Çok fırsat çıkacak, sosyalistler için. Eğer bu iş sadece ekonomilerin yavaşlaması ve ABD’nin güven, itibar ve otorite kaybı ile biterse tabii. Çünkü bununla kalmayabilir. Andrew Kliman’ın...

Çok fırsat çıkacak, sosyalistler için. Eğer bu iş sadece ekonomilerin yavaşlaması ve ABD’nin güven, itibar ve otorite kaybı ile biterse tabii. Çünkü bununla kalmayabilir. Andrew Kliman’ın dediği gibi ABD hükümetinin kriz politikalarının başarısı ona duyulan güvene bağlı ve o güven de ABD hükümetinin kriz politikalarının başarısına bağlı. Herkes ABD’ye bakıyor. İşte o güven konusunda ip bir koptu mu bu arabanın frenleri tutmaz ve başımıza ne geleceği belli olmaz. Bu açıdan şu anda önemli olan ABD ve AB’nin kurtarma operasyonları için akıttığı sanırım 2 trilyon doları geçen paranın ardından ortalığın durulup durulmayacağı. Yani iş reel sektöre iyice sıçrar ve zincirleme giderse o zaman paraları da yetmez. Yine Andrew Kliman’dan öğrendim, Marx; “Kapitalist üretim tarzının kapitalist üretim tarzı içinde ilgası” demiş. Belki oraya varırız (ve bazılarımız da sosyalizm geldi zanneder). Burada bir cümle eklemek istiyorum. Nasıl bir zamanda yaşadığımızı anlama konusunda bence çok iyi bir ipucu. Doğrusunu isterseniz ben okuduğumda çok şaşırdım. Cümle şu: “Doğal kaynaklara dayalı olanları bir kenara bırakırsak, dünyanın en büyük 500 şirketi üretimi hemen hemen durdurmuş vaziyette” (Tao Dong, Credit Suisse First Boston Asya baş ekonomisti). Not: Üretimden vazgeçmeleri kriz nedeniyle değil. Yine Tao Dong’dan öğreniyoruz, ekonomik faaliyetlerin üçte biri küresel finansal sermayenin yüzde 3’ten az bir kısmı tarafından kontrol ediliyormuş. Dolayısıyla yukarıda dediğim gibi iş bununla kalmayabilir. Dünya tarihinin en kritik olaylar zinciri başlayabilir.

İşte, eğer iş sadece resesyon ve ABD ile AB‘nin güven, itibar ve otorite kaybı ile sınırlı kalırsa sosyalistlerin önünde önemli imkânlar açılacak. Bu varsayım altında aşağıdakileri yazıyorum.

Bir defa bazı gerçekler, kritik bazı gerçekler ortaya çıkacak. Gerçek, pembe gözlüklü sosyalistlerin sandığı gibi her zaman devrimci değildir ama uzun vadede işe yarar. Şimdiki önemli gerçek BRIC ülkelerinin tavrı olacak, onları nereye koyacağımızı daha iyi bileceğiz.

BRIC ülkeleri terimi Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin için kullanılıyor. Yaşamakta olduğumuz Dünya krizinin ardından ABD’nin ekonomik-politik manevra alanının daralacağına muhakkak gözüyle bakılıyor. Bunun gelişmekte olan ülkeleri cendere gibi sıkan ve somut ifadesini Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarında bulan dayatmalardan kısmen de olsa kurtulmak açısından olumlu sonuçları olması beklenir. İşte bu noktada BRIC ülkelerinin tavrı önemli. BRIC terimi kısıtlı bir alanda, daha ziyade de popüler alanda kullanılan bir terim. Çünkü ekonomik ya da siyasal bir ortak davranışı ifade etmiyor. Ne var ki DTÖ kurallarının kısmen de olsa değişmesi konusunda bu dört ülkenin tutumu önemli.

DTÖ kuralları sanki G. Kore’nin 1980 öncesinde izlediği kalkınma politikalarının öteki gelişmekte olan ülkelerce taklit edilmesini yasaklamak üzere tasarlanmış gibidir. Çünkü bakıyorsunuz, G. Kore o zaman ne yaptıysa şimdi DTÖ tarafından yasaklanmış. Eğer BRIC ülkeleri ortak ve ısrarlı bir davranış içine girerse gelişmekte olan ülkeler de onları takip eder. Bu durumda ABD ve AB, DTÖ kurallarında önemli değişiklikler yapmayı kabul etmek zorunda kalabilir. Bu ciddi bir ihtimal ama BRIC ülkeleri ortak ve ısrarlı bir davranış içine girerse...

Belki “2003 Cancun ittifakı” yeniden canlanır. O yılki DTÖ toplantısında gelişmekte olan ülkeler ilk defa ittifak yaparak zengin ülkelerin dayatmalarına karşı koymuştu. Bu olay ABD’yi o kadar tedirgin etti ki bu dayanışmayı kırmak için çok taraflı anlaşmalardan vazgeçerek iki taraflı anlaşmalar yoluna döndü. Şimdi BRIC gelişmekte olan ülkelerle aynı dayanışmayı gösterirse çok daha şaşırtıcı sonuçlar alınabilir, çünkü ortam Cancun zamanındakinden çok daha uygun (Rusya katılmayabilir, Putin kendi yolundan yürüyor gibi ama katılmaması ittifakın gücünü fazla sarsmaz). Tabii bütün bu söylediklerim gelişmekte olan ülkeler coğrafyasında daha fazla değer yaratılması, bir başka deyişle oralarda kapitalizmin daha da gelişmesi için. Bunun o bölgelerdeki halkın yaşamına iyileşme getirmesi beklenebilir. Kısacası yaşamakta olan insanların somut sorunları açısından pozitif sonuçları olabilir. Bu iyi de önü arkası hepsi bu. Yeni sosyalizmin belirmesi açısından bir katkısı olacak mı, onu göreceğiz.