Dünyada plastikten deterjana, biyo-yakıttan çocuk mamasına, çikolatalardaki koruyucu maddelerden gözlük çerçevesine kadar pek çok maddede, genetiği değiştirilmiş organizmalar ya da bunlardan elde edilen ikincil ürünler kullanılıyor.
Bunu engellemenin hiçbir yolu yok.
Sermaye çılgınca ve aklını kaçırmışçasına ucuz hammadde peşinde.
Bunun için her şeyi yaparlar.
Her şeyi…
Geçtiğimiz hafta bu köşede GDOlar hakkında yazdığım yazının ardından e-postama Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Basın Müşavirliği’nden bir açıklama geldi. Daha doğrusu son derece nazik bir bilgilendirme mesajı ve bu mesaja ek olarak Sayın Bakan Mehmet Mehdi Eker tarafından 5 milyon elektronik postaya gönderilmek üzere hazırlanmış bir bilgilendirme broşürü.
Sevgili Vatandaşlarım diye başlıyor broşür ve GDO’nun olası risklerine rağmen AB ülkelerinde bile serbestçe üretildiği ve tüketildiği anlatılıp bir de kocaman tabloda hangi ülkenin ne kadar ton GDO ürettiğini özetliyor. İçeriği uzun, belki size de gelir.
Geri kalan 4.999.999 kişi ne düşünür bilmem ama ben bu broşürden hiç ikna olmadım.
Neden mi?
Geçtiğimiz hafta Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde Öğrenci Topluluğu GDO’lar başlıklı bir seminer düzenledi.
İlk konuşmayı bizim bölümün genç asistanlarından Aysun Kılıç yaptı. Yüksek Lisans Tez çalışmasını transgenik mısırlar ile beslenen sıçanlarda ortaya çıkan değişiklikleri tespit amacı ile yapmıştı. Yıl 2006 idi ve bu projeyi Tarım Bakanlığı desteğinde tamamlamıştı.
Çalışma sonucunda karaciğer ve böbrek dokularında bazı farklılıklar tespit etmişler.
Yani geleneksel yöntem ile üretilen mısır ve GDO mısır ile beslenen farelerin karaciğer ve böbrekleri aynı değil.
Kılıç, konuşmasında pek çok uluslararası saygın bilim dergilerinde yayınlanan benzer çalışmaları gösterdi.
Transgenik pirinç ile beslenen farelerde lenf nodüllerinde büyüme gözlenmiş. Kanlarında üre ve şeker artmış.
Genetiği oynanmış patates ile beslenen farelerde mide çeperi kalınlaşmış, lenfosit sayıları artmış.
Daha neler neler.
Hangi birini yazalım. Üstelik bunlar GDO’ların besin olarak alındığında insan ve hayvan sağlığına yalnızca doğrudan etkileri.
Çevre sağlığına neler yapacağı bambaşka ve dipsiz bir konu.
Tüm bunları dinlerken dedim ki;
Keşke Sayın Bakan mevcut konu danışmanlarını değiştirse.
Sanıyorum kendisine yanlış ve eksik bilgi veriyorlar.
Üstelik verdikleri bilgilerin bilimsel gerçeklere dayanmadığı da ortada.
Keşke bakanlığın GDO gerçeği ile bilimin, tarihin ve etiğin GDO gerçeği aynı olsaydı.
O zaman Sayın Bakan broşürde iddia ettiği gibi Türkiye’de hiç GDO tohum ya da ürün yok, ithal da edilmedi demezdi.
Bu arkadaşlarımız 2006 yılında Tarım Bakanlığı destekli çalışmalarını yaparken deneylerinde kullandıkları GDO mısırları babalarının bahçesinden getirmemişlerdi herhalde.
Sayın Bakan’a bir yazar-okur olarak değil ama bir biliminsanı olarak naçizane önerim, ivedilikle danışmanlarını değiştirmesi ve bu broşürü daha açıklayıcı ve bilimsel hale getirip ondan sonra 5 milyon kişiye göndermesi.
Öyle olursa hiç görmemiş sayacağım.