Tuzla tersanelerinde 2 yılda 82 işçi öldü. Göz göre göre. Biliniyor, ölenler ve hâlâ hayatta olanlar, çaresizlikten eşine az rastlanır kötü koşullarda çalışıyor. Çoğu sigortasız,....

Tuzla tersanelerinde 2 yılda 82 işçi öldü. Göz göre göre. Biliniyor, ölenler ve hâlâ hayatta olanlar, çaresizlikten eşine az rastlanır kötü koşullarda çalışıyor. Çoğu sigortasız, sendikasız, hiçbir sosyal güvenceye sahip olmaksızın, Engels’in ‘İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu’nda ya da Charles Dickens’ın romanlarında anlattığı sefaleti neredeyse aratmayacak koşullar... Yaşadıkları yerler derme çatma evler... Bir odada 8-10 kişi. Hayatları, bir nevi ‘hayatta kalma’ çabasından ibaret.
İşçi ölümleri ayda 3-4 rakamına ulaşınca Tuzla’da acayip bir şeyler olduğu anlaşıldı. Tersanelerdeki çalışma ve yaşam koşulları kaçınılmaz olarak kamuoyunun dikkatini çekti. İlgili haberleri, röportajları zaten çoğunuz okumuşsunuzdur.
Bu hafta daha farklı bir gelişmeye tanıklık ettik. Birbiri ardından gelen ölümlerde sesi soluğu çıkmayan Tuzla patronları, ‘karşı atağa’ geçti. Biraraya gelip basın toplantısı yaptılar. Tek tek televizyon programlarında boy gösterdiler. Kamuoyunda haklarında oluşan ‘kan içici’ imajını tamir etme telaşına düştüler.
•••
Ortak basın toplantısı yapan Gemi İnşa ve Sanayicileri Birliği (Gis-Bir) Başkanı Murat Bayrak, Türk Loydu Başkanı Yücel Odabaşı ve Sedef Tersanesi Sahibi Murat Kalkavan’ı bilmem izlediniz mi televizyonda? Yüzleri biraz kararmış gibi geldi bana. Şimdilerde haklı olarak edindikleri ‘malum şöhret’ten rahatsız. Hatta biraz öfkeli gibi...
Peki ne anlattılar kamuoyuna?
İşçileri suçladılar, eğitimsiz, diye. Odabaşı, “Trafik kazaları azalırsa işçi ölümleri de azalır” dedi. Bizde kazaların sebebi ‘trafik canavarı’dır. Öyle derler. “Tarfik canavarı bu bayram tatilinde de 60 can aldı” gibi... Odabaşı’na bakılırsa Tuzla’da faaliyet gösteren bir ‘tersane canavarı’ var anlaşılan.
Basını suçladı patronlar... Abartıyorsunuz, tek taraflı davranıyorsunuz, diye.
Patronlara eşlik eden bir de ‘sürpriz konuk’ vardı. Türk-İş’e bağlı Dok Gemi-İş sendikası başkanı Necip Nalbantoğlu. O da basını suçladı. Tersaneleri ziyaret eden siyasetçileri, demokratik örgütleri ve en çok da DİSK’e bağlı Limter-İş sendikasını suçladı. Taşeronluk sistemini savundu.
Bütün bu süreç boyunca AKP hükümeti ve hükümetin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ne yaptı? “Olayların takipçisiyiz...” gibi birşeyler söyledi. Bir de Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yenen Bursaspor’lu futbolculara 2 biner YTL prim verdi.
Hükümetin bir diğer icraatı da hafta içinde işçi ölümlerini protesto eden Limter-İş’li sendikacı ve işçilerin üzerine polisi saldırtmak oldu. Dayak ve gözaltı. Bakan Faruk Çelik’in hadiseye dair yorumu da şuydu: “Dert sorun çözmek değil de orada sendikal bir mücadele yapıp bir şey elde etmek ise orada ölenlere saygısızlık yapmış oluruz.” Aynen böyle diyor bakan. Sendikal mücadele yapıp bir şeyler elde etmek, sendikasız, kadrosuz, sigortasız ölüp giden işçilere saygısızlıkmış. Düşünmeden edemiyorum... Eski bir İtalyan filmi geliyor aklıma: ‘İşçi Sınıfı Cennete Gider”. Filmin dediği gibi Tuzla’da ölen işçiler eğer şimdi cennetteyseler, bu takva sahibi bakan nereye gidecek acaba?
•••
BirGün okurlarının birçoğunun bildiği gelişmeleri alt alta sıraladım. Ama asıl mesele şu: Bir tarafta Tuzla tersane işçileri ve onlara sahip çıkmaya çalışan bir sendika... Bu mücadeleye destek vermek için çaba sarfeden demokratik örgütler... Diğer tarafta patronlar, hükümet, sarı sendikacılar, polisler...
Tuzla bize epeydir unutmaya yüz tuttuğumuz sınıf mücadelesi gerçeğini bütün çıplaklığıyla gösterdi. Saflar gayet belirgin. Kuşkuya yer yok. Sermaye ve onun bütün açık/örtülü kurumlarına karşı işçi sınıfı.
Son çeyrek yüzyıldır yaşananlar, dünyaya nasıl bakmamız gerektiğine dair kimi kuşkuları beraberinde getirdi. İlk sosyalizm tecrübesinin yenilgisi ve kapitalizmin küresel egemenliği, ‘ölümü gören’ emekten yana güçlerin ‘sıtmaya razı olup’ bütün ufkunu burjuva demokrasisinin sınırlarına hapsetmesine yol açtı. Başta ‘sınıf mücadelesi’ olmak üzere bir çok kavram el çabukluğu ve göz boyamayla yok edildi. Ama işte hayat sürüyor. Sınıf mücadelesi de... Her zaman olduğu gibi. Aksini söyleyen ya kötü niyetlidir ya da budala.