PKK taşeron bir örgüt mü? Kökü dışarıda mı? Hükümetin Kürt

PKK taşeron bir örgüt mü? Kökü dışarıda mı?
Hükümetin Kürt hareketine yönelik son argümanı, “PKK taşeron bir örgüttür.” İlk akla gelen “kimin taşeronu” sorusunun cevabını ise ima yoluyla veriyorlar: “İsrail’in.”
Bu iddiayı dile getirenlerin söylediklerine kendilerinin inanıp inanmadığını bilmiyorum ama gerisindeki mantığı anlamak zor değil. Mavi Marmara hadisesinde yaşanan İsrail haydutluğunun yol açtığı yaygın toplumsal tepkiyi PKK’ye yöneltmek, en azından bu dolayımla örgütü itibarsızlaştırmak.
Ortada çeyrek asırdır süren bir savaş var. Bu süre zarfında, örgütün kurucu liderinin yakalanması da dahil, sayısız badire atlatmış; bugün ülkenin belli bir coğrafyasında siyasi olarak neredeyse kesin, hatta dönem dönem askeri inisyatif kazanmış bir hareketin bunca yıllık varlığını “dış güçlere” bağlamanın saçmalığını tartışmaya bile gerek yok.
Ortadoğu’nun karanlık labirentlerinde siyaset yapan hiçbir hareketin “dış müdahalelerden” azade olamayacağı herhalde kestirilebilir. PKK de muhtemelen bu konuda masun değil. Ama sözünü ettiğimiz şeyin “taşeronluk”la alakası yok. Olsa olsa bölgedeki çıkar çatışmaları ve hesaplaşmalar içinde kendi pozisyonunu güçlendirecek hamlelerden bahsedilebilir. (Bu hamlelerin siyaseten doğruluğu ayrı bir tartışma konusu). Ama bu ilişki biçimi sadece PKK için değil, bölgedeki -devletler de dahil- tüm siyasi aktörler için geçerli olsa gerek.
Asıl önemlisi... PKK’nin varoluş sebebini “taşeronluk” olarak izah ederseniz, son 25 yıldır yaşanan sorunu hiç anlamamışsınız demektir. Anlamadığınız sorunu bırakın çözmeyi, “açılım”azsınız bile! Nitekim öyle de oldu.
•••
Profesyonel ordu sorunu çözer mi?
Şimdilerde karşılıklı iktidar mücadelesi veren islamcı neo-liberallerin ve statükocu devletçilerin Kürt sorununa çözüm konusunda giderek ortaklaştıkları önerilerden biri de “profesyonel ordu”.
Nedir profesyonel ordu? Öyle anlaşılıyor ki, “özel timin ordulaştırılması”. Bu ihtiyacın gerisindeki saikin “daha iyi savaşan” bir yapının kurulması olduğu anlaşılıyor. Yani, daha çok öldüren... Daha çok köy boşaltan, yakan... Daha çok yargısız infaz yapan... Peki bunların denenmediğini söyleyebilir miyiz? Hayır. Hepsi denendi. Sonuç ne oldu? Kürtlerin daha yoğun biçimde PKK’nin arkasına dizilmesi. “Susurluk taktiğinin” uygulandığı 1990’lardan bu yana örgütün bölgede ve büyük şehirlerdeki “gettolarda” etkinliğinin daha da arttığı reddedilebilir mi?
Hasılı, profesyonel ordu önerisi, meseleyi sadece silahlı bir isyan perspektifinden görüp kanlı bir “çözüm” arayışından başka birşey değil. Bu ise –demeye dilimiz varmıyor ama– toplumsal bir boğazlaşmanın yolunu açmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
•••
Muhatap kim? PKK’ye rağmen BDP bir seçenek olabilir mi?
Evet, örgütü bu aşamada doğrudan muhatap almak Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından mümkün bir girişim olarak görünmüyor. Elbette bunun anlaşılabilir sebepleri var. Zaten, dünyanın başka yerlerinde yaşanan benzer örneklerde de ilk aşamada “doğrudan görüşmeler” söz konusu olmadı, bildiğim kadarıyla... Ama “dolaylı” oldu. Bizim devletin de dönem dönem benzer girişimleri olduğunu biliyoruz. Bu koşullarda ilk akla gelen muhatap BDP. Fakat ona da manasız dayatmalar yapılıyor. “PKK’yi terörist ilan et”, “PKK’yi eleştir” vb.
Şimdi böyle şey olur mu allahaşkına? Sorunun gerçek muhatabı belli: PKK. Onunla görüşmüyorsun, kabul. Ama oturup iyi-kötü konuşabileceğin, sorunun tarafının hassasiyetini taşıyan yasal bir siyasi temsilci var. Sen ona, sorunun gerçek muhatabıyla arandaki siyasi, duygusal, her neyse... bütün köprüleri at, diyorsun. De ki, attı. Peki o koşullarda BDP’nin muhatap alınabilecek bir yanı kalır mı? Mesele, silahı elinde tutanı belli konularda ikna etmekse, ona ulaşacağın köprüyü dinamitlemenin manası var mı? PKK’ye “tu kaka” diyen bir siyasi hareketin bölgenin hassasiyetlerini, beklentilerini taşıyabileceği, temsil edebileceği düşünülebilir mi?
Siz istediğiniz kadar yok sayın. Bu sorunun kendine özgü gerçekleri var. Bunlarla yüzleşmeden atılacak her adım maalesef beyhude olacak.