Siyasi partiler yerel seçim için ‘start’ verdiler. Şöyle de diyebiliriz: Siyasi oportünizm dalında amansız bir yarış başladı....

Siyasi partiler yerel seçim için ‘start’ verdiler. Şöyle de diyebiliriz: Siyasi oportünizm dalında amansız bir yarış başladı.

CHP’nin ilk hamlesi ‘çarşafşov’ oldu. Son dönemde AKP cenahının ayyuka çıkan yolsuzlukları karşısında muhalefet partisi olduğunu hatırlayan CHP, sol gösterip sağ vurarak rakiplerini şaşırtmayı deniyor. Ne yanılgı! Aslında yaşanan CHP’nin siyasi şaşkınlığından başka bir şey değil.

Ülkemizin yakın tarihi, bu ve benzer şaşkınlıkların nasıl hüsranla neticelendiğinin örnekleriyle dolu.

Malum, her siyasal pozisyonun ‘gerçek bir sahibi’ vardır Türkiye’nin siyaset dünyasında... Hatırlarsınız, Demirel vaktiyle bu durumu gayet veciz biçimde “tapulu arazime gecekondu yaptırmam” diye ifade etmişti.

Misal: Bu ülkede milliyetçilik temelinde siyaset öne çıktığında bundan kazanan hep MHP olur. Diğer partilerin siyaset dilini milliyetçilik hissiyatı üzerinden kurmalarının kendilerine ciddi bir getirisi olmaz.

Benzer biçimde, siyasal islamın rüzgârları güç kazandığında Milli Görüş geleneği ağırlığını koyar, kaçınılmaz çekim merkezi olur. Çarşaflı kadınlara parti rozeti takmanın size bir faydası olmayacağı gibi geleneksel tabanınızı da tereddüte sürüklersiniz.

Bir yandan üniversite öğrencilerinin türbanla öğrenim görmelerine karşı çıkarken diğer yandan bu türden gösteriler düzenlemenizin gerçek anlamı; mücadele eder gibi göründüğünüz bir ideolojik hegemonyaya aslında boyun eğdiğinizdir.

•••

Benzer şaşkınlık hali MHP ve AKP için de tersinden yaşanıyor gibi...

Bahçeli, yaklaşan seçimlere dair ilk hamlesini ‘Alevi açılımıyla’ yürürlüğe koymak niyetinde... Sonuçları çok kuşkulu bir hamle olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?

Erdoğan da başkalarının tapulu arazisine gecekondu yapma yolunu seçmiş görünüyor. Özellikle Kürt meselesi ekseninde MHP’nin argümanlarıyla siyaset yapmaya başladığı aşikâr. Başbakan’ın bu tercihi, sıradan bir oportünizmden ibaret olmayabilir ama bu aşamada şunu söyleyebiliriz: Bizim yeterince idrak edemediğimiz bazı karmaşık mutabakat ve ittifak ilişkilerinin bir sonucu değilse çaresizlikten kaynaklanan bir siyasi şaşkınlık hali Erdoğan için de geçerli demektir.

•••

Seçmenlerin tercihlerinde ideolojik duruşların öne çıktığı dönemlerde, fikrin gerçek sahibinin hep daha avantajlı olduğu düşünüldüğünde, bu partilerin oportünizmden medet ummaları boşuna. Üstelik içine sürüklenmekte olduğumuz dönem, ideolojik seçimlerden ziyade aş ve iş meselesinin hayati önem kazanacağı bir süreç. Dolayısıyla siyasetin dilini artık hayatın acımasız hakikatleri üzerine kurmanın zamanıdır.

Son iki-üç ayın gazete arşivleri şöyle bir karıştırıldığında, Türkiye’nin maalesef acıklı bir yakın geleceğe doğru bizzat AKP eliyle götürüldüğünü görmemek için kör olmak lazım.

Belediye ihaleleri, imar değişiklikleri, TMSF satışları, özelleştirmeler... Neyin kapağını kaldırsanız pis kokular yükselmeye başladı. Dahası, onlar zenginleşirken, vatandaşın bırakın insan gibi yaşamayı, doğru düzgün hayatını idame ettirebilme koşulları her gün, evet her gün biraz daha zorlaşıyor. Zorlaşacak da. Spekülatif maksatlı sıcak paranın (buna taşıma su da diyebiliriz) sahte cennetine veda etme zamanı geldi.

Ama asıl önemli soru şu: Bütün bunlar solun etkili bir siyaset yürütmesinin objektif koşulları değilse nedir?

Aslında hepimiz biliyoruz; hayatta gerçek bir karşılığı olmayan ve geçmiş alışkanlıklardan neşet eden prangalarımızdan başka kaybedecek bir şeyimiz olmadığını... Sadece kabullenmiyoruz. Mesele bu galiba.

 

Not: İşlerimin yoğunluğu nedeniyle yeni yıla kadar izninizi rica ediyorum. 2009’da görüşmek üzere...