Geçen haftaki yazıya çok e-postalar geldi. Benim gibi, dizilerdeki trilyonerlere acıyan başkaları da varmış meğer. Tabii ki BirGün...

Geçen haftaki yazıya çok e-postalar geldi. Benim gibi, dizilerdeki trilyonerlere acıyan başkaları da varmış meğer. Tabii ki BirGün okuru türlü kanallarda dizi adı altında pazarlamacılık yapılmasını yutmamış. Benim hiç aklıma gelmeyen, açıkçası varlığından dahi haberim olmayan diziler ile ilgili bilgi veren okurlara da teşekkür ediyorum. Birkaç tanesi oldukça ilginç. Bildiğimiz Monte Kristo Kontu’nun çakmasını çekmişler mesela. Adını unutmuş okurumuz dizinin. Başka bir kanalda “Nefes” ya da tıknefes gibi isimli bir dizi varmış. Dizilere artık isim de bulamayan yapımcılar ne yapacaklarını fena halde şaşırmış olsalar da içerikler aynı. Konu mühim değil de sözüm ona karakterlerden birisi organik tarım meraklısı imiş. Yine baba ve dede karakterleri arasında kapitalist olma ve olmamaya dair itişme olduğundan bahsediyor soyadını yazmayı unutan Ahmet isimli okurumuz. Ahmet Bey diziyi seyrederken gülmekten perişan olduğunu yazmış, diyor ki;
Dizi öyle tutarsız gidiyor ki, herkes zengin ama bir kısmı bundan mutlu değilmiş gibi yapıyor. Bu organikçi genç de öyle.
Organik tarımın tanıtımı açısından diziyi olumlu bulmamı bekleyen olabilir. Diğer taraftan organik tarımın sektör haline gelmesi beni hep rahatsız etmiştir. Zaten olması gereken ve her insan evladının en temel hakkı olan sağlıklı beslenmenin mutlu bir azınlığın oyuncağı olması sevimsizdir bir kere.
Diğer taraftan bir eli ile lastik üreten bir firmanın öbür eli ile organik tarıma yatırım yapması da trajikomik.
Bizim gibi ortada kalan yurttaş için ise dram aynı dram.
Eve gidip gelirken Eskişehir yolunun kenarına yapılmış sağlıklı yaşam parkurları görüyorum. Güler misin ağlar mısın? Asfalt’ın onca ağır metal içerdiğini düşünürsek, üzerinden dakikada geçen yüzlerce aracın çıkarttığı egzoz gazlarını da buna eklersek spor yaparak derin derin nefes almak acaba gerçekten doğru mu?
Ben olsam nefesimi tutar bir an önce oradan inceden uzarım.
İkilerim.
Kaçarım.
İşte memleketin organik tarım tüketicisinin de durumu budur. Bütün gün cep telefonu ile konuş, hangi paranı nereye yatıracağım stresine gir, aracının içinde bir o yana bir bu yana trafikte dolan dur, yatırım derdi, banka faizi, borsa stresine sok kendini. Kalan zamanını da televizyonda senaryosunu yazdığın dizinin başında geçir. Aman ha sonra organik ürün ye.
Ama bol ye!
Bol bol ye!
Tıksırana kadar ye!
Sonra da niye sekte-i kalpten gittim diye yol boyu düşün dur.
Nemize lazım dostlar. Dedik ya geçen hafta, azıcık sağlıklı aşım, aman da ağrısız başım. Dizi seyredeceğinize, çocuğunuzla, dostunuzla, eşinizle sohbet edin derim ben. Kim bilir belki onların anlatacaklarını daha ilginç bulursunuz. Yanında da bir organik çay. Demleyin gitsin be…