Doğru yeri bulmanın, doğru yerde durmanın zor olduğu günlerde yaşıyoruz. Son seçimler Türk sosyalistlerine kapak oldu. Oldu ama bunu algılayabilecek...

Doğru yeri bulmanın, doğru yerde durmanın zor olduğu günlerde yaşıyoruz. Son seçimler Türk sosyalistlerine kapak oldu. Oldu ama bunu algılayabilecek durumdalar mı, hiç emin değilim. şu “tek kişi de kalsak doğruyu savunacağız” lafı Türkiye’de doğruyu bulmanın değil, yanlışı ısrarla savunmanın aracı olageldi. Her parçalanmanın, küçülmenin gerekçesi oldu.

şimdi Türk sosyalistlerinin halini görebilme durumunda olabilenleri, haliyle arayış içindeler. Bu noktada, mesela Taraf gazetesi, belki biraz da Radikal gazetesi iyi bir cazibe merkezi oluşturuyor. Çünkü onlar, başta Taraf gazetesi olmak üzere ülkemizdeki askeri vesayet rejimine karşı cesurca mücadele ediyorlar ve üstelik bunu demokrasiyi ve insan haklarını baş tacı eden bir yerden yapıyorlar. Hal bu olunca cemaatleşmemiş Türk sosyalistlerinde haliyle soru işaretleri oluşuyor, o yöne doğru kayma eğilimi oluyor. Burada yaptığımız tabii ki hangi gazeteyi okuyalım tartışması değildir. Bana sorarsanız özellikle Tarafı okumak, savunmak iyi bir şeydir. işte sorun tam da bu noktada başlıyor. Bahsettiğimiz gazeteler demokrasi ve insan hakları bayraklarını kullanan küresel kapitalizmin savunucularıdır. Obama’nın Türkiye ziyaretindeki tutumları bunun son bir örneğidir. Adamı cilalayıp durdular. Bush dönemini bitiren , yeni ve hepimiz için iyi bir dünyanın kapısını aralayan biri olarak sundular.

Böyle bir ortamda doğru yerde durmak kolay değil. Bugünün dünya gerçeklerini görebilen, ona sosyalist cevaplar verebilen yeni sol ortaya çıkınca her şey kolaylaşacak ama şimdi böyle bir şey olmadığından kerteriz noktalarını saptamak, referanslarını bulmak zor. Bu duruma düşmemizin nedenleri arasında demokrasi ve insan hakları kavramlarının tarihsel bağlamından koparılıp soyutlaştırılması da var. O nedenle demokrasi nedir, ne değildir iyi bilmek ve doğru kavramak gerekiyor. Bir dönemi anlamanın yollarından biri de o dönemin en tabu kavramlarını kurcalamaktır. Kendimi tekrar ve başka kelimelerle ifade edeyim: Demokrasi eğer herkesin kendini özgürce ifade edebilmesi ve azınlık haklarının korunması ise tabii bunu isteriz, titizlikle savunuruz, ama bununla yetinmeyiz. Çünkü tarihsel materyalizm biraz da insan aklının tuzaklarına düşmemenin tek yoludur. Öyle baktığımızda bu demokrasi tanımının artık bu dünyada adaleti, özgürlüğü sağlamaya yetmediğini görüyoruz. El emeğine dayalı üretim kendi sonuna gelirken yoksullukla mücadele ve paylaşım konularında bir şey söylemediğini görüyoruz. Yeni sol, demokrasiyi de içeren ama bu sorulara da cevap verebilen bir kavrayış olacaktır. Biz bunu aradığımız için küresel kapitalizmi aşmayı, devlet ve sermaye problemini çözmeyi dert edinmek zorundayız. Burası bizim belirleyici noktalarımızdan biridir. Küresel kapitalizm dünyadaki her şeyi meta ilişkisine dönüştürmeye çalıştıran bir şeydir, bu anlamda sermayenin ta kendisidir ve biz bundan insanlığa hayır gelmeyeceğini düşünen insanlarız. Yani bu sosyalist olmanın asgari noktasıdır, yoksa isteyen her şeyi ve yeniden sorgulayabilir, sorgulamalıdır da.

Böyle bir açıya oturur ve onu iyi tahkim edersek sağa ve sözde sola savrulmaktan kurtulma konusunda bir adım atabiliriz hiç olmazsa. işte o zaman “tek kişi de kalsak doğruyu savunacağız” sözü geleceğe güvenmeyi de içine alabilir, yeniden anlam kazanabilir, devamlı aynı yerde otlamanın gerekçesi olmaktan çıkabilir, bir imdat çığlığı olmaktan kurtulabilir.

Doğru açıya yönelme konusunda iki önemli engel korkularımız ve bilgi kirliliğidir. Bilgi kirliliği sahte bilginin çoğalmasından ve erişimin kolaylaşmasından doğdu. Ben yukarıda yazdığım çerçeveyi rehber edinerek doğru demiyorum ama iyi bilgiye giden yolları bulabileceğimizi düşünüyorum, korkularımızı, çoğunu rasyonalizasyon mekanizması ile içeriye, sözde görünmeyen bir yere attığımız korkularımızı karşımıza alıp yüzleşerek tabii.