Bu aralar mı başladı, hep vardı da ben mi fark etmedim? Bilmiyorum. Memlekette “hiç gazete okumuyorum” demekten övünç duyan bir yurttaş tipi gelişti. Galiba geçen yıl, BirGün’ün...

Bu aralar mı başladı, hep vardı da ben mi fark etmedim? Bilmiyorum. Memlekette “hiç gazete okumuyorum” demekten övünç duyan bir yurttaş tipi gelişti. Galiba geçen yıl, BirGün’ün Ateş Hırsızı Selçuk Candansayar da mesleği icabı bu konuyu epeyce kurcalayan bir yazı yazmıştı. Özetle bu tip insanın bir o duvara, bir bu duvara çarpıldığı ve yazılması gereken, söylenmesi şart ifadelerin iyi bir derlemesi olan, sonuna kadar katıldığım tespitler içeren ilginç bir yazıydı. Hiç itirazım yok.

Öyle ama insan gazete okurken bazen gerçekten bunalıyor. Örneğin Ertuğrul Özkök’e ait bir yazıyı okuyup bitirdiğimde çoğunlukla kendime şu soruyu soruyorum: Sayın Özkök bu yazıyı yazmasa ne olurdu?* Yahut başka deyişle “ya ben bu yazıyı okuyup ne öğrendim?” Bu soruların cevabını aramak kişiye özel herhalde. Beğeneni çok mutlaka. Ya da koymuşlar önüne mecburen okuyorsun. Bir çırpıda pek çok başka cevap da verilebilir. İnanın bunların da hiçbirine itirazım yok. Öte yandan geçen hafta yayınlanan şu habere gerçekten itirazım var. Başlık şu: ‘En Masum Katiller’… İşte haber de şöyle;

“Görmüş olduğunuz bu küçük yaratıkları sevimli ve zararsız buluyor olabilirsiniz fakat bu hayvanlar göründükleri kadar masum ve zararsız değiller. Salyangozdan uçan haşerelere kadar birçok tür günlük hayatta sıkça karşılaştığınız türlerdir fakat bu hayvanların öyle cinsleri vardır ki, tek bir ısırıkları bile anında öldürebilir. İşte size dünya üzerinde en masum görünen fakat gerçekte hiç de öyle olmayan cani yaratıklar...”

Virgülüne dokunmadan yazdım. Neymiş, kimmiş bu caniler diye bakarsanız haber devam ediyor. Okudukça fotoğraflar eşliğinde 8-10 hayvanın özelliklerini görebiliyorsunuz. Sözümona bir kurbağa, bir ahtapot, bir karınca türü efendim bir zehirli imiş, bir tehlikeli imiş ki aman aman sormayın. İnternette tıklaya tıklaya gidiyorsunuz. Altına bakıyorum, haberi okuyanların sayısı 300 binler civarında.

Bu gazetecilik başarısını birçok noktadan değerlendirmek ve bir şeyler söylemek mümkün. Bilim insanı kimliğim ile ve uzmanlığıma güvenerek konuşursam hiç hilafsız bilimsel anlamda tam bir safsata olduğunu ifade edebilirim. Bir yurttaş olarak düşündüğümde ise bu haberi yazanın da, yayımlayanın da psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunu haykırabilirim. Bir ekolojist olarak bu habere kızabilirim. Bir insan olarak da bazıları benden 400 milyon yıl önce evrimleşmiş bu hayvanlara “cani” denilmesine izin verdiğim için utanabilirim. Ya da hür irademi kullanıp bir tercih yaparak bu zırvaları okumaktan vazgeçebilirim.

Hayvanlara insansı özellikler yakıştırmaya bilim dünyasında ‘antropomorfizm’ adı verilir. Yüzyılın başında şabalak birkaç Amerikalı bu yaklaşıma bayılmış ardından tüm dünyada moda olmuştur. Zamanla özellikle Hollywood antropomorfizmi pek çok filmde yalan yanlış kullanıp ortalığa saçmıştır. 10-20 yılda işin ucu aklı başında doğu dünyasına bile bulaşmıştır. Öyle ki şimdi gelinen noktada artık kendisi düşünsel olarak hiçbir şey üretemeyen cemaatlerin yayın organları bile tıp ve biyoloji dergilerine benzemiştir. Kedinin ayağındaki, sivrisineğin kanadındaki, arının peteğindeki mucize, eşeğin kuyruğundaki mesaj gibi tuhaflıkların yanında ‘cani karınca’ kavramı fazlasıyla masum kalmıştır.

“Artık gazete okumayayım” demek yerine benim seçtiğim yol bununla mücadele etmek galiba. Ner’den baksanız 20 yıldır dünyanın çeşitli yerlerindeki dağlarda, denizlerde dolaşıyorum. Akademik yaşantımın hiçbir döneminde davranışları insana benzeyen bir hayvana rastlamadım. Hiçbir yüksek dağda, hiçbir ıssız denizde kendimi tehlikede ve huzursuz hissetmedim. Oralarda hiçbir cani, sinsi, katil, zevzek, yalancı, terbiyesiz, hırsız yaratıkla karşılaşmadım. Ne gördüysem bu gazete haberlerinde, sokakta, okulda, cemaatlerde, kapımın önünde gördüm be kardeşim. Yalnızca insanın olduğu yerlerde gördüm.

 

  • Bu ifade başka bir yazar için, başka bir zamanda söylenmişti. Yıldırım B. Doğan’dan alıntıladım.