Tunus’ta, Mısır’da başlayan halk ayaklanmalarının Arap dünyasında hangi kapıları açacağı henüz belirsiz.

Tunus’ta, Mısır’da başlayan halk ayaklanmalarının Arap dünyasında hangi kapıları açacağı henüz belirsiz. Sokağa çıkan muhalefetin bütün bir sistemi alaşağı edecek radikal bir yönelime girmesi bugün pek olası görünmüyor. Ayaklanmaların daha ziyade kendiliğinden ve tepkisel temelde gelişmesi zaman içinde varolan düzen tarafından ehlileştirilme, absorbe edilme ihtimalini güçlendiriyor. Nitekim Tunus’ta geçici hükümetin yavaş yavaş kontrolü ele almaya başladığı anlaşılıyor. Fakat bu demek değil ki Arap dünyasında eski tas eski hamam, işler bugüne kadar nasıl geldiyse öyle gidecek. Emperyalizmin vekilharçlığını üstlenmiş diktatörlerin sonunun geldiği anlaşılıyor. Halka açlık ve işsizlik dışında hiçbir şey getirmeyen piyasa düzeninin eskisi gibi fütursuzca sürdürülmesi de mümkün olmayacak gibi.

Peki bu bir ‘devrim’ mi? Klasik marksist anlamda devlet üzerindeki sınıf egemenliğinin el değiştirmesi söz konusu değil. Dediğimiz gibi, bunun olacağına dair ciddi bir işaret de yok. Ama ayaklananlar yoksullar, işsizler, ezilenler, yok sayılanlar... Onlarca yıldır halklarının tepesinden sopayı eksik etmemiş, milyonlarca insan yoksullaşırken kendileri ve yakın çevreleri akıl almaz servetler edinmiş, ülkelerinin esenliği yerine dünyanın egemenleriyle işbirliği yaparak onların çıkarlarının bekçiliğini yapmış yozlaşmış diktatörlerin sille tokat defedilmeleri en azından insanlık adına sevinç duyulacak bir gelişme. Nitekim Zeynel Abidin Bin Ali ve Hüsnü Mübarek’in başına gelenlerden sonra Arap dünyasının diğer diktatörlerinin de paçaları tutuştu... Önce Suriye’de Beşşar Esad, arkasından Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih ve Ürdün Kralı Abdullah, hepsi birkaç gün içinde ‘reformist’ kesildiler... Niye? Elbette Tunus’ta tutuşan Mısır’a yayılan ateşin kendilerini de yakacağını anladıkları için. Diktatörleri tepeleyip daha demokratik bir düzene ulaşmanın yolunun sokaktan geçtiği bir kez daha tescil edilmiş oldu. Bu anlamda sosyalistlerin Tunus’ta, Mısır’da yaşanan başkaldırıya destek ve dayanışma göstermesinden doğal birşey olamaz.

* * *

Bakmayın siz, Batı merkezlerinde “Yasemin devrimi”, “Zaferan (safran) devrimi”, “Twitter devrimi” gibi kavramlaştırmalara... Bunlar, Arap başkaldırısını eski sosyalist ülkelerdeki muhalif kitle gösterileriyle ilişkilendirme niyetiyle yapılmış çarpıtmalar... Batının muktedirlerinin olup bitenden fazlasıyla rahatsız olduğunu tahmin etmek zor değil. Ortadoğu’daki, Kuzey Afrika’daki “işlerini”, şimdilerde ülkelerinden kaçmak için jetlerini hazır bekleten (bir kısmı kaçan) ahlaksız yöneticiler eliyle yürüttüklerini biliyoruz. Sadece Mısır’da bile ABD-İsrail dayatmalarına boyun eğmeyecek bir yönetimin işbaşına gelmesi bölgedeki dengeleri temelinden sarsacak. Bütün çabaları yumuşak bir geçiş süreciyle kendi yörüngelerinde yeni yönetimleri tesis etmek. Bu noktada ellerinin çok zayıf olduğunu söylemek gerçekçi olmaz. Güçlü bir siyasi önderliğin olmadığı koşullarda, yıllardır ölümü yaşamış kitleleri sıtmaya razı edebilirler. Rıza süreci yine de Doğu Avrupa’daki kadar kolay olmayacak. Bu kez kendi diktatörlerine olduğu kadar onların ipini tutan emperyalistlere de öfkeli halklarla karşı karşıyalar.

* * *

Benzer bir sürecin bugünden yarına Türkiye’de de yaşanacağını düşünmek elbette saçma olur. Türkiye, seçim barajıyla kadük edilmiş olsa da bahse konu ülkelerin hepsinden daha köklü bir parlamenter sistem geleneğine sahip. Öte yandan gelir dağılımında müstehcen düzeyde adaletsizliğe rağmen milyonlarca insanın iş ve ekmek için sokağa dökülmesine yol açacak ölçüde çürümüş bir ekonomik düzenden söz etmek de abartılı olur. Ama iktidarın ülkeyi nereye sürükleyeceği kuşkulu. Yargısıyla, polisiyle, medyasıyla, üniversitesiyle bütün kurumları kendi partisinin aparatı haline getiren, yeni yasalarla (Torba) çalışanların sosyal ve ekonomik haklarını, iş güvencesini tırpanlama hesabı yapan, ülke nüfusunun bir bölümünün demokratik ve insani taleplerine kulak tıkayan, şimdilerde her fırsatta başkanlık sistemine geçme isteğini dile getiren, ilk seçimlerden sonra bu yönde adım atacağı anlaşılan iktidarın başının niyetleri hayra alâmet değil. Ortadoğu’nun diktatörlerine akıl vermek yerine yaşananlardan ders çıkarır mı? Sanmam. Özellikle kibrinin zirve yaptığı bu dönemde... Erdoğan’ın Mısır’ın tiranına “halkın sesine kulak ver” dediği gün, Ankara Valisi emekçilerin örgütlerinin, DİSK’in, KESK’in, TMMOB’nin, TTB’nin Torba Yasasına karşı protestolarını “yasadışı” ilan ediyordu. İki yüzlü siyasetin bu kadarına pes doğrusu!