Açılmakta olan yeni sahnelerin (Kartal vd) duyurulması hepimizi umutlandırıyor...

İstanbul Şehir Tiyatroları Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya geçen hafta bir söyleşide “Evet tiyatro yıkılıyor ama yerine daha donanımlısı yapılacak. Ayrıca Şişhane’de yeni bir sahne açmak üzereyiz” dedi. Yanı sıra bildiğiniz gibi AKM’nin de yıkımı Kültür Bakanı’nın açıklamasıyla zaten durdurulmuştu. Açılmakta olan yeni sahnelerin de (Kartal vd.) duyurulması hepimizi umutlandırıyor. Öte yandan Trabzon ve Ankara Devlet Tiyatrosu’ndaki kimi idari sıkıntılar (sansür-ceza-kanser ilacı vurgunu) hepimizi derinden düşündürüyor.

Türkiye’de tiyatro demek şu sıralarda “yıkılsın mı yenilensin mi”, “uyarı cezası mı verelim, uzaklaştıralım mı” ya da “Şişli’de açılan bir sahneye beyefendi bir tiyatrocunun adını vermek” tadında sürüyor. Bu içe dönüklük epey sıktı.
Artık umutları 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali ve İBŞT’nin Gençlik Günleri’ne taşımaktan başka çaremiz yok. Yani tiyatroda uzun süredir devam eden boş gündem fazlasıyla rahatsız edici.

Peki tiyatrolarımızda hangi repertuvar, hangi sahneleme biçimi, hangi farklı oyuncular var? Bunu soran sorgulayan var mı? Hangi sorunlar bizi ilgilendiriyor? Hangilerini görmezden geliyoruz?
Bir değişiklik olsun diye size kendi 27 Mart’ımı nasıl geçirdiğimden söz ederek bu kapalı bulutları dağıtmayı deneyelim. 27 Mart’ta üniversitede dersim olduğundan herhangi bir tiyatroda anma programına maalesef katılamadım. Ama öğrencilerimin hazırladıkları projeler günün içeriğine uygun ve çok sayıda tiyatrocuya örnek teşkil edecek boyuttaydı. Bir süredir yaptığımız sahne tekniği derslerinde Tiyatro Dramaturjisini işliyoruz ve onlar sahnelenmesini bekledikleri hikâyelerinde hangi konuları öne çıkarıyorlar, düşlerinde bakın neleri dile getiriyorlar Dünya Tiyatro Günü’nde: Pelin Özendi (Sessiz Göç): Kavimler kültürlerini göç ettikleri topraklara birebir taşıyamazlar. Birlikte getirilen gelenekler karşılaşılan kültüre eklenecek katkılardır artık. Göç konusunun tiyatro repertuvarlarında yeterince işlenmediğini dile getiriyor.

Buket Yücel (Cenin Yaşamlar): Bir tohumun diğer bir tohumla birleşip sizin bedeninizde bir insana dönüşmesi mucizevi bir olaydır. Biz zannederiz ki doğduğumuzda sıfırdan başlarız. Hayır öyle değil o 9 ayın gerçek bir yaşamın özeti olabileceğini düşünmeliyiz. Yani aslında biz doğduğumuzda 9 ayı geride bırakmış oluyoruz. Tiyatroda zamanın görece bir kavram olduğunun altını çiziyor.
Arzu Yılmaz (Kızılderili’nin Ağıtı): Amerika’nın gerçek sahibi Kızılderililer’i beyazların yardım amaçlı dağıttıkları zehirli battaniyelerle nasıl yok ettiklerini görmezden gelemeyiz. Toprakları gerçek sahiplerine vermeliyiz.
Umut Ünal (Sevgiliye Türkü): Bulgaristan’da Pomakların asimile edilerek, göçe zorlanarak geleneksel değerlerinden yaşamlarından topraklarından koparılmalarına karşın aşklarının asla bitmeyeceğini dile getiriyor.

Deniz Çapkan (Arnavutluk’da dram): Arnavutluk’ta maddi sıkıntı içerisindeki ailelerin boşanmayla ve intiharla sonuçlanan yaşamları.
Merve Küçükaytekin (17 yaşındayım): Yemen’de küçük yaşta evliliğe zorlanan kızların dramını ağıtlarla ve yöresel anlam içeren kostümlerle anlatan yaşamları..
Aslı Sarıbal Acar (Afgan Kadını): Afganistan’da çiftçilikle uğraşarak ağır yaşam şartlarında mücadele eden kadınların sağlık kurumlarının yetersizliğinden öldüklerini..

Hanife Keskin (Gökkuşağı Yılanı): Avustralya’da Doğanın tek temsilcisi Aborijinler’e dönük geçmişte beyazlar tarafından yapılan katliamların yapılan son özür dileme açıklamalarıyla örtbas edilemeyeceğini..
Burcu Ocak (Cezayir Afrika’dır Fransa değil): Cezayir soykırımının, şu anda Fransa’da çokça dinlenen yeni akım müziği etkileyen temel dinamiklerden biri olduğunu. Afrika’da Komor Adaları’nda başlayan müziğin bu dinamiği desteklediğini.
Mehmet Aykoç (Sotuma-Sere): Köleliğin hâlâ hüküm sürdüğünü yüz değiştirse de bunu görmezden gelmeye zorlanmamızın insanlık için büyük bir yara olduğunu dile getiriyorlar.

Bu gençler görüşleriyle bir dramaturji çalışması içerisinde tiyatronun politik ve sosyal sorumluluklar da almasına dikkat çekiyorlar. Tiyatrolarımızda yukarıdaki türden ve benzeri konuların da işlenebileceği repertuvarların oluşabileceği süreç zor görünüyor gibi. Tiyatronun basın toplantılarıyla, yıkılsın mı yıkılmasın mı? çelişkileriyle üretim kanallarında sıkıntı içinde olduğu şu süreçte, zengin çağrışımlara açık düşünsel boyutta bir o kadar zengin politik ve sosyal sorumluluk sahibi projeleri umutla kovalamaya devam edeceğiz, ayrıca sizlerden de bekliyoruz.