Hiç tanımadığım ağabeylerin daracık hücrelere tıkılıp aylarca işkence gördüğü yıllardı. Hiç görmediğim

Hiç tanımadığım ağabeylerin daracık hücrelere tıkılıp aylarca işkence gördüğü yıllardı.
Hiç görmediğim yüzlerin dayaktan kırılmış kemiklerinin ve kan içinde kalmış gözlerinin farkında olamayacak kadar küçük yaşta olduğum yıllar.
O yıllarda belediye başkanları top dağıtmazlardı kamyonların üzerinde.
Kendi topumuzu kendimiz alırdık şimdi yerinde dev binalar bulunan ve adı Gökçek ve Demirel tarafından Bişkek olarak değiştirilmiş (ama hiç kimse tarafından inatla kullanılmayan ve kullanılmayacak olan) Emek 4. Cadde’deki boş arsadaki maçlarımız için.
O yıllardaki plastik kavun büyüklüğündeki topları hatırlayanlar vardır.
Bu toplardan iki tane alınırdı. Önce birincisini hafifçe açar sonra diğerini içine koyardık. Tek başına oynarsan bir dakika içinde patlayacağını bildiğimizden ayrıca çok hafif bir plastikten yapıldığından iki top birleşip bir top olurdu.
Her iki top da patlayana kadar maç devam ederdi. Bu toplar patlayınca mutlaka ikiye ayrıldığından maç sonunda her zaman dört tane yarım ortaya çıkar bunları da kafamıza geçirir başka oyunlar oynardık.
O yıllarda adı Devrim, Mahir, İbrahim olan arkadaşlarımın birkaçı sonradan isimlerini değiştirdi.
Topları da belediyelerin başkanları dağıtır oldu ama muhtemelen bizim o tuhaf olanları aldığımız firma kapandığı için onun yerine uzak doğu kökenli daha hafif, petrol kokan başka modellerini (biz bunlara lastik top derdik meşin toptan ayırt etmek için) kullandılar.
Ben başlangıçta hiç anlamamıştım bu adamlar niçin kamyonla top dağıtır diye?
Acaba bir firma sponsor mu olmuştur derdim?
Sonra bir gece yarısı cevabı Ankara Sakarya Caddesi’nde aldım.
Ankara’yı bilmeyen dostlar için Sakarya Caddesi’nin birahanelerin bol olduğu bir yer olduğunu söyleyelim.
Gecenin bir yarısı bu caddede yürürken tuhaf bir detayı fark ettim.
Hemen her yerde işportacılar oyuncak satıyorlardı.
Bu saatte buradan çocuk geçmez. Bu oyuncakları kim alır?
Hemen sonra anladım.
Bütün gece içip, evine geç giden adamcağızlar her şeyden habersiz yataklarında uyuyan çocuklarına, büyüdüklerinde tıpkı kendisi gibi olacaklarından endişe ettikleri çocuklarına, salt onların yüzlerine bakabilmek, suçluluk duygularını azaltmak için, özür dilemek için oyuncak alıyorlardı.
Uyduruk, plastik, asla bir babanın yerine geçmeyecek oyuncaklar.
Bundan on yıl önce oğlum Uğur dünyaya geldiğinde ömrümde ilk kez ölmekten korktuğumu fark etmiştim. Bana bir şey olursa bu çocuk ne olur diye.
Bu yıl 23 Nisan sabahı bir oğlum daha oldu.
İlk oğlum adını en yakın dostumun adından alır. Hayat dostumu dünyanın öbür ucuna sürüklediğinden hiç olmazsa ismini duymak istediğim için öyle yapmıştım.
İkinci oğlumun adı Deniz oldu. Çocukluğumda fısıltılar ile söylenen o güzel isimle çağıracağız Onu.
23 Nisan sabahı benim için başka bir sabah oldu. BirGün’den haberi duyan tanıdık, tanımadık dostlara, okurlara mesajları için çok teşekkür ederiz. BirGün’e de ayrıca.
Şimdi bekliyorum. Oğullarım büyüsün de top oynayalım. Sonra da kafamıza şapka niyetine yarık topları geçirelim. Bir bana, bir eşime, iki de onlara. Siz de gelirseniz hep beraber oynarız ama vicdan rahatlatmak için dağıtılmış toplardan getirmeyin.
Emeğinizi getirin yeter.
Son olarak... Bugün bizim aile için çifte bayram, tüm emekçilerin bayramını kutlarız.