Erdoğan’ın işini zorlaştıran bir sürece girdik. Hem içerde hem dışarda. Ermenistan ile

Erdoğan’ın işini zorlaştıran bir sürece girdik. Hem içerde hem dışarda.
Ermenistan ile imzalanan protokoller, öyle anlaşılıyor ki, kadük oluyor, ya da oldu bile.
Sorun tek başına Türkiye-Emenistan ilişkilerini etkilemiyor. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin son soykırım kararının ardından (henüz Temsilciler Meclisi’nden geçmemiş olsa bile, hatta geçme ihtimali neredeyse olmadığı halde) Türkiye-ABD ilişkileri yara aldı, “dünya lideri” Erdoğan’ın “façası” bir miktar “çizildi”. Şimdi yandaşları Erdoğan’dan ABD’ye “one minute” demesini bekliyor. Diyebilir mi? O biraz zor işte.
İçerde ‘Kürt açılımı’ ölü doğdu. Şimdilerde şarkıcılarla konuşuyor Başbakan, açılıma destek olun, diye. Merak ediyorum, “Allah aşkına hangi açılım” diye soran oldu mu acaba. Seçilmiş belediye başkanları da dahil olmak üzere Kürt politikacıları hapse atılıyor. 14 yaşında çocuklara ceza yağdırılıyor. Operasyon Avrupa’ya da sıçradı. ‘Açılım’ meydan okumaya döndü.
•••
Fakat şu noktaya dikkat!
A&G Araştırma Şirketi’nin sahibi Adil Gür, Milliyet’te Devrim Sevimay’ın sorularını cevaplıyor: “Ak Parti’nin 29 Mart yerel seçimleriyle birlikte başlayan düşüş trendi, Habur görüntüleriyle birlikte en dip noktaya kadar geldi” diyor Gür.
Sevimay soruyor: “Kürt açılımında frene basması yaramış olabilir mi?”
Gür: “Gayet tabii yaradı, o konu AKP’nin yumuşak karnı.”
Mesele burada. AKP’nin tabanı, her ne kadar muhafazakar/islamcı olsa da milliyetçilikle akraba bir siyasal duruşa sahip. Kürtlerin demokratik hakları falan gibi şeyler onları ilgilendirmiyor.
Hele ki Alevi ‘açılımı’! AKP’lileri gözünüzün önüne getirir misiniz? ‘Fişlemeci’leri, ‘kanı bozuk’çuları, Alevi mahallelerine Yavuz Sultan Selim ismi koyanları... Son haber de Erzincan’dan... Sanık komutanlardan biri “kendisini Aleviliğe meşrep olarak yakın hissediyor”muş. Bunlar iddianamede geçiyor.
•••
Aslına bakarsanız, AKP’nin mayası bu işlerin üstesinden gelmeye müsait değil. Çünkü klasik gericiliğin, devletin resmi politikalarının askeri vesayet dışında kalan kısmıyla örtüşmüş halini temsil ediyor AKP.
Eski solcu yeni-liberallerin hâlâ yere göğe koyamadığı AB sürecine yaklaşımı da bundan farklı değildi. Milli Görüş geleneği herkesin bildiği gibi “Batı Kulübüne” düşmanlık üzerine kurulmuş bir hatta sahip. AKP’nin gömlek değiştirmesi falan hikaye. (Evet, aslında gömlek değiştirdiler; eskiden Mahmutpaşa’dan alıyorlardı gömleklerini, şimdi Vakko’dan! Pardon, Ramsey’den.) AB sürecinin bireysel özgürlüklerin genişletilmesi bağlamında türban konusunda, askerin siyaset üzerindeki vesayetini geriletmeye yarayacak düzenlemelerde vb işlerine geldiğini biliyorlardı. Ama bunun sınırına gelince AB süreci, doğru buzdolabına!
Keza Ermeni meselesi... ABD’nin istekleri ve yer yer dayatmaları olmasa AKP kılını kıpırdatmaz. Hatta bu konuda resmi ideolojiden farklı düşündüklerini sanmak hayalcilik olur. Ya da art niyet. Nitekim gerek Cumhurbaşkanı’nın gerek Başbakan’ın sayısız açıklaması var, resmi ideolojinin arkasında kapı gibi durduklarına dair.
Demokrasi mi dediniz? Askerin vesayeti kalksın, türban kamu kurumlarında serbest olsun, imam hatipliler her üniversiteye girsin. Başka? Yeter.
Fakat, şunu da unutmayalım. Türkiye yakın tarihi, bu kadar berbat bir muhalefet bloğu görmedi. Bu da AKP’nin şansı.