Somut veriler mevcutken, yani nükleer endüstrisinin bugüne kadar vaat ettiği hiçbir şeyi yerine getirmediği gibi, varlığını sürdürebilmek için hükümetlerden her geçen

 ...hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin, nükleere hayır...

Somut veriler mevcutken, yani nükleer endüstrisinin bugüne kadar vaat ettiği hiçbir şeyi yerine getirmediği gibi, varlığını sürdürebilmek için hükümetlerden her geçen

gün daha da fazlasını istemesi, alım garantileri ve teşviklerle vergi sahiplerinin sırtına büyük bir yük getirmesi de cabası…

 

Uluslararası bir çevre örgütü olan Greenpeace, son dönemde Türkiye"de adını daha sık duyuruyor. Bu örgütün bağımsız bir örgüt olduğunu ve üyelerden gelen bağışlarla hayat bulduğunu biliyoruz. Elbette, yerkürenin ve insanlığın geleceği için yaptıkları faaliyetler de, onları desteklememiz için yeterli bir neden.

İklim değişikliği ve tehlikelerine dikkati çekmek amacıyla Avrupa turuna çıkan Greenpeace"in ""Rainbow Warrior"" (Gökkuşağı Savaşçısı) adlı gemisi,  bu çarşamba günü İstanbul"u da ziyaret edecek. İstanbul halkı yıllardır dünyanın dört bir yanında eylemleriyle çevre mücadelesi veren Rainbow Warrior’ı gezme şansı bulurken, kömürün zehirli yüzüne dikkat çeken bir sergiyi de ücretsiz gezebilecek.

24 Eylül" de saat 12:00 – 19:00  arası, ben de Beşiktaş Deniz Otobüsleri iskelesi önünden Rainbow"a atlayıp gemiyi ve sergiyi ziyaret ediyor olacağım. Gemide düzenlenecek etkinliklerde, ilklim değişikliği ve yarattığı tehlikeler konusunda bilgi verilerek, düzenlenecek sergi ve video gösterimleriyle de ziyaretçilerde çevre konusunda, farkındalık yaratılması amaçlanıyormuş. Bu arada İDO" nun da 25 Eylül"e kadar bu iskelesini çevrecilere açarak Greenpeace"e ev sahipliği yapması sevindirici ve bir o kadar da şaşırtıcı.

Greenpeace"in geçmişine baktığımızda da; onları desteklememiz konusunda birçok neden ortaya çıkıveriyor:

Amerika 1971 yılında Alaska"nın doğusunda nükleer denemeler yapmak ister. Kanada"dan denize açılan bir avuç insan bu girişimlere karşı durmak için eylem yaparlar ve bu bir avuç insanın mücadelesi Greenpeace denen çevre örgütünün doğuşunu müjdeler. Greenpeace o anda söz konusu nükleer denemeleri engellemek için bir tekne kiralayıp denemenin yapılacağı alana açılır. Amaçlanan ise "Biz bu alanlarda bulunursak, onlar bu denemeleri yapamazlar, çünkü bu denemelerin yapılması, bizim ölümümüz demek olacak. Bizi göz göre göre öldüremeyeceklerine göre, bu denemeleri engelleriz” olur. Bu şiddetsiz direniş geleneği, örgütün en önemli geleneklerinden biri olur ve günümüze kadar devam eder.

Greenpeace"in Türkiye"deki aktivitelerine göz atacak olursak, halen temiz enerji kaynakları olan; rüzgâr, güneş, jeotermal ve su gibi seçenekler üzerinde çalışmalar sürdürüyorlar. Bu temiz enerji kaynaklarının kullanılması ve fosil yakıtların terk edilmesi Türkiye"de Greenpeace"in sürdürdüğü en önemli çalışmalardan biri. (Fosil yakıtlar: hidrokarbon içeren kömür, petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynakları)

Hatırlanacağı gibi Greenpeace eylemcileri, 14 Eylül 2008 tarihinde ithal kömürle çalışan Adana Ceyhan Sugözü termik santralinde yaptıkları 11 saatlik “Kömürden Kurtul, İklimi Kurtar” mesajlı eylem ile yeni termik santrallere ruhsat veren Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) yeni santrallere ruhsat vermemesini talep etmişti.

Yanısıra Sinop"da nükleer santral kurulmasına karşı da Greenpeace"in çabaları devam ediyor. Nükleer santralların, yaydıkları radyoaktiviteyle, yüz binlerce yıl doğayı tehdit eden radyoaktif atıklarıyla, hiçbir zaman önlenemeyen kaza riskleriyle, yapım ve söküm maliyetleriyle  enerji ihtiyacının gerçek çözümü olamayacağına dair aktiviteler aylardır sürüyor.

Nükleer endüstrisinin gelecekçi bir vizyonu bulunmazken ısrarcı tutum sürdürenlerin amaçları hâlâ anlaşılabilmiş değil. Somut veriler mevcutken, yani nükleer endüstrisinin bugüne kadar vaat ettiği hiçbir şeyi yerine getirmediği gibi, varlığını sürdürebilmek için hükümetlerden her geçen gün daha da fazlasını istemesi, alım garantileri ve teşviklerle vergi sahiplerinin sırtına büyük bir yük getirmesi de cabası.

Birkaç gün sonra Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer santral için düzenlenen ihaleye katılmak için, yerli bir holdingin GE-Hitachi (ABD) ve İberdrola (İspanya) ile görüşmelere devam etmesi bir talihsizlik, ama çevre sorumluluğuna ve Türkiye’nin çıkarlarına büyük önem verdiğini söyleyen bu tür holdingler gelecekte kirli ve pahalı nükleer santraller ve olası çevre felaketleriyle hatırlanmak istemiyorsa 24 Eylül’de yapılacak olan Akkuyu Nükleer Santral İhalesi’ne katılmayarak, ülkemizin geleceğinin gerçek çözümü olan temiz enerjilere yatırım yaparak ve pek çok çevreye örnek olarak yeni bir sinerji yaratabilirler düşüncesindeyim. Üstelik devlet bütçesinin ağır bir ekonomik risk ile karşı karşıya kalabileceği ve bunun faturasının da vergilerle halka çıkacağını söyleyebiliriz. Nükleer enerjinin 60 yıllık tarihinde, tehlikeli atık sorununa dahi çözüm geliştirilemediğini hepimiz biliyoruz.

Nükleer santral ihalesinin 24 Eylül 2008’de açılıyor olmasıyla aynı gün Greenpeace Gökkuşağı Savaşçıları"nın İstanbul Beşiktaş İskelesi"nde demirlemesi ve halkla buluşması da güzel bir tesadüf olacak.

Avrupa"nın Karadeniz’i atık maddeler çöplüğüne dönüştürdüğünü görmezden gelemeyiz. 1988"de  sahile vuran zehirli varilleri ve sorumlusu İtalyan Hükümeti’nin tutumunu unutmadan, Türkiye"den önemli bir şirketin nükleere bulaşmak üzere olması üzücü.

Türkiye’nin geleceği için nükleere değil güneşe yatırım yapılmasını hep birlikte notalara dökmeliyiz. Ülkemizin ve gelecek nesillerin güvenliği için nükleerin gerçek maliyetlerini ve sonsuz tehlikelerini görerek, nükleer ihaleye katılmayı düşünenlerin vazgeçeceklerini umut etmek istiyoruz. Sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için, hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin, nükleere hayır...