Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem Nasıl etsem

Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam?
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu.
(Sait Faik Abasıyanık)
Zaman zaman eski fotoğrafları, dergileri, çeşitli seyahatlerimden toplayıp biriktirdiğim anı eşyalarını kutularından dışarı çıkarıp bir nevi havalandırırken, yazılarım için de bir nevi kaynak olacak bu hasatı gözden geçirmiş olurum.
Yine böyle bir nostalji sarmalı içerisinde evi ve kendimi dağıttığım bir anda, elime yapışan kağıt parçaları arasında çeşitli evrak-ı metruke dikkatimi çekti. Bu küçük belgelerin üzerinde yazılı ayrıntılara daha dikkatli bakınca, benim adıma dikildiği iddia edilen; Çatalca’dan Balıkesir’e dek bu topraklarda onlarca ağaç fidanlarım olduğunu farkettim. Kimisi bana jest yapmak adına, kimisi paylaşılan bir sürece ilişkin o anı ölümsüzleştirmek düşüncesiyle akıl etmiş, bu yaratıcı belgeleme şeklini. Her ne haldense, bu durumdan çok etkilendim ve bir an için yerleri de belli olan bu fidanları gidip görmek ve onları sulamak, belki de onlarla dertleşmek fikri aklıma geldi.
Hani hep denir ya “şu dünyada dikili bir….” Yani onlarca ağacımın bu topraklarda halen benimle ve dostlarımla yaşıyor olması beni çok sevindirdi ve ayrıca sevindirmekte. Öyle tahmin ediyorum ki, bulundukları hatıra ormanlarında ya da o ıssız alanlarda boy veriyorlardır kardeşleriyle. Üstelik coğrafyamızın aldığı yağmur oranı bu sene hiç de azımsanmayacak düzeyde oldu ya, buna da çok sevindim şimdi.
Dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından birindeyiz öte yandan, yani toprağın veriminin de yüksek olacağı bir yıl diyebiliriz.
Yağmur’un çok yağması barajlardaki doluluk oranından da anlaşılıyor üstelik.
Öyleyse size bir bilgi aktararak ve bir istekte bulunarak devam edeceğim şimdi yazıya. Gelin toprağın bu verimli yılında mevsimlik olarak yediğimiz; kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayalım, hele çöp poşetlerine asla hapsetmeyelim.
Peki ne yapalım? Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömelim, onlara yeniden hayat verelim. Üzerine de bir bardak su dökelim. Şayet yakınınızda gömecek bir toprak parçası yoksa onları bir kağıda sarıp yani bu çekirdekleri biriktirip yanımıza alalım. Göreceğimiz ilk; arsa, tarla, yol kenarı, yamaç gibi alanlarda da, yani toprağı gördüğümüz alanlara da bu çekirdekleri savuralım. Korkmayın çünkü bu çevre kirliliği değil aksine çevre için yeni bir hayatın başlangıcı olacaktır. Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklayacak ve besleyecektir. Yapacağınız en kötü davranış çekirdekleri poşetlere hapsetmektir! Bunu yapmayın ve yaptırmayın.
Öte yandan TEMA’dan bilgilendiğim bir yazıya göre, yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan ya da dikilen çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış. Öyleyse en büyük israflardan birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılması ise, onları çöpe değil toprağa ekerek ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük bir serveti ellerimizle yaratabiliriz... Daha yeşil, daha temiz bir hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil bir dünya bırakmak için toprağa hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği gömelim, savuralım, fırlatalım. Emin olun bu uygulama bilinçli toplum olarak bizlerin destekleri ile oluşacak ve gelişecektir.
Üzerini betonlarla örttüğümüz Doğa’nın nefes alamayınca nasıl sinirlendiğini İzlanda’daki son yanardağ patlamasında çok yakından gördük. Unutmayın ki; doğada yaşıyorsak ve gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden alamayacağımız oksijeni karşılamak için bu çekirdeklere ve onlardan çıkacak ağaçlara çok ihtiyacımız olacak.
Ben yine eski fotoğrafları karıştırdığım bir günde olacağım bugün. Ama bu kez özne insan olacak ve kaybolan insanları yaşatmak için, onlara su vermek için, düşünce geliştiriyor olacağım yaklaşan, bir Mayıs kirazında. Daha şimdiden Mayıs kirazının çekirdekleri yeşerdi bile…