86 Dünya

86 Dünya Kupası’nın unutulmaz yıldızıydı. O tuhaf fizik yapısıyla futbolcudan daha çok “tamirci çırağı”na benzeyen Diego Maradona hemen hemen dünyanın bütün sokak çocuklarının hayranlık duyduğu; mahalle aralarında sürüp giden futbol maçlarının özdeşleşilen futbolcusuydu. Kimbilir sen mi Maradona olacaksın ben mi kavgası kaç çocuğun anılarında yer tutar.

Çokça söylenmiştir; futbol özellikle azgelişmiş ülkelerde yoksulların sınıf atlamalarını sağlayan en büyük rüyalardan biridir. Brezilya’nın ya da Arjantin’in kenar mahallelerinde futbol topunun ardından koşturan binlerce çocuk bir gün “büyük bir futbolcu” olmanın hayaliyle yaşar. Havuzlu villalara, lüks arabalara, güzel sarışın kadınlara sahip olmanın, şöhretin ve zenginliğin en bilinen yoludur bu.

O diz boyu yoksulluğun geride kalması için “tanrısal” yetenekle çalışmanın ve emeğin sonuç olarak bir “oyun”da birleşmesidir, çocuk ruhları tutku dolu bir hayale bağlayan. Bu milyonların hayali kuşkusuz çok az insan için bir gerçeğe dönüşür. Diego Maradona bu nedenle milyonlarca yoksul çocuğun gerçekleşen hayalinin adıdır. Ve yine bu nedenle bütün tarihi yoksul ülkelere faullü goller atmakla geçmiş bir sömürge imparatorluğunun milli takımına elle gol attıktan sonra “o Tanrının eliydi” demesinin ardında tarihsel ve tanrısal haklılığa güven yatar.

Avrupa yolculuğunu Napoli’ye yapması da bir rastlantı sayılmamalıdır. İtalya’nın Kuzey Ligi’nin zenginliği karşısında; mafyanın, yasadı şının ve yoksul kalmışlığın sembolü olan Napoli, Maradona’yı adeta çağırmıştır. Uyuşturucu, kadınlar; politika, isyankârlık Arjantinli futbol ilahının inişli çıkışlı hayatının çeşitli duraklarıdır artık. O olağanüstü yeteneğin ete kemiğe büründüğü bedeni giderek kendinden uzaklaşırken Maradona yeniden hayata döner. Bu kez Castro’nun “Che’den sonra bir başka Arjantinli daha Küba halkının yanı nda” diyerek Comandante ile Kaptan’ı karşı laştıran sözcükleri Maradona’nın yeni misyonunu tanımlar.

Birçok arkadaşı futbolun kendilerine sağladığı zenginlikle varlıklı sınıfa dahil olmanın keyfiyle yaşarken Maradona yeniden evine, dünyanı n yoksullarının arasına döner. Artık üstünde, o muhteşem gösterinin 10 numaralı forması yerine, “Stop Bush” yazan bir tişört vardır.

Çok daha sınırlı şöhretlerin, çok daha sınırlı transfer paralarının ve kuşkusuz Maradona’yla kıyaslandığında çok daha kısıtlı yeteneklerin örneğin bizim ülkemizde Laila, Reina kapılarına sürüklediği; üçüncü sınıf manken kızlarla aşkların geride bırakılmış yoksullukların yerine konulduğu futbol yıldızlığı ne denli “zavallı” kalmaktadır. Hayatta bildikleri en muhalif tutumun “tarikat liderliği”ne biat, Susurluk’çularla derin dostluklar, göze aldıkları en büyük serseriliğin mafya liderlerine saygı olması bu sığlığın göstergesi sayılmalıdır.

Diego Maradona keşke bizim ülkemizde var olsaydı. Ancak TV ekranlarında görebildiğimiz o olağanüstü yetenek 12 Eylül’ü protesto gösterilerine; Cumartesi Anneleri’ne; 1 Dakika Karanlık eyleminin ateşböcekleri gibi yanıp sönen ışıklarına ne de çok yakışırdı.