İnternetten “Solda ortak aday” başlıklı bir grup üyeliği önerisi gelmişti. Kim göndermiş, bu grupta kimler var, ne diyorlar, hiç bakmadım, hemen üye oldum. Sonra nedense “herkes bu gruptan..

İnternetten “Solda ortak aday” başlıklı bir grup üyeliği önerisi gelmişti. Kim göndermiş, bu grupta kimler var, ne diyorlar, hiç bakmadım, hemen üye oldum. Sonra nedense “herkes bu gruptan çıksın” diye bir mail geldi, çıktık. Sonra bir tane daha geldi “solda ortak aday istiyoruz” diye. Yine kim olduklarına,ne dediklerine bakmadan hemen üye oldum. Benzer grup önerileri gelirse yine hiç bakmadan onaylarım. Sırf ortak aday fikrine benim de bir katkım olsun diye.

Sosyalist kesimde cemaat solculuğunun tüm belirleyiciliğine rağmen ortak aday isteğinin ağırlığı hissediliyor. Cemaatçiler buna rağmen yine kendi istediklerini yaptırırlarsa helal olsun onlara ve yazık zavallı Türk sosyalizmine..

Ortak aday fikri kazanır ve hayata iyi geçirilirse kendi çapımızda bir yerel seçim başarısı gelebilir. Buna, bunun getireceği morale şiddetle ihtiyacımız var.

Şimdi biraz bu konudaki düşüncelerimden söz etmek istiyorum. Hangi bölgede kim güçlüyse herkes oyunu ona versin. İlke bu olmalı. Eğer adaylığını koyması halinde kazanması ihtimali olan ama adaylığını koymamış saygın kişiler varsa onu adaylığa ikna etmeye çalışmalı, ve ikna edersek onu kampanyamızla, oylarımızla desteklemeliyiz. O kişinin sosyalist olması veya mesela ‘sosyalist belediyecilik’ yapması gerekmez, bizim ilkelerimize ters düşmemesi yeterlidir. Öte yandan bazı yerlerde ya AKP ya da CHP adayının kazanacağı belli ise ve bu ikisinin muhtemel oy sayısı arasında az fark varsa CHP adayı desteklenmelidir. Çünkü günümüzde AKP’nin önünün kesilmesi ön plana çıkmıştır.

Ortak aday platformunun ilkeleri bir defa fazla olmamalıdır. Şeffaf, katılımcı belediyecilik anlayışı yeterlidir. Bu sefer bence ilkelerden çok daha önemli olan bir şey var. O da icraatçılıktır. Bunun ön plana çıkması gerektiği kanısındayım, biraz üzerinde durmak istiyorum.

Solcuların icraat açısından zayıf olduğu sıkça söylenir ve solcular bunun üzerinde hiç durmazlar veya bir sürü bahane sayarlar. Oysa bu çok doğru bir tespittir ve önemlidir. Daha önceki yazılarımda Türkiye’de ve başta Brezilya olmak üzere birçok yerde belediyecilik anlayışını katılımcılık ve şeffaflık üzerinden kuran sol anlayışların kazandıkları belediyeleri sonradan kaybettiklerini yazmıştım. Pek sallayan olmadı ( buna alışkınım zaten). Oysa bunun üzerinde düşünmek gerekir. Benim yorumum şu: Katılımcı ve şeffaf belediyecilik uygulamasını başka alternatiflerle değiştirmeye karar veren insanların bize verdiği mesaj şudur : ‘ben zaten hayatın getirdikleriyle boğuşuyorum, bir de beni belediye bütçesinin sorunları ve nasıl kullanılacağı konularıyla uğraştırma. Ne yapacaksan yap, beğenirsem yine seni seçerim, beğenmezsem başkasını seçerim’. Kaldı ki katılımcılık uygulaması sayesinde çok farklı şeylerin yapılabileceğini de sanmayalım. Belki de can alıcı nokta burasıdır. Bunları yeterince tartışmadığımız için bu kadarını düşünebiliyorum.

Sorun sosyalist yaşam biçiminin temel ilkelerinden biri olarak katılımcılığın kendisinin tartışılması değildir. Bunun her kapıyı her zaman açacak bir anahtar olduğunun zannedilmesidir, insanların bunu çok istediğinin zannedilmesidir. Yukarıda verdiğim örneklerde olduğu gibi halk oylarıyla böyle olmadığını anlattı ama sosyalistler birçok konuda olduğu gibi garip bir şekilde bunu anlamazdan geliyorlar. O zaman halk da seni anlamazdan gelir.

Katılımcılıktan ve şeffaflıktan vazgeçelim demiyorum. Asıl ağırlığı artık icraatçılığa verelim diyorum. Her yörede genel olarak sermayenin mantığına uymadığı için el atılmayan sorunları var, veya genel olarak sermayenin mantığının yarattığı sorunlar var. Bunları giderecek çözümler geliştirelim. Bizim icraatımızın kılavuzu da bu olsun. Ortak adaylarımızı seçerken de buna dikkat edelim. Namuslu, temiz sol değerlerle çelişmeyen, yöre halkının tanıdığı ve tercih edeceği insanları seçelim ama becerikli, icraatçı yönleri olmasına da dikkat edelim.

Son olarak: bu işe karar verecek olanlar kendilerini Vatikan’da papa seçecek kardinaller gibi hissetmeliler. Ortak aday konusunda karar vermeden, kuleden siyah duman çıkmadan o odadan çıkış yok. Çıktıktan sonra dönmek de yok. Üzerinde anlaşılamayan hususlar olursa “ben ayrılıyorum” yok. Öyle durumlar olduğunda “bu konuda karara varamadık, taraflar kendi insanlarını serbest bırakacaklardır” der, öteki hususlara geçersiniz. Bu işe mecburen örgütlü gruplar karar verecek, başta partiler olmak üzere. Bilsinler ki biz ortak aday isteyenler çoğunluktayız, onlar sadece örgütlü oldukları için karar verme mevkiindeler. Aslında cemaatlerin içinde de ortak aday isteyenlerin sayısının hayli yüksek olduğuna inanıyorum. Ben ÖDP üyesiyim ama ortak aday platformunun oluşturulmasında ÖDP’nin egemen olmasını istemem, kimsenin egemen olmasını istemem. Sözgelimi ortak aday platformunda yer alan ama çok küçük ortak gözüyle bakılanlara da bazı yerlerde adaylık önerilmesini isterim. Bunu konuya nasıl bir zihniyetle yaklaşılması gerektiğine bir örnek olsun diye söyledim. 2009 Yerel seçimlerinin bir yanıyla da sosyalist kamu oyunun cemaatler üzerindeki etkisinin artacağı bir seçim olması dileği ile.