Tüyap Tüm Fuarcılık Yapım A.ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından düzenlenen 28. İstanbul Kitap Fuarı, 31 Ekim 2009 Cumartesi günü Tüyap

Tüyap Tüm Fuarcılık Yapım A.ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından düzenlenen 28. İstanbul Kitap Fuarı, 31 Ekim 2009 Cumartesi günü Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde (Büyükçekmece’de) açıldı. Bu sene fuarın ana teması “Kültürlerarası Diyalogda Çeviri” olarak belirlendi. Çevirinin temel sorunları bu yıl fuarda özel etkinliklerle masaya yatırılıyor. Programda ayrı bir başlık altında işlenmesi gereken bir temel sorundan söz edeceğim bugün, tiyatro edebiyatından, yani ülkemizde tiyatro oyunlarında yaşanan çeviri sorunlarından.
Tiyatro için dil; beden dili ve dans ile örgüsel akış yaratabiliyor, yanı sıra bu epik eyleme karşın sabit bir zemin olan edebiyat disipliniyle Antik dönemde buluşmayı beceriyordu. Antik Yunan’da kağıda dökülen ilk oyunlar, bilindiği gibi, tragedya ve komedya olmak üzere iki temel nitelik taşıyordu. Bu oyunların sahneleneceği mekânlar da, dönemler de belirgindi. Farklı dillerin oluşmasıyla ise, bir dildeki bir metnin, başka bir dile aktarılması zorunluluğu ortaya çıkıyor, 2500 yıl öncesinde ise tiyatro metinlerinde Batı geleneğinde diyebileceğimiz tiyatro edebiyatının ağırlığı hissediliyordu.
Antik Yunan edebi örneklerinden esinlenen klasik Fransız tiyatrosu tragedya ve komedyanın geleneksel yapısını bir sistematiği oturtuyordu. Shakspeare’de tragedya ile komedya kaynaştırılıyordu. Anadolu’ya ise Batı kökenli tiyatro Osmanlı döneminde 19. Yüzyılın  ilk çeyreği sonlarına doğru Saray tiyatrosu sayesinde sahne alıyordu ve batı kültürüne yaslanacak türde kültür değişimleri zamanla çeviri ihtiyacını ortaya çıkarıyordu.   
Özellikle Tiyatro edebiyatından çeviri yaparken, sağlıklı değerlendirmeler, yorumlar yapabilmek için de o alanla ilgilenenlerin doğrudan ve derinliğine bilgi sahibi olmaları temel gerçeklerden biri olarak kabul görüyordu. Çeviri oldukça karmaşık bir süreçti, Dionysos şenlikleri,  Anadolu’da  doğa olayları ya da yöre belleğinde yer etmiş olayları canlandırılan Köy Seyirlik Oyunları, Meddah ve Ortaoyunu, Gölge oyunu, Hacivat Karagöz ile yaşatılan süreç çeviri sürecinden etkilenmiyordu. Çünkü tiyatro metni hemen her zaman seslendirilmek amacıyla yazılıyordu. Böyle olunca da çevirmenin öncelikle oyuncuya vereceği temel malzeme olan repliklerin, seyircinin hemen algılayacağı türden bir çeviri olması gerekirdi. Sahnelemelerde seyirci tepkilerinin zamanlaması orijinal yapıttakiyle örtüşmesi gerekliydi.
Ancak çevirmen açısından oldukça yoğun bir zihinsel faaliyet gerektiren tiyatro çevirisi, farklı kültürlerin farklı coğrafyaların insanlarının; davranışlarını, reflekslerini de kağıda dökme arayışında olduğundan, çevirmen çeviri sürecinde sürekli olarak sorunlarla karşılaşır ve bu sorunları çözerek ilerlemek zorundadır. Tiyatroda çeviri, dramatik kurguyu yani öykünün omurgasını da önemseyerek ilerlemelidir, bu nedenle dramaturgi dışında karakterler arasında sorun çözme süreci de önemli yer tutmaktadır çevirmen için.
Yanı sıra tiyatroda çeviri sürecinde en çok dikkat edilmesi gerekenler; farklı toplumlara ait deyişler ve sözlüklerde yer almayan yeni sözcükler, ne olduğu bilinmeyen kısaltmalar, kişi, kurum ve coğrafi yer adları, argo, belirli meslek gruplarına ait deyiş biçimleri, halk diline ait deyişler. (Örneğin, “hapı yuttuk” şeklindeki deyimler.) Biçemsel özellikler olarak da, selamlaşma biçimleri, akraba adları, toplumsal grupların hem kendi aralarındaki hem de diğer gruplardakilerle konuşma biçimleri olarak sıralanabilir.
Çevirmen olarak bir örnek verecek olursak, en samimi ve açık sözlü olanı tartışmasız Can Yücel’dir. Shakspeare’den çevirerek yazdığı Hamlet, onun özgün yapıtını, okuyucuya, seyirciye “Türkçe söyleyen” nitelemesi altında duyurmasına zemin oluşturmuştur. Hamlet’in anlatım zenginliğini Türkçe’de yeniden yaratmaktadır adeta. Oyundaki sahneleri kendi topraklarında yaşayan dile ustaca aktarır. İncelik ve kıvraklığın, ötesi argonun farkında olan yönetmen ve oyuncular da, seyircilerin bunun farkına varması için gerekli değişimleri yansıtacaklardır hiç kuşkusuz. Can Yücel’in çevirdiği (Türkçe söylediği) Hamlet, Shakspeare’in değil Can Yücel’in bir yapıtı olmuştur adeta. Sahnede dile gelen Shakspeare değil Can Yücel’dir artık.
Kim bilir, bu türde çeviriler yazarlarının kulağına gittiğinde belki de yazarları, oyunlarını başka dillere de kendileri çevirmek isteyebilirler, ama yapamayacaklarından emindirler. Yazarları için tiyatro metinlerinin sahnelenme aşamaları, karakterin maddeye dönüşmesi açısından nasıl önemliyse, çevirmeni için de kendi ruh aleminin kokusunu hissettirmek bizce de önemsenmelidir değerince.