Orta sınıfların "tüketim nesnesinin mabedi" özel otomobiller -bir ar

Orta sınıfların "tüketim nesnesinin mabedi" özel otomobiller -bir araba, bir ev, biri erkek biri kız iki çocuk; Fransız taşrasında geçirilecek emeklilik hayatıardı ardına ateşe verilirken aslında bu simgesel durum "refah devleti, zenginlik, eşit yurttaşlık" temelinde örgütlenmiş olan bir "yönetim tarzı"nın çatırdadığını ortaya koydu. Fransa'nın bütün dünyaya model olarak sunduğu "Cumhuriyet"; süreç içinde çeşitli reformlara uğramış da olsa esas olarak 1789 burjuva devriminin üstünde yükseliyordu.

Her zaman tehditkâr bir "otorite"ye dönüşebilecek bu model, genellikle hıncını yakın sömürgelerde tatmin etme şansını bulduğundan pek de "anayurdun" sınırları içine girememişti. Baskı, işkence, Fransızlaştırma genellikle Cezayir gibi "sömürgelerde" yapılan bir tatbikat gibiydi. Ama ne zaman ki sömürgeler "anayurda" taşındı işte o zaman Cezayir topraklarına layık görülen sokağa çıkma yasakları, olağanüstü haller; artırılan güvenlik devleti uygulamaları Paris'e taşınıverdi.

Görünen o ki "eşit yurttaşlar olmak" bazılarının eşit olmadığı koşullar karşısında propagandif değerinin dışında bir anlam ifade etmiyor. Egemenler tarafından varoşlarda serpilip gelişen hayat bir "iç sömürge" olarak algılanıyor. Emperyal ve sömürgeci geçmişin bütün gölgesi "eşit, özgür ve kardeşçe" yaşanacağı iddia edilen "Cumhuriyet"in üzerine düşüyor. Bu gölgenin yarattığı yerde boy veren ise sadece ve sadece "kötülük çiçekleridir".

Son olaylar "yoksulların 68'i" olarak nitelendiriliyor. Bu kaba, yakıp yıkmaya eğilimli; varoş kültürüyle yoğrulmuş; dilleri, dinleri, renkleri farklı dışlanmışların; Berkley'in, Sorbonne'un kampüslerinde, anfilerinde okurken "isyan"la buluşmuş kuşağına benzetilmesi ise bazı 68'lileri çileden çıkartmaya yetiyor.

Ağırlıklı orta sınışarın eğemen "ahlak anlayışını" sorgulayan savaş sonrası kuşağın isyanı ydı 68. Her ne kadar sökülen kaldırım taşları, kurulan barikatlar yasadışının kapısını aralıyorduysa da sonuçta özgürlükçü bir isyanın özneleri "orta sınıfların" çocuklarıydı. Yaptıkları, artık kalıplaşmış kurallar haline dönüşen ebeveyinlerinin kendilerine dayattıkları na karşı çıkmaktı. İlgi duydukları "öteki" ise çok uzaklarda Çin'de, Vietnam'da ya da Küba'daydı.

Bu nedenle bazı 68 artıkları bugün göçmenlerin orta sınıfların "tüketim nesnesinin mabedi" sayılan özel otomobillerini yakmasında bir "vandalizm" keşfetmekte gecikmediler. Göçmenler kaba, şiddet yanlısı ve işe yaramaz bir serseriler güruhuydu. Bu Sarkozy ağzıyla konuşma zaman zaman Le Pen'le buluşmaya kadar vardı.

Ama devir değişmiş, rock'n roll'ün sofistike ve isyankâr müziği yerini rap'in tehditkâr ve öfke saçan müziğine bırakmıştı. Yoksulların acımasız ve şiddet dolu yaşam koşulları aynı özellikleri taşıyan bir isyana yol açmıştı. "Hey mavi göz, sahip olmaktan daha iyisi onları paylaşmak" diye haykıran rap şarkıcıları "sahip olma"nın tadına varmış olan "eski isyancılar"ı da tehdit ediyordu.

Evet; artık 68'liler; mariuhana içip burjuva orta sınıf ahlakına karşı çıkan; her türlü otoriteden nefret eden, kaldırım taşlarını söken; mitingler düzenleyen; işgal ve boykot düşünen insanlar değiller. Buna ne yaşları ne de statüleri uygun; kimse de onlardan böyle bir tutum beklemiyor. Ama en azından Sarkozy'nin şahsında kendini ifade eden kurulu düzene sığınmaktansa; Mağrip'li bir göçmen tarafından arabasının yakılmasına razı olmak 68'in ruhuna daha çok yakışmaz mı?