdim edildi. Ve Gülriz Sururi öğrencilerin gözünde adeta bir melek oldu.

Şu sıralar Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde oyunculuk dersi veren sanatçı, titiz elemeler sonucu seçtiği gençlere birikimlerini aktarmaktan, onları yazıp yönettiği müzikal oyuna hazırlamaktan çok memnun.