Konuşma, konuşanın, başkalarını ilgilendireceği ön yargısı ile ve onlarla bir anlaşma sağlamak amacıyla, düşündüklerini, dil ve ses kalıpları halinde....

Hızlı tramvayda anons yapan kadın, sanki şiddete maruz kalmış gibi

Konuşma, konuşanın, başkalarını ilgilendireceği ön yargısı ile ve onlarla bir anlaşma sağlamak amacıyla, düşündüklerini, dil ve ses kalıpları halinde, haberleşme kanalları aracılığıyla aktarması ve tepkilerini kontrol ederek, bu eylemi geliştirmesidir.

Bu tanımdan sonra, monoton konuşarak sesini değişik tonlarla süsleyemeyen kişinin sınırlı ve tek düze bir kişiliğe sahip olduğunu söyleyebiliriz. Çoğunlukla kişinin enerji tıkanıklığı sesine yansır. Doktorlar özellikle ruhsal rahatsızlıklarda kişinin ses tonlamasına bakarak hastalığı teşhis edebilirler.

Doğal ses kafa ve göğüs seslerinden meydana gelir. Dengeli bir ses, göğüs ve kafa boşluklarının uyumlu bir karışımıyla oluşturulur. Bunların hangi oranda kullanılacağı konuşmacının duygularını ifade etme becerisi olarak anlam kazanır. Dengesiz bir ses kişilikle ilgili bir sorunun işaretidir. Çok alt tonlarda devamlı konuşmak ise aşırı kibir ve kendini beğenmişiliğin ifadesi olarak tanımlanır.

Hergün tramvayı kullanırım zaman zaman havaalanından biner Zeytinburnu’na gelir oradan aktarma ile Kabataş’a geçerim işim gereği. Yaklaşık 2 aydır bir kadın sesi anons yapıyor tramvay vagonlarındaki hoparlörden.. “Dear Passengers…” ile başlayan ve gelecek istasyonun adını söyleyen bu kadının anonsu okuyuş şekli ile ilgili gözlemlerim oldu bir süredir.

Metni okuyan kadının okuyuş biçimi, yani entonasyonu, ritmi, vurguları beni çok düşündürüyor. Ama rahatsızlığım konuşan kişinin kadın olmasında değil, aksine kadının ağlamaklı ses tonunda.

Bu yazıyı okuduktan sonra siz de tanıklık etmek isteyince farkedeceksiniz ki , çok dikkatli dinlendiğinde; şiddete maruz kalmış, ezik, çaresiz, ağlamaklı, bir kadın sesinin yolculardan yardım dilenir gibi “hani nerdeyse” “zor durumdayım kurtarın beni” tonundan dinlettirildiği kanısındayım. Elbette Büyükşehir bunu bilinçli yaptırıyor diye bir şey yok.

Ama “diksiyon-fonetik-hitabet” uzmanlık alanım olduğu için bu konuda hatadan bir an önce dönülmesi fayda getirecektir diye düşünüyorum yolculuk ihlali konusunda.

Eğer ben bu kentte güne başlıyorsam, sevecen, neşeli, hayat dolu, enerjik bir sesi tercih ederim. Oysa ki bu ses, gününüzün kötü geçmesi için özenle seçilmiş gibi duruyor. Bu beklenti kenti gezmek,keşfetmek, dolaşmak için tramvayı kullanan turistler için de böyledir diye düşünüyorum.

Tamam televizyonlardaki haber programları ve program sunucuları anons yaparken çok başarılı değiller ama, hayatın içinden tramvayla geçerken dakka başı acılı bir kadının “Kabataş, Fındıklı,” derken mutsuz, biçare bir tonla bu isimleri seslendirmesi, umutsuz ve isteksiz yapılan bir iş’miş izlenimi uyandırıyor olması, gerçekten yadırgatıcı ve herkesi geren bir halde.

Sesi belki sigara içmekten kalınlaşmış bir kadın seslendirmeci dublaj piyasasında çok başarılı da olabilir ya da sunucudur açılışlarda ama tramvay sesi olarak oturmamış bence. Ses rengi olarak bu kentte yaşayanları güne hazırlamaktan çok uzak, dahası güne başlarken ihtiyacımız olan yaşam enerjisini bize hissettirecek sahicilikten çok uzak. Belki bu iş için çok büyük paralar dahi verilmiş olabilir. Ama ses yoluyla kente negatif enerji yaymaktan başka bir işe yaramıyor. Bizde uyandırdığı imaj, yarattığı etki, zaten korku kültürünün uzantısında boyveren topluma hiç bir pozitif katkı sağlamıyor.

Örneğin kentte dolaşırken sizin de kulak misafiri olduğunuz seslerden biri olan, “kimliklere pvc kaplayıcılarının el arabalarındaki teypten çıkan mekanik ses”inde de bile bir ironi sezinlenirken ve tebessüm etmemize neden olurken, bu toplu taşıma aracı tramvaydaki sesin turizm sezonunun başladığı şu günlerde derhal değiştirilmesi gerekir diyerek yetkililere sesleniyorum.

TRT Çocuk saatinde seslendirmeye başladığım yıllardan TRT 2’nin tanıtım sesi olduğum yıllara kadar şehirlerin de sahiplerini okşayan sahiplenen seslere ihtiyacı olduğunu dile getirmişimdir. Hatta bizi ulaşım için yönlendiğimiz mekanlarda (Yaya geçitleri, duraklar, bekleme salonları, iskeleler, havaalanları) bir ninni gibi gün içerisinde rehabilite edecek samimi tonlu, bu seslere ihtiyacımız olduğunu hep gündeme getirmiş, bu konuda bildiriler sunmuşumdur.

İstanbul’da bizi karşılayan sesler, elbette bir radyo dj’i ya da çığırtkan bir tv sunucusu olmamalı ya da bu tür yaya geçiş noktalarındaki sesler, ama trafikte boğulan, işyerinde yorulan kenti yaşayan bizlerin beyin dalgalarını zorlayan değil, rehabilite edecek türden seslere ihtiyaç var.

Deneyimim neticesinde söyleyebilirim ki, bu ses elbette kadın sesi olabilir ama şiddete maruz kalmış bir kadın sesi olmamalıdır bu sesin bizde uyandırdığı etki.

Zaten Televizyon reklamları ve dizilerinde cinsel obje olarak yeterince şiddete maruz kalan kadınlarımız bir görmezden gelme neticesinde tramvaylarda da konu ettiğim türden dublaja maruz kalmamalıdır.

Örneğin belediye tramvay duraklarının anonslarını halk tarafından çok sevilen sanatçılarımıza yaptırabilirsek, hem o seslerle buluşma fırsatı yakalamış oluruz, hem de yaşam enerjisi almış olabiliriz diye düşünüyorum.