Kayıp Şehir Atlantis Manisa'da mı?

İngiliz arkeolog Peter James yıllar önce BBC’ye verdiği demeçte asırlardır aranan  Kayıp Ülke Atlantis’i  Manisa’nın derinliklerinde bulduğunu söylemiş. Ona inanmışlar mı bilemiyorum ama topraklarına, kayalarına, etrafını çevrelemiş dağlara, Gediz ovasının mavi yeşiline karışmış ney sesinin hüzünlü yankılanışı duyunca neden olmasın diyorum...

FERİDE CİHAN GÖKTAN - cigoktan@hotmail.com

İzmir’in gölgesinde kalan kız kardeş... Pek fark edilmeden içine kapanmış, gittikçe kalınlaşan kabuğuyla asırlardır İzmir’in yanı başında duruyor. Kabuk bir kenttir Manisa. Herkesin ya İstanbul’a gitmek ya İzmir’e dönmek için üzerinden gelip geçtiği kabuklaşmış bir kent. Her şeyin sadece görselliğe evirildiği günümüzde Manisa-İzmir yolunun ünlü bir ressamın tablosundan fırlamış  gibi  yeşillikler içerisinde kıvrılarak  inen  yolunun sonunda bu güzelliğe ilave bir de uzaklardan denize doğru düşen bir güneşin görüntüsü eklenince bütün bu muhteşem görselliğe kapılarak  arkamızda unuttuğumuz, böylece hep unutularak  defalarca ihanete uğramış bir kent. Her gün neredeyse yirmi bin kişi Manisa’ya, İzmir’e dönmek için gidiyor. Manisa’yı hiç tanımadan, bilmeden,anlamadan, derinliğine girmeden, yüzeyinde oluşmuş kalın kabuğunda günlerini geçiren o kadar çok insan var ki... Hayat bu... Hızlı zaman akışında kabuklaşan şehirler, kabuklaşan insanlar ve şehirlerine, yaşadıkları şehirlere dolayısıyla kendilerine yabancılaşan insanlar. 

İzmir’den Manisa’ya iş için değil,  hızla yükselen bir sanayi şehrinin kabuğunda koşuşturan bir insan olarak değil, sadece Manisa’yı görmek ve bina yığınlarının altında kalmış o eski Manisa’nın ruhuna dokunmak için gitmeli ve tanışmalı onunla. Bir şehrin derinliğine inmeye çalışmak aslında insanlığı, dünyayı ve hayatın algılanmasını ne kadar değiştiriyor. Ağlayan Kaya Tantalos hanedanından Niobe’nin katılaşmış yüzündeki gözyaşları, bu topraklarda evlat acısıyla  dağlanmış ana yüreklerinin simgesi  gibi öyle duruyor Spil Dağı’nın eteklerinde. Ona bakarken hüzünleniyor ama biraz sonra göreceğiniz Mevlevihane düşüncesiyle mutlu oluyorsunuz. Tarih öncesinden savaşlar, ölümler, yangınlar  olduğu  gibi  bilgelik, aşk ve sevgi de var antik dönemlerden günümüze kalmış bu kentin derinliklerinde. Celal Bayar Üniversitesinin restore ettiği Mevlevihane bu dünyanın güzelliğine ve iyiliğine katkı koymuş 14. yüzyılda Anadolu’ya yerleşmiş devasa bir kültürü sergilemeye çalışıyor. Haliyle bir kere görmenin yetmediği bir yer burası.

Manisa büyük yangın sonrası yeniden inşa edilmiş ve ne yazık ki Anadolu’nun diğer kentleri gibi son yıllarda mantar gibi yükselen yeni kentleşme projeleri dediğimiz çirkin yapılaşmadan nasibini fazlasıyla almış bir kent. Fakat caddelerinin sokaklarının bu sıradan görüntüsünün içinde bakmayan gözlerin asla göremeyeceği saklanmış mücevherleri var. Muradiye Camii... Şekilsiz bina kalabalığının içinde inanılmaz zarafeti ile bakarsanız hemen fark ediliyor şehrin orta yerinde. Mimar Sinan burada ruhunu bırakmış bence.  Duvarlarındaki kobalt mavisi çini işlemeleri, mercan kırmızısı vitraydan süzülen gün ışığının inanılmaz yansımaları, ince nakış desenler... Bu topraklardan  Mimar Sinan geçmiş gururunu yaşatıyor insana.

Truva savaşından dağılan kavimlerden biri olan Magnetler’den  kalmış bu  tarihi kentin müzesinde, kocaman bir ilk adam ayağı var. İnsanlık tarihinin ilk ayak izi cam bir çerçevenin içinde sergileniyor müzede. Cam çerçevenin içindeki soluk büyük ayak izine ve sonra bir de kendi ayaklarıma bakıp uzun uzun düşünmek istiyorum zaman kavramını,  tarihin derinliklerini,  insanın asırlardır yürümeye, geleceğe doğru yürümeye devam ettiğini... İngiliz arkeolog Peter James bu tarih öncesinden kalan ayak izini gördü mü bilemiyorum ama yıllar önce BBC’ye verdiği demeçte asırlardır aranan  Kayıp Ülke Atlantis’i  Manisa’nın derinliklerinde bulduğunu söylemiş. Ona inanmışlar mı bilemiyorum ama topraklarına, kayalarına, etrafını çevrelemiş dağlara, Gediz Ovası’nın mavi yeşiline karışmış ney sesinin hüzünlü yankılanışı duyunca neden olmasın diyorum. Gerçekten neden Atlantis burada olmasın? 

Dönüyoruz. Manisa’dan çıkıp o güzel kıvrımlarla dolu yeşil yoldan süzülerek İzmir’e doğru dönüyoruz. Karşıdan İzmir’in ışıklarına karışmış Körfez’in muhteşem görüntüsüne rağmen Manisa’yı unutamıyorum bu sefer. Gün boyu arkeolog hocamız Şükrü Tül’ ün anlattıklarıyla Manisa’nın kabuğunu kırmaya çalışarak biraz daha içeriye girebildik gibi. İzmir’in çekingen kız kardeşinin de bu duruma sevindiğini ve arkamızdan mutlulukla gülümsediğini hissediyorum.