Daha önce yazdığım bir yazıya yeniden müracaat etmekten inanın hoşlanmıyorum ama bazen şart oluyor. Yaklaşık üç yıl önce bu köşede yer alan...

Daha önce yazdığım bir yazıya yeniden müracaat etmekten inanın hoşlanmıyorum ama bazen şart oluyor. Yaklaşık üç yıl önce bu köşede yer alan ‘Dönenler’ başlıklı yazıdan bir bölümü aktaracağım, müsaadenizle...
“...Kimilerinde ise değişim, bir ‘savrulma’ hali olarak yaşanır. Ani ya da zamana yayılmış bir dönüşle, o güne kadar savundukları fikirlerin tam tersini savunmaya başlarlar.
Böylesi durumların muhtelif nedenleri olabilir. Yaşanan sarsıcı bir olay... İçine düşülen ruhsal sıkışmışlık halinden yeni seçimler yaparak çıkış umudu... ‘Riskli’ bir yerde duruluyorsa bedel ödemekten kaçınmak... Ve başka bir ‘hayat biçimi’nden yana yapılan radikal bir tercih... Güce yakın duran uslu çocuğun güvenlik duygusu...
Geçmişte ‘ak’ dediğine artık ‘kara’ diyen, eski dostların düşman, düşmanların dost olduğu düşünce dünyalarına sert geçişler yapanlar, vaktiyle aynı fikirleri savundukları çevreler tarafından aşağılayıcı bir sıfatla anılırlar: ‘Dönek’.

‘Dönek’ sıfatı, ‘hain’ yananlamı da içerdiğinden muhatap olan açısından yaralayıcıdır. Sık sık geçmiş düşünceleriyle hesaplaşma ihtiyacı hisseder. Giderek öfkeli bir dile doğru savrulur. Yeni durduğu yerin militan bir sözcüsüne dönüşür. (...)
‘Dönen’in bir başka tavrı da, kendi geçmişini zaman içinde yeniden kurgulamasıdır. Patolojik bir öznellikle, geçmiş konumunu abartır, kendine olduğundan daha mühim bir pozisyon atfeder. Böylece, bugün eleştirdiği her ne ise, onu sorgulama hakkına herkesten fazla sahip olduğu hissi yaratır. “Bakın” der, “bugün sizin ısrarla sahip çıktığınız modası geçmiş fikirlerin duayenlerinden biri vaktiyle bendim. Falancanın en yakın arkadaşıydım. Şu eylemlerde en öndeydim vb.”
‘Dönenlerin’ hayatı biraz şizofreniktir. Bir yanda ‘dönerek’ elde ettikleri yeni hayat biçimi, bu hayat biçimiyle gelen dünya nimetleri... Diğer yanda herkesin onlara ‘bir tuhaf’ bakar olması... İsimlerinin geçtiği yerde hor görüldükleri duygusu yaratan can sıkıcı bir sessizlik...”

•••
Şimdi baktığımda ölçülü ve yumuşak bir üslupla yazdığımı düşündüğüm bu eski yazıyı hatırlatma ihtiyacı nereden hasıl oldu?
Herkes bilir ki, vaktiyle şu ya da bu ölçüde sola bulaşmış lakin bundan sonsuz pişmanlık duyan bazı tipler şimdilerde Türk basınında köşe yazarlığı yapmaktadır.
Muktedire kuyruk sallayıp yaltaklanmak için rüzgâra bağlı olarak o gazete senin bu gazete benim kapı kapı dolaşırlar.
Tarzları genellikle birbirine benzer. Sözgelimi... Ortada sola, sosyalistlere dair hiç bir mesele yoktur... Memleketin gündemi bambaşka bir mecrada akıp gitmektedir... Fakat bunlara birden bir şeyler olur ve küstah bir bilmişlikle solculara küfür etmeye başlarlar. İnsan meraklanmaktan kendini alamaz; acaba solcular bir zamanlar bunlara ne yaptı, diye...

İçlerinde en zavallı olanı, Brüksel’de ikamet eden Hadi Uluengin’dir. Hürriyet gazetesindeki bütün yazarlık serüvenini, geçmişinde bir cinnet dönemi olarak gördüğü ‘maocu’luğa ve sola ait değerlere küfretmek üzerine kuran bu acayip vak’a, birkaç gün önce Küba’ya, Küba’nın devrimci tarihine, Castro’ya ve Che Guevara’ya ahlaksızca saldırdı.
Hadi Uluengin eski Aydınlıkçı. Aydınlıkçılık öyle belalı bir çirkeftir ki, bunların çoğu, ‘döndükleri’ yerin de Aydınlıkçısı olmuşlardır (Bazı istisnaları tenzih ederim). Çünkü Aydınlıkçılık bir siyasi görüşten ziyade siyasi bir tarzdır ve en belirgin yanı ‘habis’ olmasıdır. Nitekim biraz dikkat ederseniz, Hadi Uluengin’in siyaseten ettiği lafların eski şefinin cümleleriyle derinden akrabalığını farkedersiniz.
Hadi Uluengin, Hürriyet’in 1 Nisan tarihli nüshasındaki yazısıyla, artık ABD’de bile modası geçmiş soğuk savaş diline rahmet okutuyor. Öyle ki, Küba’nın eski diktatörü Batista’ya övgü düzmekten dahi geri durmamış. Buna ancak ‘kontra’ dili denilebilir. Yazısına da ‘kontra bildirisi’.

•••
Biliyorum, birçokları bu kerhane saplantılı (yazısının üç ayrı yerinde şehvetle kullanmış bu kelimeyi) eski Aydınlıkçıyı önemseyip bu köşeye taşımama bozulacak. “Başka işin mi yok allaşkına, böyle rezilliklerle uğraşıyorsun” diyecekler, “onlar kendilerinin önemsendiği zehabıyla beslenir”. Belki de haklılar. Lakin, benim için bu, kişisel bir mesele artık. Brüksel’de yaşamanın rehavetiyle köpeksiz köyde değneksiz dolaşacağını sanan kontra bozuntusu eski Aydınlıkçıya aramızda kişisel ve ciddi bir problem olduğunu bir şekilde ifade etmek zorundayım. Nitekim bu yazıyla etmiş oldum. Şimdilik, bütün isteğim kendisiyle bir yerde bir şekilde karşılaşmak.
BirGün okurlarını bu kişisel meselem nedeniyle meşgul ettiğim için özür dilerim.