2005 yapımı orjinal adı 'the island' olan güzel bir gerilim/bilimkurgu filmi izlemiştim. Yeraltında bir adada yaşayan klonlara bir hedefleri olduğu anlatılıyor.. “Siz aslında gerçek insanların...

2005 yapımı orjinal adı "the island" olan güzel bir gerilim/bilimkurgu filmi izlemiştim. Yeraltında bir adada yaşayan klonlara bir hedefleri olduğu anlatılıyor.. “Siz aslında gerçek insanların birer kopyasısınız. Dünya bir ara kirlendi siz ordan kurtulan şanslı olanlarsınız” deniyor ve adada bir de çekiliş yapılıyor, kazanan bir kişi “mutluluk adası” denen bir adaya gitme şansı yakalıyor. Klonlar da bunun heyecanıyla çalışıp sorun çıkarmıyorlar. Ama adaya falan gitmiyorlar. Sadece yukardan bir müşteri böbrek istiyor diyelim. O müşterinin klonuna çekilişi kazandırıyorlar, Talihli de mutluluk adasına gideceği yerde bıçak altına yatıyor. Sonra da işte laboratuvarda çekilişi kazananı kesip biçiyorlar. Nasıl olsa klon..

 

Aslında dünyamız da biraz böyle değil mi? Zengin kuzey, fakir güneyi isterse bir günde ayağa kaldıracağı yerde, toprakları, kaynakları, insanlarını sömürmeye devam etmiyor mu?

 

Filmin konusunu oluşturan, aslında insan tarlaları oluşturma fikri, birkaç senedir insan-hayvan melezi olamaz mı tartışmalarıyla sürüp gidiyordu. İnsan-hayvan melezi düşüncesi aslında sinemasal açıdan yabancı olmadığımız bir olgu. Ama bir açıdan da ürkütücü . Marry Shelly"nin Frankestein filmi onlarca kez beyazperdeye aktarıldı örneğin.

 

Ama bu kez İngiltere Avam Kamarası Frankeştayn melez araştırmalarının yapılmasını resmen kabul etti. Düzenlemeye göre insan hücre çekirdeği, genetik özellikleri silinmiş inek ya da tavşan yumurtasıyla döllendirilebilecekti. Bunların 14 gün kadar korunup içlerinden kök hücrelerinin alınması da onaylanmış oluyordu. Ancak yasa gereği insan-hayvan karışımı melez embriyolar, kadın ya da hayvan rahmine yerleştirilmesi ise yasaklanmıştı.

 

İnsan-hayvan melezinden elde edilecek kök hücrelerin dünyadaki bütün hastalıklara çare olacağını iddia eden reklam senaryoları bile yazıldı. Hatta hasta çocuklarının dertlerini İngiliz halkına sistemli bir şekilde anlattırdıktan sonra, melez fikrine karşı duran İngiliz halkı ikna edildi. Çocuklar iyileşecekse insan-hayvan melezi araştırmaları devam etmeliydi.

 

Gelelim sadede. Bir sinema perdesinde izleyebileceğimiz türde fantastik insan klonları belki kabul edilebilir ancak İnsan-hayvan melezinin sadece “iyi niyetli” hedefler için kullanılacağını nereden bilebiliriz? “Açlığa çare” kandırmacasıyla üretilen genleriyle oynanmış tohumlar toprağı, bütün çevreyi, bitkileri, böcekleri mahvediyor ise ve en acısı Atom bombası çocukları katlediyorsa.

Günün birinde “Yönetici üstün insan” lar çoğaltılmalı fikrini benimsenirse yani emriyonlar yaşatılmalı denirse. Genetiği ile oynanmış değiştirilmiş organizmaları gördükten sonra burada şunu sormamız gerekir. Embriyonik kök hücre araştırmaları ile ne amaçlanıyor? Hastalıklara son vermek mi, insan mühendisliği mi? Çünkü tünelin ucundaki birinci tabelada “yönetici üstün insan”a diğerinde ise “hizmetçi insan-altı varlıklar”a çıkar yazıyor.

 

Embriyonik kök hücre araştırmalarına neden büyük fonlar ayrıldığı merak konusu oluşturdu sanırım sizde de. Ayrıca dikkatinizi çekelim ki embriyonik kök hücreler hiçbir hastalığın tedavisinde kullanılmıyor. Oysa yasal olarak yetişkinlerden alınan kök hücrelerle neredeyse yüzlerce hastalık tedavi ediliyor.

 

Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Joseph Fletcher şunları söylemişti: “Kimeralar (insan-hayvan melezleri) veya insan benzeri varlıklar, tehlikeli veya alçaltıcı işleri yapmak üzere tasarlanabilir. Zaten şu anda da, düşük seviyeli işleri, kontrolsüz üremenin kurbanı olan zekâ bakımından geride kalmış insanlar yapmaktadır. Bu tür işçilerin üretimini tesadüflere bırakmaktansa, neden melezler aracılığıyla planlı programlı olarak yapmayalım?”

 

Özetlersek, hastalıkları sona erdirmekten sözediyorlar ama asıl amaçları “daha üstün” insanlar yaratmak. Genetik bilimini kullanarak “homo superior” gibi yeni insan ırkları yaratmaya çalışıyorlar. Bazıları da tam ters yönde çalışıp, insan ve hayvan genlerini harmanlayarak insan-altı varlıklar oluşturmaya çalışıyor. Bu insan-hayvan melezlerinin, tehlikeli işleri yapmak veya homo superior’a başka şekillerde hizmet vermek üzere daha kolay eğitilebileceğini düşünüyor olabilirler.

 

Gerçi Mars"ı sömürmeye daha çok zaman var ama Dünya yeni bir “bitirme”dönemine mi girdi? Herneyse bizden bir hatırlatma ile bitirelim Türk-İş"in "Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması"" na göre, bu ay 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 718 YTL"ye, yoksulluk sınırı da 2 bin 339 YTL"ye yükseldi.

(Kaynak: www.elliotinstitute.org)