AKP destekçisi liberal akıldâneleri bir telâş aldı.

AKP destekçisi liberal akıldâneleri bir telâş aldı. Kürt vilayetlerinde PKK gerillalarına yönelik operasyonların gerisinde “iyi saatte olsunlar” bulma çabasına girdiler.

Güya, AKP bu tür operasyonların yapılmasını istemiyormuş. Bu iddiayı neye dayanarak dillendiriyorlar, doğrusu anlamadım. Başbakan “Kürt meselesi yoktur” diyerek, Kürt muhalefetine karşı savaş açmadı mı? Türkiye Cumhuriyeti’nin kadim inkâr politikasının bundan daha sarih bir ifadesi olabilir mi?

Ama yok, memlekette olup biten her felaket Ergenekon’la ilişkilendirilecek ya, son operasyonların gerisinde de yine Ergenekon hayaleti aranıyor. Başbakan bir yandan inkâr politikasında ısrar ederken bir yandan da yandaş liberallere demagoji malzemesi vermeyi sürdürüyor. Kandil ve Silivri elele vermiş, AKP’ye karşı oyun tezgahlıyorlarmış!

Ya da AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Dinçer’in ifadesiyle, “Ergenekon’u kazıyın altından PKK çıkar; PKK’yı kazıyın altından Ergenekon çıkar!”

AKP-Cemaat koalisyonunun kadrolu yazarları ve utangaç liberal destekçileri dışında artık kimsenin inanmayacağı bu saçmalıklar kabak tadı verdi. AKP sorunu çözmek için hiçbir şey yapmadı. Yapmadığı gibi gerilimi tırmandıracak bir politikayı aşama aşama tedavüle soktu.

Son 4.5 ayda bölgede tutuklananların sayısı 3500’ü geçti. Açık ki, askerî yönetim dönemini aratmayan bir terör ve sindirme ortamı tesis edilmeye çalışılıyor.

* * *

Kürt muhalefetinin onyıllardır süregelen devlet politikalarına ilişkin tanımını hatırlayalım: İnkâr ve imha. Son birkaç aydır bölgede yaşananlar, bu iki ayaklı politikanın somut icrasıdır ve iki koldan yürütülmektedir. Hasılı, AKP tarafından inkâr edilen sorun, TSK tarafından, bildiği neredeyse tek yöntemle, imha ile “çözülmeye” çalışılmakta. Yani, bir zamandır izleyegeldiğimiz iktidar itişmesi, konu Kürtler olunca, yerini pekala uzlaşmaya bırakmış durumda.

Bu uzlaşmada iki tarafın da çıkar beklentisi olduğu anlaşılıyor. AKP, Kürtleri kaybettiğini biliyor. Gerçekte zaten fıtratına aykırı “açılım” lafları ile tereddüte sürüklediği milliyetçi oyları yeniden devşirme peşinde. TSK ise, Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile yerlerde sürünen itibarını ve elbette iktidar ortaklığını savaş koşullarında yeniden kazanmayı umuyor.

* * *

Seçimlerin ardından sorunun çok daha üst boyutlara tırmanacağı anlaşılıyor. Daha büyük bir oyunun eşiğinde olduğumuzu söylemek yanlış olmaz. Ankara’da ABD yetkilileri ile yoğunlaşan son görüşmeler bunun işaretleri olarak okunmalı. ABD Genelkurmay İkinci Başkanı James Cartwright’ın Türk Genelkurmayı, Başbakan Erdoğan’ın ABD Büyükelçisi Francis Ricciardione ile yaptığı görüşmelerin Kürt sorununa yönelik politikalardaki yeni yönelimleri içerdiği belli. Zaten kendileri de ima ediyor.

Özellikle ABD’nin Suriye’ye yönelik yeni yaptırımları ve orta vadeli niyetleri için Türkiye’yi yedekleme arayışlarının Kürt meselesi üzerinden bir pazarlığa evrilmesi gayet mümkün görünüyor. Milliyet’teki köşe yazısında Nuray Mert de dikkat çekti; yandaş medyanın Suriye’ye yönelik tutumunda gözle görülür bir değişim var. Hafız Esad’ın Hama katliamını yeniden ısıtarak müslümanların hassasiyetini kaşıyıp ABD politikalarına dümen kırmanın zemini hazırlanıyor.

Tehlike de burada: Hem Suriye’ye karşı muhtemel bir ABD operasyonunun parçası olmak, hem de kendi sınırlarımız içinde iç savaş batağına saplanmak! Yani daha çok kan ve gözyaşı... karşılıklı biriken öfke ve nefret... geri dönüşü imkânsız bir düşmanlık...

* * *

Son söz sosyalistlere... Özellikle seçimlere katılma hakkı gaspedilmiş olanlara... “Sticker bastırıp sandığa atalım” ve benzeri apolitik fantezilerle uğraşmayı bırakalım. Zalimle mazlumun mücadelesinde nerede durduğumuzu, tıpkı daha önce olduğu gibi bugün bir kez daha göstermenin zamanı.