Geçen hafta Almanya’nın Dresden kentinde Osmanlı döneminden kalma eserlerin sergilendiği  ‘Osmanlı’nın 500 yılı -’Türckische

DRESDEN
Geçen hafta Almanya’nın Dresden kentinde Osmanlı döneminden kalma eserlerin sergilendiği  ‘Osmanlı’nın 500 yılı -’Türckische Cammer’ (Türk Odası)’  sergisindeydim.
Dresden Sarayı’nda açılan sergide paha biçilmez bir hükümdar çadırı, silahlar, çiniler ve ipek halılar bulunuyor. Sergi, Türkiye dışında olup da en geniş Osmanlı eserleri sergisi konumunda. Üç ayrı odada, toplam 750 metrekare üzerinde 600?dan fazla eser sergileniyor. Yağan yağmur ve soğuğa rağmen sarayın merdivenlerinde sergiye girmek için bekleyenlerin uzayan kuyruğu beni çok şaşırttı.
Sergi, Saksonyalı kontların, kralların ve diğer hükümdarların yaklaşık 500 yıl içinde topladığı eserlerden oluşuyor. Tamamı eski Osmanlı sanatı olan eserlerin ya fetihlerde ele geçirildiği, ya da Osmanlılar tarafından hediye edildiği, bazılarının ise satın alındığı belirtiliyor.
Serginin en değerli parçası konumunda ise 20 metre uzunluğunda, 8 metre genişliğinde ve 6 metre yüksekliğindeki olan hükümdar çadırı göze çarpıyor. Çadır, uzmanlar tarafından 3.6 milyon avro para harcanarak restore edilmiş. Dönemin Saksonyalı hükümdarlarının Osmanlı hayranlığı duyduğu ve bu moda nedeniyle Osmanlı’nın birçok kültür hazinesine ilgi gösterildiği konuşuluyor. Hatta Saksonya Prensi August der Starke’nin (Güçlü August), Sultan kıyafetinde gezdiği, Osmanlı askerleri görevlendirdiği, gelinine Türk sarayı inşa ettirdiği ve ‘Süleyman’ adında bir hizmetçiye bile sahip olduğu resmi olarak biliniyor. Sergiye Almanya’nın pek çok kentinden akın eden Türk sanatseverler de renkli bir görüntü oluşturuyorlar. 2010 kültür başkentimizin ve düzenleyicilerinin kulakları çınlasın.
PRAG
Almanya’nın güneyinde yer alan Dresden’deki sergiden sonra Elbe nehrini karşıma almış Prag’a doğru yol almaktayım bir Macar (EC) treniyle. Prag’a her yıl giderim. Bu Paskalya bayramında dükkânlar kapalı da olsa 5 yıllık restorasyonu devam eden Charles köprüsünün kalabalığı ve Astronomik Saat Kulesi Meydanı bayram yeri olarak canlılığını sürdürmekteydi.
Prag’a bu gelişimde önemli bir şey daha dikkatimi çekti. Sokaklarda meydanlarda bir tane dahi ne sokak köpeği ne de kedisi gözüme ilişmedi. Ancak bugüne kadar görmediğim yoğunlukta süs köpeği sahipleri tarafından boyunlarından çekiştirilip, burnu sürttürülüp, o soğuğa inat gezdiriliyordu. Avrupa Birliği üyesi olup hâlâ kendi para birimini kullanmakta inat eden Çekler (ekonomileri çöker endişesiyle) başıboş gezen hayvanlarını ne yapıyordu, nerede barındırıyordu çok merak ettim. Yaşam hakkı bulamadıkları sokaklarında üst sınıfsalının en cicili bicili entarileriyle yürümeye devam ettiği bu turizm şehrinde, ayrıca esnafın, halkın, memurların dışardan gelen turistlere davranışlarında da ciddi bir vurdumduymazlık dikkat çekmeye başlamış.
Kesinlikle turistlerle İngilizce konuşmayan, 50 kronluk hot dog’ı rahatlıkla 100’e kakalayan bir esnafla, marketteki kasiyerle Prag’ın on sene sonra turizm olayının biteceğini kesinlikle söyleyebiliriz. Yani komünist Prag Avrupa Birliği’ne nasıl adapte olacak hep birlikte göreceğiz?
“Bizim İstanbul’da nasıl olsa süs köpekleriyle sokak köpekleri kol kola dolaşıyorlar demokrasi parkında ya da Cihangir’de” işte bu demokrasiye bayılıyorum. Ama korkarım Avrupa Birliği’ne girince sokak köpeklerimiz ortadan kaybolacak. Birarada yaşayamayacağız bu turistik şehirde.
Ancak bir başka can atıcı konu daha var ki düşündürmüyor değil. Gerçi biz de sirk ve sirk kültürü yok ama şimdi anlatacağım konuya duyarsız kalmamamız gerekiyor.

SİRKLERDE HAYVAN
KULLANIMINA HAYIR
Süs köpekleriyle ruhsal huzur bulmanın biraz ötesinde yer alan, sirk hayvanlarını seyretme olayı, yani hayvanlar üzerinden ticaret artık dünyada gittikçe önemini kaybediyor. Çok iyi biliyorsunuz ki Akdeniz’in ‘Badem’ isimli fok balığının kıyılarımıza uğradığında başına gelmedik kalmadı. Geçen yıl Haliç’te açılan yunusların gösteri merkezi, balıkgillerin biraraya hapsedildiği Turkuazo denen kapalı alan ve daha niceleri hergün kendilerini ziyaret eden kalabalığa yalvaran bakışlar gönderiyorlar görmüyor musunuz? Neden? Çünkü, yaşam hakları gasp ediliyor. Hayvan hakları konusunda neden hâlâ ciddi bir çalışma yok?
Fethiye’de, ayaklarına kum dolu bidon bağlanan köpekler canlı canlı denize atıldı. Olay, köpeklerden bazılarının kıyıya vurmasıyla ortaya çıktı. Neden kimse sesini çıkarmadı?
Dünya artık Hayvanat bahçelerini sorguluyorken, kürkü için öldürülen, bir deney için kurban edilen, avcının avı olan hayvanları acil olarak sahiplenmemizin zamanı çoktan gelmedi mi?