Mail grupları, (zaman zaman yersiz meseleler üzerinde insanı usandıracak kadar uzayıp giden tartışmalar yapılsa da) kimi temel tartışma konularında....

Mail grupları, (zaman zaman yersiz meseleler üzerinde insanı usandıracak kadar uzayıp giden tartışmalar yapılsa da) kimi temel tartışma konularında solun kanaat farklılıklarını anlamak açısından gayet verimli alanlar. Nitekim, türban konusunda beyan edilen görüşler, özgürlükçü solcuların ortak bir tutuma sahip olamadıklarını gösterdi.

En kaba çizgileriyle ifade edersek... Bazı arkadaşlar, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını, siyasal islamın egemenlik kurma sürecinde yeni bir adım olarak görüp karşı çıkarken, bazıları da solun bir bireysel özgürlük meselesinde yasakçı tutum alamayacağını söyleyip türban serbestisine onay verdi.

Aslına bakarsanız, solun birbirine yakın ve nispeten uyumlu iki kurumsal yapısının konuya yaklaşımında da hissedilir nüanslar vardı. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'nin ortak bildirisinin dilinden ve tonundan öneriye 'hayır' denildiği izlenimi edinmek zor değildi. ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras ise "...üniversitelerde eğitim alma fırsatını bulan insanlarımızın başörtüleri nedeniyle bundan mahrum edilmelerini de; 'GATA fiyongu, çene altı bağlaması vb.' biçimlerle yasa dayatmasıyla örtünmeye zorlanmalarını da özgürlükçü laiklik anlayışımıza ve demokrasiye aykırı bulmaktayız. (...) Bireysel özgürlükler, başkasının özgürlüklerini engellemediği sürece yasakla-namaz" diyordu.

Sonuç olarak, her iki açıklamada da, AKP'nin türban meselesinde asıl derdinin özgürlükler olmadığı vurgulanmakla birlikte ÖDP'nin öneriye 'hayır' demeyeceği belli oluyordu; nitekim Uras tavrını 'boş oy' olarak açıkladı.

'Boş oy' konusunda en sık rastlanan yorumların başında, bunun türbana 'havet' demek olduğu geliyor. Yani biraz 'hayır', biraz 'evet'. Tahmin edileceği gibi, tutumun 'orta yolculuk' olduğuna dair bir yakıştırma da peşi sıra ilave ediliyor.

Dile getirilirken hafif bir müstehzi ifadenin de eşlik ettiği, kendinden olumsuzluk içeri-yormuş gibi kullanılan 'orta yolculuk' üzerine bir iki şey söylemekte fayda var.

Yaşı müsait olanlar bilir; bu yakıştırma 70'li yıllarda sosyalist hareket içinde iki ucu temsil eden Sovyetler Birliği ve Çin kutuplaşmasında 'taraf olmayanlar' için kullanılırdı. Aslında 'taraf olmayan' doğru bir ifade değil; her iki komünist partinin tezlerini ve uygulamalarını da eleştiren, kendi siyasal çizgisini bunlardan bağımsız oluşturanlar için kullanıldığını söylemek daha doğru.

Sovyetler Birliği hegemonya oluşturduğu bütün bir blokla birlikte tarihe gömüldü. İbretle gördük ki, o ülkelerin halkları (en azından ezici bir çoğunluğu) için malum rejimlerin çöküşü bir bayram havasıyla karşılandı. Çin ise 'komünizm' sıfatının arkasında günümüzün en vahşi kapitalizm uygulamaları ile temayüz etmiş bir ülke haline geldi. Geçmişe dönüp baktığımızda, 'orta yolculuğun' bir hata olduğunu söyleyecek birileri çıkar mı acaba?

•••
Bugüne gelirsek... Türban tartışması, ne tek başına siyasal islamın taktik bir hamlesi olarak ne de sıradan bir özgürlük meselesi olarak görülebilir. Her ikisini de bünyesinde taşıyan karmaşık bir meseledir. Hal böyle olunca, konuya ilişkin itirazlarımızı, eleştirilerimizi ve kabullerimizi açık seçik dile getirip taraflardan birinin yanında saf tutmaktan kaçınmamız, hiç de 'taraf olmaktan kaçınmak' değildir. Aksine, 'evet' demek muhafazakârlaştırma hamlesine ortak olma tehlikesini taşırken 'hayır' demek de ya-sakçılığa rıza göstermek olur ki, özgürlükçü sol açısından asıl 'bertaraf olma hali budur. Dolayısıyla 'tarafımız' aşikârdır: AKP-MHP blokunun 'özgürlükçülük' demagojisini teşhir eden, ama devletin yasakçı resmi politikalarına da karşı duran 'taraf.